Konfor medeniyeti ve dünyanın sonu

Mustafa Kutlu günümüz insanının yaşayış ve tüketiş alışkanlıklarının gayriinsani tabiatına dikkat çekiyor.

Mustafa Kutlu / Yeni Şafak

Ya konfor ya kıyamet

Burada “kıyamet” kelimesini “dünyanın sonu” şeklindeki dinî anlamında kullanmıyorum. Yakında yaşadığımız “deprem” gibi “büyük felaket” olarak anlıyor; ancak bunun dünya çapında yaşanacak susuzluk, kuraklık, sıcaklık, sel, yangın vb. gibi yıkıcı olaylar anlamında kullanıyorum.

İlim adamları bu kâbusun yaklaşmakta olduğunu söylüyor. Kimine göre bir çeyrek yüzyıl vakit kaldı. Durumun “felaket senaryosu” yazmakla ilgisi yok. Şu yaşadığımız 2023 yaz mevsimine bakmak yetiyor.

Bir yanda yangın, öte yanda sel. Kuraklık her yanı kasıp kavuruyor. Dünyanın ömrü uzun. Bu gibi olaylara tarihte çok raslanmış. Telaşa gerek yok. Doğacak sıkıntıları bilim giderir, merak etmeyin, diyenler var. Lakin artık yumurta deliğin ağzına gelmiş. Bu gibi teselli cümleleri bir şey ifade etmiyor. Peki ne oldu da, insanlık (ve dünya) böyle bir hâle geliverdi?

Bu soruya ben değil, BM cevap versin. Verdi ve üç bin sayfalık bir rapor yayımladı (2021).

Raporun özetine şöyle bir başlık atıldı:

170 yıllık insan hatası.

Nedir bu?

“Sanayi Devrimi” efendim, sanayi.

Çağdaş Küresel Medeniyet’in göz kamaştırıcı zaferi.

Ne yapmış bu devrim?

“Hududullah”ı çiğneyerek kendini âlemin kıralı ilan etmiş. Hâlâ sanayi aleyhine söz söylemeye kimse cesaret edemiyor. Onun dokunulmazlığı var. Çünkü o insanlığa cenneti dünyada getiriverdi.

Hangi cennet?

“Konfor” efendim. Hepimizin tepe tepe kullandığı konfor.

Konfor uğrunda dünyanın dengesi bozulmuş, atmosferin çivisi çıkmış kimin umurunda.

Bu yazılar içinde defalarca tekrarladık. Tüm dünyada devletlerin, şirketlerin, bireylerin benimsediği, mutluluğun tek yolu diye kabul ettiği paradigma şu:

İlerleme-Kalkınma-Gelişme-Büyüme-Zenginlik-Refah ve Konfor.

Devletin adı dahi “Refah Devleti” oldu.

Bu paradigma kapitalizmin büyülü formülü olup, tüm dünyaya ilmen ve cebren kabul ettirilmiştir.

Öyle ya bir yanda kölelerin kanı öte yanda GSMH.

Mesele açık ve net olarak şudur:

Paganların panteonları, pagodaları; Hıristiyanların çan kuleleri, Müslümanların minareleri vardır. Her medeniyet dinden kaynaklanır ve bunun sembollerini taşır.

Sadece Çağdaş Küresel Medeniyet dinsizdir. Onun sembolleri fabrika bacaları ile gökdelenlerdir.

O bacalardan yüzyıllar boyunca atmosfere zehir püskürtüldü. Sadece hava değil, su ve toprak da zehirlendi. Bu medeniyet tabiata savaş açmış idi. Bize mekteplerde böyle okutuldu. İlim ve fen bu savaşı kazandı. Okyanusların altında plastikten dağlar oluştu, ozon tabakası delindi, buzullar erimeye başladı. Balıkların etlerinde artık plastik parçacıkları var. Seller ve yangınlar. Bir yanda konfor, öte yanda kıyamet.

İnsanoğlunu ne bekliyor?

Kıtlık-kuraklık-susuzluk-gıda krizi. Ve kimbilir daha neler.

Kapitalizm sonsuz üretim, sonsuz tüketim, sonsuz kâr peşinde. Dünyanın bütün devletleri ekonomik gelişme ve konfor peşinde.

Çarklar mutlaka dönmeli!

Bu sebeple enerji ihtiyacı başta geliyor.

Bilim, asla kullanmayın, bundan vazgeçin, gezegenimizin artık tahammülü kalmadı dese de, sermaye petrol-doğal gaz- kömür peşinde koşuyor.

“Temiz enerji”nin gücü çarkları döndürmeye yetmiyor; kapatıldı denilen nükleer santraller bir bir açılıyor.

Artık bir seçim yapmanın zamanıdır. Sanayi’nin dokunulmaz saltanatına ağır ağır son vermek gerekiyor. Dünyanın ısınması böylece durdurulabilir deniyor. Bu ütopik bir tekliftir biliyorum. Ama bütün devrimci atılımlar bir ütopya ile başlar.

Artık yıllarca kıymetini bilemediğimiz kara toprağa dönmenin zamanıdır.

Aza kanaat edeceğiz. Az konuşup, az uyuyup, az tüketeceğiz.

Merak etmeyin, âyete iman edin ki, “Rızkı veren Cenab-ı Allah’tır”. Bu dünya mevcut nüfusunun üç-beş katını dahi besler. Yeter ki aç gözü, doymak bilmez kapitalizmin tekerine taş koyalım. Hududullah çerçevesinde toprağa dayalı bir hayatı inşa etmeye çabalayalım. (Bunun nasıl olacağını Kalbin Sesi ile Toprağı Dönüş – Dergâh Yay. 2020 adlı kitabımda anlattım.) Tohum ata tohumu, toprak temiz, suni gübre kullanmadan ekip-biçelim. Mahsul az olacak elbet ama halis gıda olacak. Her neyse!

Konforumdan vazgeçmem diye ter ter tepinenler var. Olacak elbet.

Hz. Nuh “gemiye binin tufan geliyor” dedikçe onlar “biz dağlara çıkar kurtuluruz” demişlerdi.

O misal.

Artık bir uyarmıyoruz, tabiat uyarıyor.

Bir yanda konfor, öte yanda kıyamet.

Yorum Analiz Haberleri

Görsel kültürün fıtrata etkisi
Ümmetin ihyasında öğretmenlerin rolü
Kâbe acilen bu müptezellerin elinden kurtarılmalıdır!
“İsrail neden bir haydut devlettir?”
CHP ile laiklik anlayışınız farklı, peki Anıtkabir anlayışınız aynı mı?