Komplocu Stratejik Analizin Zararları

KENAN ALPAY

Siyasal-sosyal hadiseleri ele alırken yaptığımız kritikler zihnimizin işleyiş tarzını gösterdiği kadar korku ve beklentilerimiz de ele vermektedir. Suriye’de yaşanan rejim karşıtı hareketler ve Usame bin Ladin’in ABD tarafından katledilmesi üzerine sarf edilen sözler bu durumu netleştiren güncel gelişmeler oldu.

Özellikle son 20 yılda Türkiye’de söz söyleyen epeyce bir isim kamuoyuna kendini stratejisyen, siyasal analiz uzmanı, sosyolog vs gibi sıfatlarla takdim eden epeyce isimle karşılaşmaya başladık. Gerek yerel ölçekte gerekse küresel ölçekte meydana gelen çatışmalara makro planda ve en az 50-100 yıllık planlar çerçevesinde nasıl bakılacağına dair azımsanamayacak kadar tezler ortaya atıldı. (1)

Stratejik bakış diye takdim edilen perspektif esasen siyasal-sosyal olayların veya muhalif hareketlerin incelenip irdelenmesinden ziyade daha çok kamuoyunu manipüle etmek üzere hareket eden thin-tang kuruluşlarından ve bu kuruluşlara paralel yayınlar yapan medya kuruluşlarından besleniyor. Güya kamuoyunu aydınlatmak, uyarmak üzere bu perspektif üzerinden işlenen tezler bir vakit sonra karatma ve korkutma gibi ters bir etki oluşturuyor.

Stratejik bakış, Suriye’deki gelişmeleri nasıl okutuyor bize? Şöyle: “Esed ve Baas iktidarını yıkmak isteyenler ABD ve Avrupa tarafından desteklenen işbirlikçi muhaliflerdir. Suriye’deki rejim değişimi en çok İsrail’in işine yarar, en çok İran, Hizbullah ve Filistin davası zarar görür.”

Garip bir biçimde bu korkuyu büyütmek adına Suriye’deki muhalefetin öncüsü olarak ABD ve Avrupa’da yaşayan eski Baas artıkları öne çıkarılıyor. Oysa Batı destekli eski Baasçıların Suriye’de hiç bir toplumsal desteği yokken İhvan-ı Müslimin’in muhalif hareketin asıl gövdesini oluşturduğu görmezden geliniyor. (2)

Yüzeysel bakış o kadar bariz ki herhangi bir dikta rejiminde muhalefeti üstlenen toplumların neleri göze alabildiğini tahmin etmeye dahi yanaşmıyor. Sürekli olarak Batılıların Mısır'da olduğu gibi Suriyeli muhaliflere de sosyal medya eğitimi verdiği tezi ileri sürülüyor. O zaman soralım: Aynı Batılı eğitmenler Suriye halkına işkence ve hapislere, keskin nişancı ve tank ateşine karşı ölümü nasıl göze alacaklarını da öğretmiş olabilirler mi? Hayatlarında bir defa olsun muhalif bir gösteri organize etme tecrübesi yaşamamış birilerinin üreteceği stratejik analiz ancak bu kadar temelsiz olur herhalde.

Usame bin Laden’in katledilmesi ile ortaya çıkan tablo ise Suriye meselesinin ele alınmasından daha berbat bir görüntü arz etti maalesef. İşgal ve cinayetleri meşrulaştırmak üzere egemen güçler tarafından üretilen ve psikolojik savaş aracı olarak kullanılan kavramların sadece merkez medyada değil muhafazakâr medyada da içselleştirildiğini üzülerek gördük.

“Terörizme karşı savaş” söylemi ile her türlü cinayet ve bu cinayetlerin yol açtığı sonuçları karatmak üzere üretilen komplo teorileri yarış halinde seyretti. Muhafazakâr veya İslamcı kimliğiyle tebarüz etmiş kimi isimlerin yönetiminde çıkarılan gazetelerin diliyse maşallah “irtica düşmanı” Kemalist, ulusalcı, sosyalist olanlarınkiyle paralel seyrediyordu: “El-Kaide ve bin Laden ABD/CIA’nın işgal ve sömürü aracı olarak üretip kullandığı bir imajdı!”

“Ah şu Usame ve el-Kaide olmasaydı İslam, ABD ve Avrupa’da ne güzel yayılacaktı. Bak şimdi bu yanlış anlama yüzünden İslam’ın terör dini olduğunu zannedip coğrafyamızı işgal ediyorlar”  gibi son derece naif ve tutarsız bir takım sözler işitiyoruz, okuyoruz. Diyelim ki, el-Kaide ve bin Ladin hakkında üretilen ve kendileri tarafından da paylaşılan komplo teorilerinin bir kısmı gerçek. Peki, adama sormazlar mı: “Siz sömürgecilik, emperyalizm nedir ve ne zamandan beri var bilmez misiniz? (3)

Siyasal ve toplumsal hareketleri stratejik açıdan ele alma girişimleri “günah keçileri” üzerinden yürütülemeyecek kadar hayatidir. Siyasal ve toplumsal hareketleri sizi de hedef tahtasına koyan merkez ve ideolojilerin kavram ve yöntemleriyle yapmaya kalkarsanız bumerangın kafanıza çarpması an meselesidir.

“Onlar kötü İslamcı, ABD ve Batı tarafından kullanılıyorlar!” söylemi ucuz bir ispiyonculuk ve kendini emperyalizm nezdinde ispatlama, garantiye alma çabası olarak sırıtmaktadır. Çirkince sırıtan bu söylemlerin ne İslam dünyasında yaşadığımız problemleri çözmeye ne de emperyalist saldırganlığın sonunu getirmeye bir katkısı olur.

“Büyük tezler, küresel stratejik analizler, yüzyılın perspektifi” vs. diye pazarlanan sözlerin adaletin tecellisi adına hiç bir kıymeti harbiyesi yoktur. Teşhiste yaşanan yanılgı nasıl olurda tedavide isabet eder. Siyasal gündemin gidişatı ancak tarih ve toplumun sağlıklı bir analizi ile doğru okunabilir. Bunun için de yabancılaşmadan, başkalaşmadan, başkaları adına konuşmadan önce kendi düşünce ve dilimizi, kendi şahsiyet ve toplumumuzu inşa etmek gibi bir görevimiz olmalı.

----

(1) Stratejik bakış açısı o kadar çok konuşulup tekrarlandı ki ortalama bir tv izleyicisi, gazete okuyucusu dahi bir gelişmeyi bölgesel ve küresel ölçekte nasıl kritik edeceği hakkında ana çerçeveye sahip olduğunu düşünür oldu. Mesela bir gelişme karşısında “Bu durum en çok kimin işine yarar? Kimler bu gelişmeden zarar görür? Küresel aktörler hangi taşeron örgütleri kullanmış olabilir?” vs diye devam edecek üç-beş basit soruyu sorabilmek stratejik çıkarımda bulunabilmek için yeterli sayılır oldu.

(2) Peki, Suriye’deki Baas karşıtı toplumsal muhalefetin kaygı veren yönü nedir? Cevap şöyle: “Muhaliflere ABD tarafından sosyal medya (facebook, twitter, internet kullanımı) eğitimi verildi. Pankart, döviz, slogan konularında İslamcı değil, seküler söylemler öne çıkarıldı.”

(3) İlaveten şu soru da sorulabilir: Emperyalizmin işgal ve cinayetlerini meşrulaştırmak için bol miktarda iktisadi, sosyal, kültürel hatta dini gerekçe ürettiğinden habersiz misiniz?”