Son dönemlerin popüler gündemi olan ‘Din ve Şiddet’ konusunu tartışan İslamcı aydın, alim vb. sıfatlar taşıyanların bir çoğu İslam’dan da, dünyadan da bihaber bir tutum sergiliyorlar!
Haberturk’te dün gece Nevzat Çiçek’in yöneticiliğini yaptığı ‘Yeni Bakışlar’ adlı programda ‘Ortadoğu’da Şiddet’ konuşuldu. Kalabalık bir konuşmacı grubunun katıldığı ve saatler boyu süren program İslam alimi, Müslüman aydın, davetçi, ilahiyatçı vb. sıfatlara sahip isimlerin adeta bu dünyada yaşamadıklarının göstergesi gibiydi.
Kuran’dan, İslam’dan bolca söz edilmesine rağmen yaranma kompleksi ve savunmacı yaklaşımların baskın biçimde öne çıkması nedeniyle en temel İslami ölçü ve bilgilerin yok sayıldığı, ketmedildiği, çelişik tezlerin birbiri ardına sıralandığı garip mi garip bir program oldu.
Şüphesiz bu, ilk defa karşılaşılan bir durum değil. Benzeri lüzumsuzluklar ve de saçmalıklar medyanın da katkısıyla mütemadiyen serdedilmekte. Mamafih İslam adına bir otoriteymiş gibi davranan, iddialı, vurgulu cümlelerle konuşan isimlerin sergilediği sefalet de gerçekten görmezden gelinebilecek gibi değil!
Kimin ne söylediğinin, nasıl saçmaladığının ayrıntılarına girmeksizin birkaç hususu belirtmekte yarar görüyoruz.
Öncelikle Ortadoğu’da şiddetin tartışıldığı bir zeminde konunun sürekli Müslümanların içsel zaafları, dini yanlış yorumlamaları, rivayet kültürünün sıkıntıları ya da kültürel geri kalmışlıkları vb. konular üzerinden ele alınmasının konuşanları da, konuyu da tipik oryantalist bir düzleme oturttuğunun fark edilmemesi çok ilginç. Saatlerce Müslümanları ya da Müslümanlar içinden zuhur eden yanlış anlayışları tartışanların bugün yaşananın ne olduğunu anlamamak için adeta direndiklerini söylemek mümkün.
Tarihin derinliklerine ta Haricilere kadar gidip adeta arkeolojik kazı yapanlar ne hikmetse emperyalist işgallere, Siyonist vahşete, diktatörlük düzenlerinin zulümlerine bir türlü gelemiyorlar. Dolayısıyla da oluşturdukları tartışma zemininin örneğin bir İsrail Üniversitesinde ya da neo-con zihniyete sahip bir Amerikan düşünce enstitüsünde oluşturulanlardan hiç farklı olmadığını da idrak edemiyorlar.
Örneğin başında sarığı, uzun sakalıyla İslami konularda otorite havası veren bir zat, Suriye’ye cihada gitmek isteyen gençleri “Oturun oturduğunuz yerde, orada Müslümanlar birbirini öldürüyor!” diyerek ikna ettiğini aktarıyor. İslamcı geçmişiyle bilinen bir akademisyen Seyyid Kutub’u, Mevdudi’yi şiddeti besleyen kaynaklar olarak sunarken, sanki hiç Kur’an okumamış gibi bir tutum sergileyebiliyor. Bir başkası Esed zaliminin işlediği insanlık suçlarına karşı mücadele eden Müslümanlar ile tağuti rejimi ayakta tutmak için savaşanları eşitleyip herkesi mezhepçilik yapmakla eleştiriyor. Hatta mezhebini din edinmişlerden hızını alamayıp işi Esed rejimini meşru otorite olarak tanımlama rezaletine kadar vardıranlar bile çıkabiliyor.
Bu arada belirtmeden geçmeyelim, bu tür programlara çeşitlilik ya da reyting kaygısıyla ‘karşı taraf’ı temsil eden isimlerden birilerinin katılımı çok gerekli addediliyor. Muhtemelen bu yaklaşımın neticesi olarak Ortadoğu’da şiddetin tartışıldığı programa Esed katiline meşruiyet teminine çalışan bir de Şii teolog çağrılmış! Sorsanız “E işte, karşı tarafı da dinleyelim!” şeklinde bir cevap alacağınız kesin! Öyleyse bu mantıkla örneğin “kadına yönelik şiddet, tecavüz” gibi bir konu mu tartışılacak, mutlaka katil ve tecavüzcü birini de çağırmak gerekir!
Tüm bu görüntü gerçekten çok iç karartıcı! Kimse biz bunu hak ediyoruz, kumaşımız bu falan demesin! Coğrafyamızın her yanında türlü zorluklara rağmen, kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla kararlı, mütevekkil bir tutumla ve basiret üzere direnen kardeşlerimizin çokluğu bu tür bir kaderciliğin temelsizliğini ortaya koymakta.
Sorun kerameti kendinden menkul zevat ve yapıların hiç ama hiç hak etmedikleri halde alim, aydın vb. payelerle konumlandırılmasından kaynaklanmakta. Yanlışlara, zaaflara karşı eleştirmeyen, hesap sormayan, gerektiğinde tasfiye mekanizmasını çalıştırmayan bir işleyişin ısrarla sürdürülüyor oluşu ise sorunu büyütüp, içinden çıkılmaz boyuta taşımakta. Oysa Müslümanlar bu pespayeliği, bu düşkünlüğü hak etmiyorlar!