KONDA Başkanı Anketörlüğü Bırakmış, İktidar Düşürme Derslerine Başlamış!

KONDA Başkanı ve Radikal yazarı Tarhan Erdem’in “Erdoğan'ı iktidardan düşürmek” başlıklı yazısı AK Parti’yi Erdoğan’sız bırakma ya da iktidardan düşürme taktikleri veriyor!

HAKSÖZ-HABER

Tarhan Erdem, Türkiye’de son dönemlerde ortaya çıkan tabloya ilişkin, “Ülkemizi yıkım yolundan, Sayın Erdoğan’ı seçimle iktidardan düşürerek çıkarabiliriz” demiş. Erdem, “Durumdan şikâyetçi olanlar, siyasal iktidarı eline geçirmiş olan lider ve takımını seçimle iktidardan düşürme yollarını ve araçlarını tartışmaya başlarlarsa halk huzura kavuşur!” ifadelerini kullanmış.

Erdem’in Radikal’de “Erdoğan'ı iktidardan düşürmek” başlığıyla yayımlanan yazısını ilginize sunuyoruz:

ERDOĞAN'I İKTİDARDAN DÜŞÜRMEK

Bir soruyla yazıma başlıyorum: 

Halkın geçimi ve huzuru, ülke ekonomisi, insan hakları, yargı bağımsızlığı, hukuk devleti bakımından devlet yönetimi iyi midir? Halkımız, devletimiz ve yasama meclisimiz zor sorunlar ve belirsizlik içinde değil midir?

Bu sorulara karşı halkımızın duyarlığı farklıdır. KONDA’nın geçen yılki araştırmalarına göre; durumu “ciddi siyasal bir kriz” olarak yorumlayanlar yetişkin nüfusun yüzde 60 ile 70’i kadardır. Geri kalanlar, içinde olduğumuz sorunları “büyüme sancıları” olarak değerlendirmekte veya “herhangi bir problem” görmediğini söylemektedirler.

Soru bana sorulsaydı cevabım, “Evet, Türkiye Cumhuriyeti yıkıma doğru koşmaktadır” olacaktı.

Sokakta selamlaştıklarım durdurup soruyorlar: Nereye gidiyoruz?

Görüşebildiğim tanıdıklarım, hal hatır sormadan, endişe içinde şikayetlerini dile getiriyorlar.

Siyaseti, 60 yıldan beri bazen içinden, bazen dışından işim buymuş gibi izlerim, bugünlerdeki gibi çaresizlik ve umutsuzluk içinde topyekûn yakınma görmedim.

1960 yılı tahkikat komisyonu kurulması günlerinde, 1961 yılında Milli Birlik Komitesi'nden bir grup, “siyaseti tanzim edinceye kadar iktidarda kalmalıyız” iddiasıyla ortaya çıktıklarında, 1971’de askerin siyaseti düzenleme girişiminde, 1979 başlarında ve 1991 sonrasının çalkantılı olaylarında hep koptu-kopacak korkusu içinde yaşamışımdır.

Hepsinde, Ankara’dan umut yayan, güvenilecek siyasal bir lider veya bir kurum, olmuş, yapışacak bir dal bulunmuştur!

Şimdi yakınan ve ağlayan çok, ne yapılması gerektiğini söyleyen arasan da yok!

Yapılması gerekeni bulmak için önce amaç, hedef bilinmeli.

Değerlendirme her hedefe göre değişir; benim değerlendirmeme göre ülkemizi bugünkü yıkım yolundan, Sayın Erdoğan’ı seçimle iktidardan düşürerek çıkarabiliriz. Durumdan şikayetçi olanlar, siyasal iktidarı elinde geçirmiş olan lider ve takımını seçimle iktidardan düşürme yollarını ve araçlarını tartışmaya başlarlarsa halk huzura kavuşur!

Bu yazıda, Erdoğan ve ona bağlı toplama ve çatma siyasetçilerin elinden iktidar gücünün alınma yolları tanıtılacaktır.

Görülen üç yol vardır: 1/Ak Parti grubu gerekeni yapar; 2/CHP demokratik siyasal bir parti haline dönüşür; 3/ Yeniçağdaş bir parti kurulur.

1/ Ak Parti grubunun milli görevi üstlenmesi, ülke bakımından en verimli yoldur. Ak Parti grubundan kırk elli milletvekili, durumu gören ve bilincinde olan, örgüt ve seçilmiş belediye başkan ve meclis üyeleri, eski milletvekilleriyle birleşerek, Erdoğan’ı geri çekme mücadelesini başlatırlarsa, memlekette bir umut doğar, hem ülke ve hem de Ak Parti kazanır.

Bu operasyonu örgütleyip gerçekleştirecek yetişkin siyaset adamları Ak Parti’de vardır. Parti’nin kuruluşundan beri kader birliği içinde bulunmak, dere geçerken at değiştirilmez sözleri günümüze uygun değildir, hem tutarsız hem de geçersizdir. Sayın Erdoğan yeni yollara girerken Ak Parti’nin onayını almamıştır; eski arkadaşlarıyla ve milletvekilleriyle iş tutmamaktadır. Cumhurbaşkanı seçiminden başlayarak üzerine yemin edilmiş demokratik hukuk devleti ilkesi bir çok yerinden yaralanmıştır.

Altı yıldan beri dar bir kadroyla yürütülmüş, son iki üç yıldır ortaya dökülen “tek adam olma” planı Ak Parti’nin kuruluş amacının parçası değil, son yılların oyunudur.

Ancak, Ak Parti içinden bir hurûc hareketinin, iş işten geçmeden başlaması beklenebilir mi? böyle durumlarda hep, “dur bakalım, biraz daha yıpransın!” denilmiş, yapabilecek olanlar görevlerini ertelemişler veya görmezliğe gelmişler; meşum sona gelinmiştir!

2/İkinci umut CHP’nin ciddi ve demokratik bir parti haline gelmesidir.

Ülkenin bugünkü vahim durumunda taraf olacak ve de çare bulacak parti, öncelikle kendi içinde demokratik olmalıdır; ancak, CHP’nin üst yönetimi ve örgütü, demokratikleşme arayışında değildir!

1992’de kuruluşundan bu güne kadar geçen 24 yılın 16 yılında, tek adamın kişisel kararlarıyla yönetilmiş ve sonrasında hazırlıksız gelen bir liderin günlük kararlarla yönettiği bir partinin, demokrasi aramasını beklemek de haksızlıktır.

Partinin içinde demokratikleşme hareketi çıkamaz mı? Hayır demek zordur! Böyle bir hareket çıksa da değişimin planlanması, içeriğin örgütle hazırlanması, değişimim samimiyetinin ve olabilirliğinin anlatılması, örgütün intibakı ve bu çabada yer alması aşamalarından geçmesi bir hayli zaman alır.

CHP’nin, Erdoğan ve takımının elinden siyasal iktidarı alması imkansıza yakın zordur. 

3/Çağdaş bir parti kurulması: Bugün için ülke ve halk için salim yolu, çağdaş bir partinin kurulmasının açacağına inanıyorum.

Yeni partinin para ve tanınma başlangıçta çözülecek sorunlar değildir. Para ve tanınma, kuruluşun doğruluğuna, ciddiyetine ve yaratacağı umuda bağlıdır. Tek acil ihtiyaç, aklı başında bir grup insanın, oy birliğiyle karar alarak yeni, demokratik, bütün halkı kucaklayabilecek çağdaş bir parti kurmalarıdır. Halkın çağdaş bir partiye özlemi önce demokratik bir tüzük, sonra Türkiye için demokratikleşme programı sunulduğunda anlaşılacaktır.

Bu yola çok kimsenin karşı çıktığını bilmez değilim; ancak karşı çıkanlar da, Ak Parti içinden bir hurûc hareketi veya CHP’den demokratikleşme reformu beklemelerinin ülkeyi hangi risklerle başbaşa bıraktığını görmelidirler.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!