Kocaman İki Âh!

.

AHMET MARUF DEMİR / YÖNELİŞ HABER

Kocaman İki Âh!

Birinci âh;

Hayır, hayır. Bu sandığınız gibi bir ah değil. Sandığınız gibi bir iç çekiş de değil. Bunlara paralel olarak üzülmek hiç değil! ABD'deki terör saldırısında katledilen Müslümanlardan bahsediyorum. Böylesine bir ölüme daha doğrusu -Allah'ın izniyle- şehadete üzülmek yerine, birliğimizi sağlayamadığımızdan dolayı, ölümleri engelleyemediğimiz yada ölümlerine sebep algıyı kırmaya yönelik elimizden geleni yapmadığımızdan/yapamadığımızdan dolayı  üzülmeyi daha anlamlı buluyorum.

Son asır İslam Tarihine yön vermiş ve bu yön vermeyi kanlarıyla şekillendirmiş şehitlerimizi, yolumuzu aydınlatan o kutup yıldızlarını anıyoruz bu günlerde. İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Said, Metin Yüksel, Malik El-Şahbaz, Hasan El-Benna ve daha nicesi... ABD'deki terör saldırında hayatlarını kaybedenlerde bir çok şahidi kendisine barındıran işte bu günlerde hakka teslim oldular. Günün anlamını ve önemini günden değil o güne yada günlere anlamını verenlerde olduğunu bildiğimden ve hayat hikayelerini gıpta ederek okuduğum bu insanlarında, ölümlerinden önce aynı diğer şehitlerimiz gibi bir şahitliğe sahip olduklarını öğrendiğimde -Allah'ın izniyle- şehit olmalarına işte bu yüzden üzülmedim.

Olacaksa bir hayıflanma... Olmalıysa bir üzüntü bu onların ölümlerine değil, onların hayattayken İnsan ve İslam için verdiklerini mücadelenin bir benzerini -hâlâ- yaşıyorken kendi hayatımızda sergilemediğimizden dolayı olmalı.

Yaşamları boyunca İnsan ve İslam için yaptıklarını özetle yazmaya geçmeden önce şu cümleyi tüm yüreğimle haykırmak istiyorum:  Deah Barakat, Ömer Barakat, Şaza Barakat, Muhammed Yusor Barakat... Rabbim, ne kadar da Barakatli bir aile böyle!

ABD'de katledilen bu kardeşlerimizden ve akrabalarından kimileri Mavi Marmara'da bulunmuş. Kimisi Suriye'de mazlumların yanında savaşmış ve orada şehadet şerbetini içmiş. Başka birisi yine Suriye'de savaş mağdurlarına diş doktorluğu yapmış. Bir baba şehit olan oğlunun cenaze namazını kıldırmış.  Yine bir diğeri ve diğerleri hayır kermesleri düzenlemiş vs. vs.

İnanın şahsıma en çok dokunan da katledilen Müslüman kardeşlerimizin bu yönü. Neredeyse tüm aile soğuk kış gecelerinde birileri için bir tutam ateş, sıcak yaz günlerinde ise bir avuç su olmuş. İslam ve İnsan adına dert sahibi olan hangi kişi böylesine bir aileye, kardeşe, anneye, kuzene sahip olmak istemez ki?! Düşünsenize, verdiğiniz mücadele de sizinle aynı duyguyu paylaşan, sizlere sürekli destek olan bir ailenizin olduğunu. SüphanAllah! Ne mutlu bir adayış ve adanış! Bana işte bu dokunuyor. Bu acıtıyor beni. Evet itiraf ediyorum. Kıskanıyorum sizleri ey Barakat ailesi!

Eş, Kardeş, Aile, Akraba... Kanaatimce Ebu Leheb'in ellerinin kuruması da bundan dolayı. Oysaki sireti okuduğumda Amr B. Hişam (Ebu Cehil)'ın,  Ebu Lehep'den daha azılı bir düşman olduğunu öğreniyorum. Örneğin; Ebu Lehep Bedir'e lejyoner yollamasına rağmen, Ebu Cehil bizzat savaşa katılmış ve öldürülmüştü. Kendi kendime, peki neden Ebu Cehil hakkında Kuran'da doğrudan bir ifade yokta; Efendimizin (sav) amcası olan Ebu Lehep hakkında direk olarak hem kendisini hem de ailesini tehdit eden bir sure var? Sorusunu sorduğum anda, akrabalığın ne denli önemli olduğu sonucuna ulaşıyorum.

Düşünün ki, Şib'i Ebu Talip'de efendimize iman etmemiş olanlarda dahil, sırf akrabalık bağlarından dolayı kendisini terk etmeyenlerde boykot cezası ile karşı karşıya kalmışlardı. Kendilerine ne gıda ne yiyecek yardımı yapılıyordu. Ticaret yapmaları bile yasaklanmıştı. Hatta kız alıp vermeleri bile engellenmiş, süründüre süründüre neredeyse ölüme terke edilmişlerdi. Bunca acıya sebep ise ilk anda Müslüman olup olmamaları değildi. Akrabalık bağlarından dolayı peygamberi zalimlerin eline vermemelerinden, onu terk etmemelerinden dolayıydı!

Peki Ebu Lehep yani Efendimizin (s) öz amcası ne durumdaydı? O iman etmemekle kalmayıp aynı zamanda akrabalık bağlarını koparmıştı. Zalimler ile iş birliğine bile girişmişti. Öyle ki bütün akrabaları boykot altında can çekişirken kendisi boykot altında kıvranan bu insanlara azda olsa yardımda bulunmak için mal satmaya kalkışan birini görse malın çok daha üstünde fiyat vererek o malı satın alıp kendi eliyle akrabalarının acı çekmesine bile neden oluyordu.

Muhammed-i Dönem Müslümanlarının yaşadıkları o sıkıntılarda böylesine bir ibret manzumesine tarih şahit olurken, yaşadığımız bu dönemde ABD'de öldürülen bu kardeşlerimizin neredeyse tüm aile ve akrabalarının bu kez olumlu manada İnsanlık ve İslam adına bir ibret nişanesi olmasını şahsım adına çok önemli görüyorum. Allah katında da nasıl ki akraba olmasından dolayı İslam'a düşman olan Ebu Lehebin yaptıklarından dolayı ellerini nasıl kuruttuysa, yine akraba olmalarından dolayı İslam'a hizmet eden bu aileninde ellerini nurlandıracağına inanıyor ve dua da bulunuyorum. Bu yüzden de ah çekiyor, kıskanıyorum! Ah çekiyor, imreniyorum. Ah çekiyor, gıpta ediyorum. Rabbime kendi yolunda mücadele eden böyle bir aile ve akrabalığı bana da vermesi için niyazda bulunuyorum. 

İkinci âh;

Mersin Çağ Üniversitesinde okuyan Özgecan Aslan tecavüze uğradıktan sonra cesedi yakılmış bir şekilde bulunmuş.  Bu kelimeleri yazarken bile insanın elinin titrememesi ne mümkün?! Ya yüreği. Ya o hiç bir kelimede karşılığı bulunmayan o iç sesi. İki harften oluşan bir sözcüğe sığdırılması kadar acı verici. Kelimeye dökmekte bile zorlarken adamı bu hikaye, peki nasıl oluyor da gerçeklikte kendisine yer edinebiliyor!

Hayır yazamayacağım daha fazlasını. Belki sadece şunu söyleyebilirim. Daha önce bu tür dramatik vakıaların yaşanmasına sebep olan durumları yazdığım bir yazımın başlığını verebilirim: Rıza Tiynetli Kertenkele/ler. Ardından da daha önce yazmış olduğum bir şiiri, gidenlerin ardından mırıldayabilirim belki:

Bir sabah uyanınca bu şehir/de

Aynadaki gözlerin ilişti gözlerime

gözlerinin ta içinde ne de çok günah var öyle!

                                          çok günah var öyle!

                                                 günah var öyle!

                                                            var öyle!

                                                                  öyle!

Günah dolu bu şehir

Sus şehrin içine konuşuyorum

Ben terk ettiğimde bu şehri

Her şey ve herkes terk edecek beni işitiyorum

Kültür Sanat Haberleri

Bilgi, inanç ve eyleme yönelik bir ömür çaba: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Kasım 2024 sayısı çıktı
Umran dergisinin 363. sayısı çıktı!
Dava ahlakına sahip bir Müslüman: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Ekim 2024 (268'inci) sayısı çıktı