Kavga kokoreçten, daha doğrusu kokoreç ikramından çıkmış. Önceki gün Çanakkale Bayramiç'i ayağa kaldıran olay, aslında gündelik hayat kadar doğal. Sokakta yapılan düğünde, düğün sahibi, davetlilere kokoreç ikram etmiş. Kasabın çırağı, hangi sebeple bilinmez, iki Kürt vatandaşı bu ikramdan mahrum bırakmış.
Bu iki vatandaş da kızmış ve muhtemeldir ki başka faktörlerin de devreye girmesi ile olay büyümüş. Sonunda iş karakola intikal etmiş. Kars Arpaçay nüfusuna kayıtlı Fahrettin Baydo'nun, Bayramiç CHP ilçe yönetim kurulu üyesi Uysal Yılmaz'ı bıçaklamasının ardından, halk sokaklara dökülmüş.
Avrupa Birliği sürecinde, kokoreçin yasaklanmasından sonra bu tür olaylar sona ermeyeceğine göre, bir açıklamaya ihtiyacımız var. Bayramiç'teki bu olay etnik bir çatışma mı? Çözüme yaklaştığımız anda bir Kürt-Türk çatışması mı ortaya çıkıyor? Son günlerdeki "Kürt açılımı" etrafında tırmanan siyasî tartışmalar, toplumda etnik bir gerilime mi dönüşüyor?
Demokrasilerin etnik boyutu
Son seçimden galip çıkmış bir belediye başkanı, seçim sürecinde yaşadıklarını anlatıyordu. Aday adayı olduğunda, aynı partiden karşısına çıkan en güçlü rakibinden bahsetti. İlçe büyük ve kozmopolit, nüfus gelen göçlerle oluşmuş. "Benim karşıma çıkan rakibin etnik kökenini, bu seçim vesilesiyle öğrendik." dedi. Rakibi, etnik destek arayışına girişmiş ve ilçede mevcut olmayan bir etnik kutuplaşmaya yol açmış. Seçim sonrasında etnik kökenlerin siyaset terazisinde artık bir ağırlığı bulunuyormuş.
Geçen yıl Adapazarı'nda vuku bulan ve Bayramiç'tekine benzeyen olayların mekanizması da aynıydı. İki delikanlı kişisel davalarını görürken zayıf kalmışlar. Hemen, kendi etnik kökenlerini hatırlayıp çevreyi ayağa kaldırmışlar. Bunun adı çözülemeyen bireysel sorunun siyasallaştırılmasıdır. Kendi bireysel kavganızı siyasal boyuta taşıdığınız zaman eğer eliniz daha güçlü olacaksa, sizin bu yola girmenizi kim engelleyebilir?
Büyük çatışmaların kıvılcımı hep bu bireysel olaylarla atılır. Bir kız kaçırma olayı, anında bir kan davasına dönüşür. Bir tarlanın sınır kavgasından iki köy karşı karşıya gelir. Eğer iki düşman birey arasında bir de etnik veya mezhebî bir fark varsa ve şartlar da uygunsa alın size bir etnik çatışma. Bu bireysel sorunlara bir de ekonomik çıkarları ekleyin. Batı illeri Güneydoğu ve Doğu'dan nüfus çekiyor. Gelenler daha düşük ücretlerle ve kötü şartlarda ekmek parası peşine düşünce, yerli yoksulların standardı düşüyor. Doğan rekabete bir de gelenlerin dayanışması eklenince siyaseti bataklığa çevirecek düşman kamplar ortaya çıkmış oluyor.
Parti kelimesi bir bütünün parçasını anlatır. Siyasî partiler demokrasisinin işleyebilmesi için parçalardan bütüne gitmek gerekir. Bir yerde yolunuzu ve dengenizi kaybederseniz, particilik toplumu daha derin bölünmelere de savurabilir. Etnik kökenimiz bize ait değil; yani bizim seçimimiz değil. Şayet iradî tercihinizin eseri olmayan niteliklerinizin üzerine siyaset inşa edilirse, o zaman iradenizle yani kendi seçiminizle varabileceğiniz hiçbir hedef kalmaz. Etnik kökene dayanan siyaset, toplumu orman kanunlarının geçerli olduğu vahşi bir düzene sürükler. İnsan etnik kökenini belirleyemez; ama tercihleri ile medenî ve daha ileri bir toplum inşa edebilir.
Ergenekon'suz Kürt açılımı
Bütün mesele halkın duygu, düşünce ve eğilimlerini yönetmek. Böylece bir iktidar oyununu yönetmiş oluyorsunuz. Açıklanan 3. iddianame, Türkiye'de kanlı siyasî operasyonların, dolayısıyla iktidar oyununun nasıl tezgâhlandığını anlatıyor. Alevî önderlerine yönelik suikast planları Türkiye'nin en çetrefil sorunu olan Alevî sorunundan bir iktidar projesinin nasıl çıkartıldığını gösteriyor. Bugün Ergenekon silahlı terör örgütü kendi başının derdine düşmüş vaziyette. "Demokratikleşme açılımı"nın Türkiye'yi bir barış ve huzur dönemine doğru taşıma şansı doğrudan Ergenekon'un enterne edilmesi ile bağlantılı olacak. Ergenekon iş başında iken Türkiye kolaylıkla ilkel bir Türk-Kürt çatışmasına sürüklenebilirdi.
Türkiye'nin sorunu bir terör veya PKK sorunu değil. Sorunu bir terör sorunu olarak tanımlamakta ısrar edenlerin, marjinal bir ideolojinin, Stalinist taktiklerle oluşturulmuş Marksist-Leninist bir örgütün Kürtleri temsil yeteneğini açıklayabilmesi lâzım. Normal şartlar altında DHKP-C ne ölçüde bir Türk örgütü ise, PKK'nın da o ölçüde bir Kürt örgütü olması gerekirdi. PKK'nın kendisini terör başlığı altında bir soruna dönüştüren Kürt sorunu değil mi? Bugün çözmeye çalıştığımız sorunu yaratan aktörleri alt alta sıralasak, şiddet yöntemlerini kullanan PKK mı yoksa 1983 yılında giderayak kanun çıkartarak Kürtçeyi yasaklayan 12 Eylül diktası mı daha ön sırada yer alır? Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'ni bir kin ve nefret bataklığına çeviren dönemin zorbaları mı, yoksa Öcalan mı son 25 yılın hesabında daha fazla pay sahibidir? Bu sorulara verilecek doğru cevap, bulunacak çareyi de gösteriyor.
Türkiye'nin Bayramiç'teki kokoreç kavgası gibi, etnik bir çatışmaya sürüklenme ihtimali var mı?
Ben bu ihtimale karşı Türkiye'nin sigortasının MHP olduğunu düşünenlerdenim. Bugüne kadar dökülen onca kana rağmen bir Türk-Kürt çatışması ortaya çıkmadıysa, MHP'nin bu sonuçtaki payı inkâr edilemez. Aynı şekilde bu saatten sonra özellikle Batı illerinde bir etnik düşmanlık tırmanacaksa, MHP sorumluluk duygusu ile hareket edecektir.
Ankara'daki siyasî tartışmaların Bayramiç'teki kasap çırağına, "iki Kürt vatandaşa kokoreç ikram etmemek" şeklinde yansımasında bir yanlışlık olmalı. Hedef kitleye böyle yanlış ulaşacak çok sayıda mesaj son günlerde seri olarak üretilmiyor mu? Bu yanlışlığın sorumlusu kim?
Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en zorlu sorununu çözmeye çalışıyor. Bu sorunun çözümü sadece hükümetin önümüze koyacağı pakete bağlı değil. Herkes sözüyle ve özüyle ortaya çıkacak olan çözümde yani çözümün şekli ve içeriğinde pay sahibi olacak. Bu ülkenin ortak çıkarına uygun davranmak ve hukukla kayıtlı olmak, bütün tarafların ortak vasfı olmalı. En temel soru ise şu: Ergenekon terör örgütünün içeride olması yetmeyebilir; birileri niyetlendiğinde önümüze çıkacak muhtemel provokasyonları önleyebilecek gücümüz var mı?
ZAMAN