Susması gerekenlerin konuştukları zamanlar oldu, şimdi konuşması gerekenler ise derin bir sessizliğe gömüldüler.. Ben şimdi, Gazze'de tırmanan insanlık dramı karşısında konuşması gerekenleri konuşmaya davet ediyorum.
Genelkurmay Başkanı'nın ya da Milli Güvenlik Kurulu'nun, Milli Savunma Bakanı'nın, TBMM Milli Savunma Komisyonu'nun söyleyecek bir şeyleri olması lazım geldiğini düşünüyorum..
Sorun aynı zamanda Türkiye'nin güvenliğini, savunma stratejisini ilgilendiren bir durum.. Ama konuşması gerekenler susuyorlar bugün?
“Ağlama duvarı”na döndüler. Hatta ağlamıyorlar bile bu insanlık dramı karşısında, sadece bakıyorlar..
Korkuyorlar mı yoksa?
Neden?
Niçin, nasıl yani?
Susmanın çözüm olmayacağını bilmiyorlar mı?
Şahsi kariyerlerinden mi korkuyorlar, Türkiye'nin geleceğinden mi?
Yarın bazı şeyler için çok geç olabilir..
Gazze halkı sadece İsrail'in saldırısına değil, kardeşlerinin de ihanetine uğradı.
Abbas, tıpkı Yakub oğullarının yaptığı gibi, kardeşi Yusuf'u kuyuya atar gibi Gazze'yi, yalnızlık ve acılarla dolu bir kuyuya attı.
Veyl onlara..
Mısır'a sultan olacak olanlar, Yusuf'u kuyuya atanlar olmayacak.. Onlar Yusuf'un kapısına boyunları bükük olarak gelecekler..
Yusuf'u iftiralarla zindana atanların başına gelenler, Gazze'yi bu toprağın çocuklarına zindan edenlerin de başına gelecek..
Mısır yönetimine ve Abbas'a yazıklar olsun!..
İsrail'le birlikte, İsrail'e yardım edenler, Yusuf'u köle pazarında satanlara ne kadar benziyorlar!.. Arap ülkelerinin Yusuf'u kuyuya atanlardan ne farkı var bugün..
Tarih bir kere daha tekerrür ediyor. Şüphesiz ki; ibret alınsaydı tekerrür etmezdi..
Allah, bir zamanlar nasıl İsrailoğulları'nı kavmi zalim olan ülkeden, Firavun'un elinden kurtardı, deniz yarıldı ve Firavun orduları helâk oldu ise, dün Firavun'un ordularının başına gelenler, bugün Samirinin oğullarının da başına gelecektir..
Tevrat'ın bütün kurgusu, bu tarihi olay üzerine değil midir?
Bugün Gazze, Hz. Musa ve Harun'un korumasındadır. Hz. Yusuf'un ruhu, bugün Gazze sokaklarında dolaşmaktadır.. Samiriler ise Firavun ordusuna askerlik yapmaktadır.. Her bir Siyonist asker, yaşayan bir Hitler'dir..
Tevrat'ın coğrafyasında, mekân aynı mekân, senaryo aynı senaryo, ama rolleri oynayanlar yer değiştirmiş sanki..
İsrailoğulları bir kez daha Allah'a verdikleri sözden cayarak ellerini kana buladılar ve Cumartesi yasağını ihlâl ederek, kendi şeriatlarını da ayakları altına aldılar..
Samirileri lânet, Sina'da 2. kez yakalayacak!
Şeytan onları dinleri ile aldatıyor.. Tanrılarına hizmet ettiklerini sunarken, gazabı ve lâneti hakediyorlar..
Sakın sizler de Yahudilerin haline düşmeyin. Zannınızı din edinmeyin, elinizi kardeş kanına bulamayın.. Sonra bunu yapanlar da aynı akıbete uğrarlar.. Ümmetin iktidar, güç ve servete ulaşması ile “Yahudileşme temayülü” riskini gözden uzak tutmaması gerekir.. Gazaba uğrayanlardan olurlar..
Çokça dua edelim. Tevbe edelim, sabredelim.. Merhametimiz gazabımıza galip gelsin, sevgimiz nefretimizi yensin, bağışlayanlardan olalım ki; bağışlanmayı hakedelim. Yusuf gibi olalım.. Zafer bizim olduğunda, düşmanlarımıza bile adaletle hükmedelim..
Kâfirlerden, zalimlerden korkmayın.. Allah'tan korkun.. Allah'ın izni olmadan hiçbir zalimin zulmü size ulaşamaz.. Mü’minler için korku da yoktur.. Direnenlere ve bu konuda sabır ve sebat gösterenlere selâm olsun..
Allah kadiri mutlaktır. “Mutlak iktidar” sahibidir.. Allah'ın iradesi bütün alemleri kuşatır.. Biz onun rızasına talibiz.. Ve O bizi “yeryüzünün varisi” kılmak istemektedir. “Bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemekte”dir.. Kader, rızk ve ecel, onun elindedir.. Ve biz, onun iktidarının yeryüzündeki temsilcileriyiz. O zaman çaresiz olan biz değiliz.. Biz çareyiz.. Onların Amerika'sı, Avrupa'sı, NATO’su, BM’si, örgütleri, silahları, şeytanları, derin güçleri, akıllarından daha büyük öfkeleri, sevgilerinden daha büyük nefretleri varsa, bizim de Allahımız var ve O bize yeter!
O zaman ne gam!
Şimdi Namık Kemal'in mısraları ile haykırma zamanıdır:
“Felek bin türlü esbab-ı cefasını toplasın gelsin,
Dönersem kahpeyim millet yolunda azimetten,
Ne mümkün zulm ile bidat ile imha-yi hürriyet,
Çalış idraki kaldır muktedirsen âdemiyetten,
Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet,
Esir-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk esaretten.”
Siz haykırmaya devam edin, iyilik yapmaya “Bir ve takva üzere” olmaya devam edin.. Birileri duymasa da Melekler ve şehidler (ki onlar cenneti haketmişler, hayatın gayesine ulaşmış, Rabbleri katında diri olarak ölümlü dünyadan ölümsüzlüğün sırrına ermişlerdir..) sizi duyuyor. Hakk duyuyor, biliyor ve görüyor..
Selâm ve dua ile..
VAKİT