Merve Şebnem Oruç’un superhaber.tv haber sitesi için yazdığı makale:
“Hadi Bismillah” diyerek SuperHaber’deki ilk yazımıza başlayalım.
Allah utandırmasın.
***
Suriye’nin kuzeyinde bir PKK devletçiği kurulmasını can-ı gönülden isteyen Cengiz Çandar Al Monitor’e şöyle yazmış: Amerikalılar Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusuna müdahalesine kesin bir şekilde “hayır” deyince Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan diz çöktü.
Okuyun hele bir; güler misiniz, ağlar mısınız...
Özetleyeyim, ABD’nin Türkiye’ye sınırlarını hatırlattığını ve Türkiye’nin buna teslim olduğuna dair bir şeyler karalamış Çandar. Oysa, en keskin cümlelerini alıntıladığı Washington Post, National Interest’teki makaleler bile, ABD-Türkiye anlaşmasına“ihtiyatlı”, hatta “tedirgin” yaklaşıyor. Düşünün onlar bile Çandar kadar Amerikan propagandacısı değil.
Örneğin Washington Post, “Bu Türkiye’nin ilk ‘işgal’ tehdidi değil. Ama ABD’ye göre bu kez tehdit gerçek ve an meselesi” derken,
Ya da meseleye daha da taraflı yaklaşan National Interest, PKK sempatizanlarına ve YPG’lilere sorup derlediği makalesinde bile, Türkiye’nin ABD’yi baskılaması sonucu “ABD, IŞİD (Daeş) karşısındaki en iyi ortağı [YPG] ile NATO’nun en büyük ikinci ordusu arasında sıkıştı,” derken,
ABD’nin ve Türkiye’nin tıpatıp aynı açıklamalarında kesin olarak belirtilmeyen, merakla beklediğimiz detayların arkasına sığınan Cengiz Çandar, Türkiye’nin ABD’nin söylediklerine boyun eğdiğini iddia ediyor. Üç hafta önce ‘ziyaretçi bir grup Türk gazeteciye’ konuşan, YPG’nin kılıfı SDG’nin üst düzey isimlerinden Mazlum Kobane’nin açıklamalarını baz alarak, “YPG’nin 5 km derinliğinde, ve 20 km uzunluğunda bir bölgeden çekilebileceğini ve bunun çok da mühim bir şey olmadığını” söylüyor.
Oysa durum öyle değil. ABD Türkiye’ye en son 15 km derinliğinde, 140 km genişliğinde bir alan teklif etmiş olsa da, Türkiye 32 km derinlik ve 467 km genişlikte inatçı ve kararlı. Kaynaklarıma göre, ilk kez son MGK bildirisinde ‘Barış Koridoru’ olarak adlandırılan Güvenli Bölge, önce Irak sınırından, PKK ile rejim güçlerinin bir türlü paylaşamadığı el Kamışlı’ya kadar gelecek; ardından el Kamışlı’dan Cerablus’a kadar uzanacak.
PKK koridorundan Barış Koridoruna dönecek olan bu alan, çok ciddi sayıda Suriyeli’nin ülkesine dönmesini sağlayacak. Uzun sürecek ama gerçekleşecek. Ya ABD ile olacak ya da ABD’siz... Ama illa ki olacak.
Cengiz Çandar ve benzerleri, hem ABD’ye diz çöktüğümüzü iddia ediyor hem de Türkiye’nin bölgeyi Kürtlerden arındırıp ‘Araplaştıracağı’ndan endişe ederek, halihazırda Suriye’de yapılan demografi değişikliğini, Esad’la PKK’nın bu kadar çok Suriyeliyi sığınmacı haline getirerek yerlerinin değişmesine neden olmasını hiç de sorun etmediğini gösteriyor, Türkiye’nin bunu (şimdilik) yarı yarıya da olsa tersine çevirecek olmasına üzülüyor.
PKK ABD’yi, Türkiye bölgeye girerse “elindeki 8000 Daeş’liyi salıvermekle” tehdit ediyor; bir yandan Esad rejimi ile görüşürken öte yandan Ruslar’ın “Siz ABD’yi dışarı çıkarın, biz Türkiye’yi geri çekeriz,” dediğini söyleyerek el yükseltmeye çalışıyor.
Ekranlarda arzı endam eden CHP’liler de “Türkiye’nin 5 km’lik derinliğe razı olduğunu”, “Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyini ABD’ye ve PKK’ya terk ettiğini,” hatta ‘Müşterek Operasyon Merkezi’nin kuruluşu için Şanlıurfa’ya gelen ABD üst düzey askeri yetkililerinden Amerikan işgalcileriymişler gibi bahsederek “Doğu Akdeniz’de herkes var, biz yokuz,” diyen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu gibi konuya ne kadar da ‘hakim’! olduklarını gösteriyor.
***
ABD’ye elbette güvenen yok. Ankara’nın da en az bizim kadar temkinli olduğuna şüphe yok. Bunu da yapılan resmi açıklamalardan anlamak mümkün.
Obama’nın “Esad gitmeli” diyen ilk lider olup Türkiye’yi bu konuda nasıl sıkıştırdığını ve sonra yan çizdiğini;
“Kimyasal silah kırmızı çizgim” deyip Doğu Guta’da kullanılan kimyasal silahlarla 1700 masum sivil hayatını kaybettiğinde Suriye’ye müdahale edecekmiş gibi yapıp bu lafını da yediğini;
ABD’nin tekrar tekrar Türkiye’yi Suriyeli mültecilere ev sahipliği yaptığı için kutlayıp desteğini esirgemeyeceğini söylemesine rağmen, sırtımızı sıvazlamaktan başka bir şey yapmadığını;
Kendi başlattığı ‘Eğit-Donat Programı’nı savsaklayıp Özgür Suriye Ordusu’nu zayıflatıp sonra “Sahadaki en güçlü, organize ve örgütlü grup onlar” diyerek PYD’yi desteklemeye başladığını ve bütün medyasına PKK propagandası yaptırdığını;
NATO müttefikimiz olmasına ve PKK’yı terör örgütü olarak görmesine rağmen YPG’ye tonlarca silah göndererek sırtımızdan bıçakladığını;
Aralık 2015’ten bugüne Menbiç’le ilgili sayısını hatırlamadığımız kadar çok söz verip hiçbirini tutmadığını;
Amerikan yerleşik düzeninden farklı yerde duran Trump’ın bile “Suriye’den birliklerinizi çekeceğiz,” deyip aksine daha fazla asker gönderdiğini;
Ve daha nicesini elbette unutmadık, unutmayacağız.
Türkiye’nin ‘köprüden önce son çıkış’ opsiyonu olarak ABD’ye Suriye’ye müdahale öncesi son bir şans verdiğini, ne Fırat Kalkanı Harekatını ne de Zeytin Dalı Operasyonunu yapacağımıza inananların kabullenmesini beklemek hata. Ama onların propagandasından etkilenip Türk askerinden şüphe edenlerin durumu gerçekten üzücü...