Baştan beri Suriye rejimi kendisine karşı evrensel ve uluslararası komplo olduğunu ileri sürmektedir. Esasında bunu söyleyerek komplo teorisyenlerini kışkırtmakta ve Batı karşıtlarının desteğini almaya çalışmaktadır.
Kendisi giderse bölünmenin geleceğini ve yaşanacağını varsaymakta ve hatta ummaktadır. Bu tezinden dolayı epey destek de sağlamıştır. Sözgelimi, Tunus’da yapılan Suriye Dostları toplantısında aleyhte gösteri yapanlardan bir kısmının Suriye rejiminin resmi tezlerine aldandıkları anlaşılıyor. Vaktiyle Suriye’de eğitim gören Raşid Gannuşi ve devrim sonrası Cumhurbaşkanı olan Munsif Marzuki gibiler Suriye rejiminin alavere dalaverelerini iyi bilmelerine rağmen yine de Tunus halkının küçük bir kısmı da olsa Suriye’nin resmi tezlerine aldandığı anlaşılmaktadır. Kısaca Suriye rejimi hâlâ oyununu maharetle oynuyor. Bununla birlikte ömrü de kum saati gibi bitiyor. Zor oyunu bozar ve halk Suriye rejiminin oyununu bozmaktadır. Suriye rejimi baştan beri dış komplo teorileri ve Kaide gibi hareketlerle halk hareketini perdelemeye ve filtrelemeye çalışsa dahi görmek isteyenler gerçekleri görüyor. TRT Türkiye Kanalı’nda konuşan Amir Ebu Selame adlı Suriyeli muhalif, Suriye’de fiilen komplonun olduğunu ama bu komplonun rejime değil aksine halka karşı olduğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla kalpazan rolündeki Suriye rejimi habbeyi kubbe yapıyor. Rejim ortağı olduğu bu komployu tersyüz etmektedir. Amir Ebu Selame, Suriye rejiminin bir biçimde Rusya, Çin ve İran’ın himayesine mazhar olduğunu ve bunun halka karşı bir dış komplo olduğunu beyan etmektedir. Sadece komplo yok aynı zamanda muvazaa da var.
¥
Komplonun mimarları Beşşar rejimi, Rusya, Çin ve İran. Muvazaanın tarafları ise ABD, İngiltere ve Fransa’dır. İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague ağzındaki baklayı çıkarmış ve bilinen petrol nedenine ilave olarak Suriye rejiminin İsrail’e sınır olmasını bahane ederek müdahale meselesine mesafeli durduklarını ifade etmiştir. İkrar ve itiraftan daha büyük delil olur mu? İsrail de tartışmaya katılmış ve Kadima Partisi Başkanı Tzipi Livni de Netanyahu’dan neden Suriye olayları karşısında suskun kaldığını sormuştur. Mübarek’i desteklediği için aynı yönetim Mısır olayları karşısında da sessizliğe bürünmüştü. Sadece Ben Eliazer gibi hükümet çatısı altından çıkanlar konuşabilmiştir. Humus’daki olaylar aynen Saraybosna’ya benzediği gibi aynı zamanda Kaddafi’nin vahşice bombaladığı Mısrata’ya da benzemektedir. İlginçtir, Mısrata ve Humus’daki Türklerin kaderi de aynıdır. Libya’da Mısrata Türklerin şehri olarak bilinmektedir. Humus’da Bab-ı Amr’da da Türkmenler yoğunlukla bulunmaktadır. Yani Türkler ve Türkmenler devrimin ön cephesinde yer almaktadır. Avrupalılar Bosna konusunda gösterdikleri refleksi burada da gösteriyorlar. Boşnaklar hem mağdur hem de ambargoya maruz kalan taraftı. Burada da Humuslular ve devrimciler hem mağdur hem de silahlanmalarına izin verilmiyor. Kim tarafından başta ABD olmak üzere muvazaacılar tarafından.
¥
Bill Clinton’ın hatıratında ifade ettiği gibi dinsiz olduğu halde Hıristiyan veya Haçlı asabiyetini üzerinden atamayan Mitterrand Avrupa’nın ortasında bir İslam devleti istemediklerini söylemiştir. Adam Hıristiyan değil ama İslam düşmanı. Bu, Fransız lideri, de Gaulle’un durumuna benziyor. İçeride Allah adını anamayan de Gaulle dışarıda siyasi ve dini misyonerlik yapmaktadır. İçeride dinsizlik dışarıda Hıristiyan misyonerliği! İyi mi? İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague de İsrail sınırlarında bir değişim istemediklerini söylemiştir. Mısrata ile Humus arasında bir fark olmadığı gibi Mitterrand’ın Bosna konusunda söyledikleriyle William Hague’in Suriye konusunda söyledikleri aynı kapıya çıkmaktadır. Komplocular ile muvazaacılar arasında kalan Suriye halkının Allah’tan başka kimsesi yoktur. Ama Allah’dan daha güçlü olan kimdir? Beşşar Esat vakit kazanmak ve muhalif saflar arasında kıpırdanmalar ve velveleler meydana getirmek için Rusların da telkinleriyle yeni anayasa hazırladı. Yine utanmaz bir biçimde yüzde 89 ile anayasanın referandumdan geçtiğini ilan etti. 1964 yılından beri çoğulcu değil totaliter bir yapı kuran Baas ne zaman çoğulcu oldu? Çoğulcu dönemde de var olan Baas partisi o dönemlerde hiç varlık gösterememişti. Onca insanı kırmasına ve halkın çoğunluğunun kendisine karşı olmasına rağmen yüzde 89 ile anayasayı geçiriyor! Acaba Putin oy kullanmak üzere Rusya’dan yandaşlarını mı gönderdi? Mübarek de 2010’daki sahte seçimde aynı oranları tutturmuştu! Ne tesadüf? Mesele Ataullah Muhacerani’nin yazdığı gibi anayasa veya sekizinci madde değil, Esat ailesinin sahte kraliyetidir. En temel mesele budur. Mesele anayasa değil anayasa da olmak üzere her şeyi istismar eden Esat rejimidir. Bunu sağır sultan bile duydu ama Ruslar duymadı. Beşşar ve rejimi Emeviler ve Abbasiler gibi davranmakta. Emeviler de nikah karşılığında halktan zorla biat almıştır. Bazıları bu durumu İmam Malik’e sorarlar. İkrah-ı mülci durumunda alınan biatların geçersiz olduğunu beyan etmiştir. ‘Biatlarınız geçersiz nikahlarınız yerindedir’ demiştir. Yeni anayasa Beşşar’ın sahnelediği yeni bir tuluattan ibarettir. Dera olaylarından sonra sohbet ettiği gençlerin sekizinci maddeyi neden kaldırmadığını sormaları üzerine Beşşar yüzü kızarmaz bir biçimde, ‘başkanın partisinin ne önemi var?’ diye mukabele etmiştir. Ona göre halk da olmak üzere her şey başkan içindir. Velit Canbolat’ın deyimiyle; adam megalomandır ve kendisini yasaların ve anayasanın üzerinde görmektedir. Dolayısıyla Baas vitrinden ibarettir. Nitekim, Baas yetkililerinden Muhammed Said Bahtiyan sekizinci maddenin değişmesinin partinin üzerine bir etkisinin olmayacağını ve rolünü kaldığı yerden sürdüreceğini söylemiştir (http://www.alquds.co.uk/index.asp?fname=today%5C27qpt952.htm&arc=data%5C2012%5C02%5C02-27%5C27qpt952.htm). “Allah: ‘Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz’ diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galipdir.” (Mücadele Suresi, ayet: 21)
YENİ AKİT