Konuşan yargıçlar ve darbe meselesi…

Ali Bayramoğlu

Hafif bir esneme olmuş, aslında kısmi umutlar doğmuştu. Yargısal darbe süreci sıradan bir görünüm alıp, zamana yayıldıkça kendi meşruiyeti kadar, tersini, demokratik bir arayışı ve beklentiyi de besliyordu.

Avrupa'dan gelen her ses Türkiye'de siyasi iktidar açısından anormal bir durum bulunmadığını, sıkıntının yaşanan yargısal otoriterleşme sürecinden kaynaklandığını söylüyordu.

İçeriden gelen sesler de benzer bir çizgiye oturuyor, kapatma davasının "gerçekliği" kadar "manasızlığı" ve "içerdiği tehlikeler" öne çıkmaya başlıyordu.

Özellikle son günlerde hiç bir somut gelişme olmamasına rağmen AK Parti'nin kapatılmayacağına yönelik analizler, mahkeme kararının bir tür zımni siyasi pazarlığın ya da uzlaşmanın sonucu olacağına dair tahminler hız kazandı.

TBMM Başkanı Köksal Toptan'ın ortaya attığı "ara formül", AK Parti'nin "uyarılması ancak kapatılmaması fikri", bu tahminleri iyice besledi, beklentileri canlandırdı.

Daha dün sözünü ettik, bu durumun demokratik alandaki "toplumsal kazanımlar"la, Türkiye'nin toplumsal düzeyde ulaştığı geri dönülmez noktayla yakından ilgisi var.

Son gelişmeler "otoriter süreç"in toplumsal ve uluslararası meşruiyeti olmadığına bir kez daha işaret ediyor.

Ve krizin devletçi vesayet sisteminin değişim dalgası karşısında yaşadığı iç bunalımdan kaynaklandığını, devlet düzeyinde ürediğini gösteriyor.

Yargıtay Başkanlar Kurulu'ndan dün gelen muhtıra görüntülü açıklama bu "ikili durum"un yeni bir kanıtıdır.

Yargıtay Muhtırası, "yargısal darbe sürecindeki esneme ve gevşemeye müdahale amacı" taşımaktadır.

Yargıçlar müdahaleci bir mantık, ideolojik siyasi bir iştah, içe kapanmacı bir ruh hali içinde Türkiye'ye, topluma, hükümete, siyasilere, sivillere bir hatırlatma yaptılar.

Bir yargısal darbe sürecinde bulunduğumuzu, "ülkede yapılan tartışmaların, yaşanan gelişmelerin bu otoriter sürece uygun olmadığını söylediler".

Anayasa Mahkemesi'nin topluma ve demokrasi tartışmalarına kulağını kapatması gerektiğini, bu tartışmaların hükümet tarafından yönlendirildiğini vurguladılar.

5 sayfalık Yargıtay metninin neyini tartışacaksınız, bu durumda?

Bildiride deniyor ki: "türbanla ilgili düzenleme eleştirilere ve toplumsal mutabakat oluşmamasına rağmen engellenemeyen bir hızla yasalaştı..".

Deniyor ki: "hazırlanan Anayasa taslağı bir siyasi görüşün direktifi... AB kriterlerini bile karşılamıyor…"

Deniyor ki (Yargıtay): "karşı duruşunu ulusuna duyurmak zaruretini hissetmişti…"

Siyasi iktidar karşısında farklı siyasi duruşunu ulusa bildirmek zorunluluğu duyan bir yargı organı, nerede görülmüş ve duyulmuştur?

Yargıtay'ın hukuki işlevinin tümüyle dışında kalan, kendisini siyasi erkle eşitleyen, siyasi parti tavrını andırır bu görüşleri bir hukuk devleti düzeninde ciddiye alıp, tartışmak mümkün olabilir mi?

Tartışmak meşrulaştırmaktır…

Bu siyasi bir bildiridir ve hiç bir şekilde kabul edilemez.

Bu bildiri açıkça Anayasa Mahkemesi'ni etkilemeye yöneliktir…

Açık: Yargıtay ipleri germek işlevini üstlenmiştir…

Ama bu durum yargıyı yıpratmaktan, toplumu bir kez kez daha uyandırmaktan başka işlev görmeyecektir…

Taha Akyol güzel yazmış, tekrara gerek yok:

"Bizim yargı geleneğimizde yargıçların cüppeleriyle yürüyüş yapması vardır. Doğal hâkim ilkesine aykırı ihtilal mahkemeleri vardır. 27 Mayıs darbesini eleştirmeyi suç sayan kararlar vardır. Yassıada idamlarını alkışlayanlar vardır. Genelkurmay brifingleri vardır. Geçmişe yürüyen ceza uygulamaları vardır. Geçmişe yürüyen kanun iptalleri vardır.."

Toplum ve demokrasi tüm bunlara rağmen yol aldı ve alıyor…

Evet, gelişme yeni değil, sonuç farklı olmayacak.

Yeni Şafak gazetesi