Haber-Fotoğraf: Fatih Demir / Haksöz Haber
Özgür-Der’in düzenlemiş olduğu yıllık panellerin sonuncusu Ali Emiri Kültür Merkezi’nde “Konforlu Hayat Özlemi Aşılabilir mi?” başlığında istişare edilerek müzakere edildi.
Panelin yöneticisi olan Gülsüm Alpay, dinleyicileri selamladı ve panelin işlenişinden bahsederek önce sunumların olacağı, ardından da soru-cevap ve sonuç kısmıyla son bulacağını belirtti. Ardından da kısa bir giriş yaparak paneli başlattı.
Gülsüm Alpay, “Her insan hayatını iyi ve güzel şartlarda sürdürmeyi arzular ve bu uğurda hayatını düzenler. Herkes rahat yaşamak ister, rahatına rahat katmak ister. Teknolojinin gelişmesiyle beraber hayatlarımızın daha lüks ve konforlu olduğu oldukça aşikâr.” dedi.
Somut örnekler ile de konuşmasını destekleyen Alpay, şunları söyledi:
“Eskiden çeşmelerimizden ya sular akmazdı ya da çamurlu sular akardı. Oysa şimdi sıcak sular musluklarımızdan istediğimiz zaman akmakta, aynı zamanda bir cep telefonuna dünyayı sığdırabilmekteyiz. Teknoloji aynı zamanda bir evin içerisinde yer alan bireylerin birbirlerini hiç görmeden etkileşim halinde olmalarına da olanak tanımaktadır. Bakmamız gereken bir annemiz, kayınvalidemiz varsa ve meşgul isek özel teknolojik aletlerle durumlarını; kameralar, ses sistemleri, sağlık ekipmanları vs. üzerinden istediğimiz gibi takip edebilir haldeyiz. Oysa bu durum bazen içinden çıkılamaz bir hal almakta. Ahlaki ve duygusal olarak da bireylerin çözülmesine ve zafiyetler oluşmasına neden olabilmektedir.”
Daha sonra “Bu lüks yaşantıları, konforlu yaşamı hayatımızın ana ekseni kılmadan nasıl yaşayabiliriz ve aşabiliriz?” sorularını cevaplaması için sözü ilk olarak Ramazan Kayan’a verdi.
Ramazan Kayan sözlerine konfor ve konformizmin ayrı düşünülmesi gerektiği, konformizmin bir ideoloji olduğunu, bizi ilgilendirenin özellikle konfor olduğunu belirterek başladı ve şunları dile getirdi:
“Müreffeh bir hayat, hayatının imkânlarından daha fazlasına sahip olma arzusu zamanla konfordan konformizme gelip dayanıyor. Öncelikle insanın bir melek olduğunu unutmadan, insan masum değil. Dolayısıyla etten, kemikten, heva ve nefisten oluşan insanın bu anlamda bazı isteklerinin olması doğaldır. Önemli olanın sınırlarına, hududullah dediğimiz noktaya riayet edip etmediğidir. İlk iskan cennette Adem’in ve Havva’nın tüm istekleri karşılanıyor. Ancak insanın öyle bir yanı var ki, şeytan insana da bu yanından yaklaşarak bir şekilde Adem ile Havva’yı ebediyetle-melekleşmekle kandırıp yasak ağaç-meyveden yedirerek nefislerine uymalarına sebep oluyor. Ardından suçlarından samimi bir şekilde tevbe ederek bağışlanıyorlar. Şimdi bizim için önemli olan da sınırlarımızı bilmek ve buna göre hayatımızı idame ettirmektir. Hayatımızın tüm alanlarında yasak ağaç-meyveleri belirlersek, gelen ilahi emirlere uyarak, emri bil maruf nehyi anil münker düsturunu da hayatımızın merkezine yerleştirerek Müslüman olarak yaşamımızı sürdürmeliyiz.”
Kayan, sözlerine şu şekilde son verdi:
“İslam’ın aşkınlığını içsel dünyamızda yaşayıp, metafiziksel alandan reel olan yaşama geçirmeyişimiz birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Unutmamak gerekir ki bizler Müslümanlar olarak her daim umut içerisinde yaşamalıyız bu durumda da konformizmi aşabileceğimizi bilmeliyiz. Geçmiş yaşantılar özellikle de Hz. Süleyman’ın örnekliği bizlere bunun mümkün olduğunu çok net bir şekilde gösteriyor.”
Ardından Alpay, “Konforlu hayat özlemi aşılabilir mi?” sorunu sorarak Demet Tezcan’a söz verdi.
Demet Tezcan sözlerine şu cümlelerle başladı:
“Bizim için en büyük tehlike bence zihin konforu! Dünyanın sadece zihinlerimizin etrafında döndüğünü düşünmeye başladığımızda nefislerimizi şeytanlaştıran bir tehlike ile baş başa kalmış oluruz. Günahları meşrulaştırma, bahaneler oluşturmada pek mahiriz ve aynı zamanda bir kuşatma ile de karşı karşıyayız. Tükettiğiniz kadar var olduğunuz bir yaşantı mevcut, kimilerimizin mücadele ettiği, kimilerimizin ayak uydurduğu bir tüketim kültürünün varlığını kanıtlayan bir durum bu.”
Konuyla ilgili somut bir örnek veren Tezcan, “Bir mekâna gittiğimizde oranın fotoğrafını çektiğimiz ve paylaştığımız anda oranın büyüsü birdenbire kayboluyor. Paylaştığınız anda kaybedilen şeyin hemen bir yenisini aramaya başlıyoruz. Tüm hisler ve duygular bu tüketim ile kayboluyor. Allah’ın bize atfettiği, niye varız, hayatın manası ne sorgulamalarımız da konfor ve nefsin uygulamalarıyla kaybolmaya ve zedelenmeye başlıyor.” dedi.
Ardından Tezcan, reklam ve beraberinde gelen tüketim alışkanlıklarının kötü bir sürecin başlamasına, İslami yaşam tarzına aykırı bir hayatın kapılarını ardına kadar açmasına sebep olduğunu belirterek sözlerini konformizmi ve tüketimi aşmaya çalışma girişimlerinden bahsederek ve şu örneği vererek sonlandırdı:
“Özel günler mevcut, doğum günleri, anneler günü, öğretmenler günü gibi tüketim odaklı günler. Bir de bu tüketime karşıt olarak oluşturulan yirmi dört saat satın almama etkinlikleri ve iradi eylemselliklerin olduğunu görmekteyiz. Bu durum da bize konfor ve tüketim sınırımızı aşmadan uygulamaya çalışırsak bunu başarabileceğimizi gösteriyor.”
Alpay, son olarak sözü Zehra Türkmen’e verdi.
Zehra Türkmen, kapitalizmin yaşantı ve kültürlere nasıl etkide bulunduğunu belirterek konuşmasına başladı:
“Tüm insanların zaruri ihtiyaçları vardır. Yemek, içmek, barınmak, korunmak gibi. Bir de bu ihtiyaçların dışında kalan durumlar ise israfa kaçılmadığı ve tahrif edici olmadığı sürece herhangi bir sorun teşkil etmemektedir. Ancak kapitalist yaşam anlayışının bizi bu itidalli hallerden uzaklaştırmaya başladığını görüyoruz. Zenginleşme ve konforlu hayat arzu etme kötü bir olgu değilken, insanın doğasında bulunan bazı durumların bu kötü olmayan halleri tahrif ettiğini gözlemleyebiliyoruz.”
“İmtihan bilincinde olan bir zenginliğin arzu edilen ve Allah’ın kullarından istediği ve teşvik ettiği bir şey olduğuna inanmaktayım.” diyen Türkmen, Müslümanların dünyayı seçmek yerine ahireti seçerek itidalli ve vasat bir yaşam sürmeleri ve imtihanı kazanmayı amaçlamaları gerektiğini kaydetti.
Türkmen, sözlerine şöyle devam etti:
“Gösterişçi kapitalist tüketim biçiminin kuşattığı bireyler, diğer insanların yaşamlarının konfor düzeyine kitle iletişim araçlarının da yardımıyla ulaşabilmekte ve bunu arzulamaktadırlar. Medya ve kitle iletişim araçlarını kullanan kapitalizm, bireylerin ihtiyaçlarını değiştirmiş ve tüketime yönelik bir dönüşüm geçirmesini sağlamıştır ve bunu her daim sürdürmeye çalışmaktadır. İhtiyaçlarımızın ve lüksün ayrımını doğru yapmalıyız. Konformizmi aşmak mümkün, sınırlarını doğru çizdiğimiz takdirde yaşamımızı iyi, güzel ve rahat olarak sürdürebiliriz.”
Panel soru-cevap ve sonuç kısmında değinilen bazı somut örneklerle sonlandı.