Ersin Çelik / Yeni Şafak
‘Hiçbir zaman olmadıkları kadar zavallılar’
Yaşadığımız çağı anlamlandırmak ve gençleri anlayabilmek için bir süredir okumalar yapıyorum. Mustafa Merter Hocamız ile sohbet ederken Amerikalı psikoloji profesörü Jean Twenge’yi okumamı tavsiye etti. En fazla da “Ben Nesli” kitabını önerdi. Yanında getirdiği kitabı da hediye etti. Twenge’nin “i-Nesli” kitabını iki yıl önce okumuştum ve 2018’de basılan bu kitabında cep telefonlarıyla büyüyen neslin özelliklerini tanımlıyordu. Oturup bir solukta okunacak bir kitap değil fakat ilgililerinin altını çizerek, notlar alarak ve çıkarımlar yaparak okuyabileceği hacimde bilgiler veriyor.
Üzerinden beş yıl geçti ve bana göre Twenge’nin günümüzün gençlerini tam olarak anlaması ve tanımlaması için yeni bir kitap yazması daha gerekiyor. Çünkü “kuşak farkı” dediğimiz yaş aralıkları çok daraldı. Hatta kalmadı. Artık 60 nesli, 70’lerin gençleri, 80’lerin çocukları, 90’ların bebekleri diye bir sınıflandırma günümüzde kalmadı. 2000 doğumlu çocuklar ile 2002 doğumlu çocukların zihin dünyalarında büyük farklılıklar gözlemleniyor. Bu bir tespit değil fakat hemen herkes kendi sosyal çevresinden böyle bir çıkarım yapabilir. Hatta aynı yaşta olan ancak sosyal medyada içeriği Instagram’da tüketen bir çocuk ile TikTok’tan beslenen akranı arasında bile belirgin farklar var artık.
Konu Twenge’den açıldı madem, 2007 yılında kaleme aldığı “Ben Nesli” kitabına da değinmek istiyorum. Bugünün gençlerinin niçin bu kadar özgüvenli ve iddialı fakat bir o kadar da depresif ve kaygılı olduğunu sorgulayan kitabın ön sözünü Psikiyatr Dr. Mustafa Merter yazmış. LGBT ideolojisi gibi normale karşı anormalliği dayatan akımlarla mücadelede; hem psikiyatr bilimini, hem düşünce geliştirme ve delil sunmayı, hem de maneviyattan (dinden) güç almayı birleştirerek bir “kurucu baba” rolü üstlenen Mustafa Merter Hoca yazısında önemli tespitte bulunuyor. “Bu acayip nesil, dışarıdan bakıldığında özgüvenli, özgür, kendini eskisine göre daha rahat ifade edebilen, daha “unvan” sahibi bir yapıda olduğunu iddia ediyor ama gerçekte hiçbir zaman olmadığı kadar zavallı…”
Mustafa Merter Hoca’nın 2009 yılında yaptığı analizin üzerinden 12 yıl geçti. Twenge ise “Ben Nesli” kitabında 1970, 1980 ve 1990’larda doğmuş nesle odaklanıyor.
Dönüp baktığımızda, bu tarihlerde ABD’den başlayarak tüm dünyaya yayılan kitlesel yozlaşma sürecinin “bugüne kıyasla” çok yavaş ilerlediğini fark edebiliyorsunuz. Yani çok değil 20 yıl öncesinin gençleri, bugüne göre aşırı geleneksel, kuralcı, ahlaki değerlere öncelik veren bir nesil olarak geçmişte kaldılar. Çünkü televizyonun içerik olarak Amerikan kültürel emperyalizmini yayma ve dayatma gücü o kadardı.
Bu nedenle de internet ve sosyal medya çağında iki yaş arasında ve hatta platform kullanımına göre değişen bir nesille karşı karşıyayız.
Bütün bunları aktarma sebebine gelecek olursak... Son günlerde cereyan eden ve sosyal medyada günlerce tartışılan bazı hadiseler karşısında hayrete düşenlerin bir türlü kendileriyle yani ebeveynlikleriyle yüzleşmemesine değinmek istiyorum.
İstanbul’da özel bir hastanede bakıma muhtaç yaşlılara işkenceye varacak şakalar yapan ve bu anları çalışma arkadaşlarıyla videoya çekip eğlenen hemşire örneği mesela. Yine geçtiğimiz günlerde yine İstanbul’da Beykoz’da bindiği İETT otobüsünde kalp krizi geçiren yaşlı adama gençlerin yer vermemesine isyan eden otobüs şoförünün sözleri hayli konuşuldu. Sosyal medyayı biraz kurcalayalım benzeri onlarca kötü örnek çıkarabiliriz.
Ancak herkes gençleri suçluyor. “Bir hemşire Türkiye’de hastasına nasıl işkence eder?” deniliyor. Oysa Avrupa’da, Amerika’da çokça yaşanır ve bizler de haberlerini ah vah ederek okurduk. Bu sadistlik topraklarımıza ne zaman gelmiş olabilir?
Diğer yandan otobüse yaşlı bir adam biniyor. Ayakta durmakta zorlanıyor. O otobüsteki gençler ona yer vermiyorlar. Adam kalp krizi geçiyor oralı bile olmuyorlar. Yanı başında güçlü kuvvetli bir delikanlı var, sadece bakıyor mesela.
Bu bir genelleme değil elbette ancak genel yakın bir görüntüyü temsil ediyor. Fakat kimse de “ya bunlar bizim çocuklarımız, bunları biz yetiştirdik. Öyle bir yetiştirdik ki otobüsteki yaşlılara, hastalara, hamile kadınlara yer vermeyecek kadar özgüvenli ve özgür oldular” demiyor. Diyemiyor. Bu bir yüzleşme, hem de büyük bir yüzleşme olacak çünkü.
Konuşulunca da kimse sorumluluk almıyor. Sosyal medyaya, akımlara, Netflix’e teslim edilmiş gençliği yargılamak en kolayı zaten.
Mustafa Hoca, sosyal medyanın toplumları henüz esir almadığı 2009 yılında kaleme aldığı yazısında gidişat için “küresel intihar” demiş. Genci yaşlısı kalmadı artık. Baş bağımlı anne-babalar oldu. Kimse üzerine alınmasın lakin görüyoruz. Bazı öğretmenler sosyal medyada öğrencileri üzerinden etkileşim kasıyorlar. Birçok psikolog daha fazla danışana ulaşacağım diye sosyal medya bağımlısı olup çıktılar. Belki de kendileri tedaviye muhtaçlar. Hemen her mesuliyetteki yetişkinlerin görmediği, yok saydığı, konuşarak konforunu bozmak istemediği büyük bir mesele var ortada. O otobüste kafalarını telefonlarına gömüp dünyadan kopan gençler çok zekiler, medeni cesaretleri çok yüksek, her şeyi anında anlıyorlar, çözüyorlar ancak hiçbir zaman olmadıkları kadar zavallılar… Biz büyükler, yetişkinler işte bunu görmüyoruz. Görmekten kaçıyoruz.