Neden yapıyor acaba bunu?
O üslupsuz, düzeysiz, nezaketsiz, kaba sözlerine aynı sertlikte yanıt alacağını, sürmekte olan davalara Genelkurmay Başkanı olarak müdahale ederek suçlu duruma düşeceğini, hırpalanacağını, ayıplanacağını biliyor.
Ona rağmen neden giderayak konuşup kendini bu durumlara düşürüyor?
Bilmediğimiz bir baskı mı var üstünde?
Onu konuşmaya mı zorluyorlar?
Emekliliğine kırk beş gün kalmış bir general neden “edep, adap” dairesinde ayrılmaz görevinden de böyle tuhaf açıklamalarla mahkemelere baskı yapmaya kalkar?
Neden enerjisini, Nasreddin Hoca’nın türbesi gibi dört yanı açık, saldırılara hedef olarak duran karakolları düzeltmeye, oradaki çocukların can güvenliğini sağlayacak önlemler almaya değil de “JİTEM” davalarında taraf olmaya harcar?
JİTEM üyesi olmakla ve “faili meçhul” cinayetler işlemekle suçlanan bir albayı adını vererek uzun uzun müdafaa ediyor, albayın tutuklu olmasından yakınıyor, “tanıkların” yetersizliğini ileri sürüyor.
JİTEM üyesi olmaktan sanık bir albayı savunacak generalin önce JİTEM konusunda dürüstçe konuşabilmesi gerekir.
Genelkurmay Başkanı kendi halkına “JİTEM” konusunda dürüstçe bir açıklama yapabilir mi?
Ordunun, “JİTEM yok” dediğini, bu yalana rağmen JİTEM’in var olduğunu, bu gerçeğin mahkeme kayıtlarına geçtiğini, JİTEM’e ait bordroların gazetelerde yayımlandığını biliyoruz.
JİTEM konusunda yalan söyleyen bir Genelkurmay Başkanı’nın, o “örgütün” bir üyesi olduğu iddia edilen albayla ilgili söylediklerinin doğru olduğuna neden inanacağız?
Genelkurmay Başkanı önce JİTEM hakkında dürüst bir açıklama yapacak, ondan sonra o örgütle ilgili davalar konusunda söz söylemek hakkına sahip olacak.
Bu kadar çok yalan söyleyen bir Genelkurmay’ın hiçbir sözü inandırıcı olmaz.
Olmuyor da zaten.
Bizim gazetede çıkan “İrtica Eylem Planı”nın da “polis tarafından” gazeteye “sızdırıldığını” söyledi Genelkurmay Başkanı.
Benim bildiğim kadarıyla doğru söylemiyor.
O belgeler polisten gelmedi.
Bir Genelkurmay Başkanı, bilmediği konularda konuşur mu ya da doğrusunu bildiği halde açıkça yalan söyler mi?
Hem “polis sızdırdı” derken ne demek istiyor Genelkurmay Başkanı?
Bu belge “gerçek” ve polis bunu bulup bizim gazeteye mi verdi?
Yoksa bu belge “gerçek değil” ama polis bir belge hazırlayıp onu mu sızdırdı?
Hangisini ima ediyor?
Belge gerçekse, kim sızdırırsa sızdırsın o belgeyi hazırlamak suçtur.
Belge gerçek değilse ve polis “sahte bir belge” hazırladıysa o zaman o polisin ya da polislerin hemen yakalanıp yargılanması gerekir.
Genelkurmay Başkanı’nın, “belgenin gerçek” olduğunu düşünüyorsa o belgeyi hazırlayanı, “sahte olduğunu” düşünüyorsa sahteciliği yapanı yargılatmak için harekete geçmesi gerekir.
Harekete geçti mi?
Hayır.
O zaman bu konuşmaların anlamı ne?
Parlamento’daki bir partinin üyeleri hakkında da “haddini aşan” sözler söylüyor, “ya sev ya terk et” diye konuşan lümpen bir milliyetçi edasıyla “o parlamenterler dağlara gitsin” diyebiliyor.
Dağdakileri indirmek için insanlar uğraşırken, Genelkurmay Başkanı parlamentodakileri de dağa yollamaya çabalıyor.
Bir genelkurmay başkanı, parlamentodaki bir partinin üyeleri hakkında böyle terbiyesizce ve saygısızca konuşamaz.
Konuşursa aynı tonda karşılığını alır, kendini de makamını da zedeler.
Beğenmediği bir haber yapan bir dergide çalışanlar hakkında da “onlarda Türk kanı bulunduğundan kuşku duyduğunu” söylüyor.
Nedir bu kan uzmanlığı, bu ne yakışıksız konuşma biçimidir?
Gazetecilikle “kanın” ne ilgisi var?
Bizim Genelkurmay sapır sapır dökülüyor, askerliği beceremiyor, askerlerini koruyamıyor, elindeki istihbarata rağmen ölümleri engelleyemiyor, doğru dürüst karakol kuramıyor, darbe planlarını önlemeye gücü yetmiyor, doğruları söyleyemiyor, generallerini iyi yetiştiremiyor, askerlerini eğitemiyor.
Bunlarla uğraşacağına da Ergenekon davalarına müdahale etmeye, darbecileri korumaya, başı sonu belirsiz laflarla polemiklere girişmeye, parlamenterlere saygısızca davranmaya, en ilkel düzeyde milliyetçilikle “kan tahlilleri” yapmaya kalkışıyor.
Vazgeçin bu saygısızlıktan, özensizlikten, kabalıktan, zorbalıktan, ilkellikten.
Apoletlerinizdeki yıldızları şakırdatarak bu toplumu korkutmaya uğraşmayın.
O yıldızları omuzlarınıza bu toplum taktı.
O yıldızları saygıdeğer bir biçimde taşımak istiyorsanız, o yıldızları takanlara saygı duymayı öğrenin, edep çizgisini geçmeyin.
TARAF