Klasörlerden çıkmadan ben açıklıyorum!

Ali İhsan Karahasanoğlu

Ergenekon soruşturması kapsamında, gazetecilerin, bürokratların, hakimlerin, savcıların gazete patronlarının telefon görüşmeleri, dava dosyalarının ekinde yer alınca, herkesten bir itiraz kopuyor!

“Özel görüşme, ne diye dava dosyasına giriyor” diyorlar!

Aile içindeki özel muhabbet olsa, ben de onlara hak vereceğim. Ama yayınlananların hemen hepsi, bir şekilde ülke yönetimi ile bağlantılı sohbetler.. Veya ülke yönetimi ile ilgili yapılması düşünülen eylemleri içeren konuşmalar.. Dolayısı ile dava dosyasına girmesi eleştirildiği kadar yanlış bir durum değil!

“Bizim konuşmalarımızın ifşasını normal buluyorsunuz ama, yarın sizin de konuşmalarınız ortaya dökülebilir” diyor ve bizi çaktırmadan tehdit ediyorlar..

Ben, kendi açımdan, o tehditlere boyun eğmediğimi göstermek için, yarınki günlerde ortaya dökülebilecek görüşmelerimizden birisini, şimdiden sizlere açaklayayım ki; hem yanlış anlaşılmayalım, hem de görüşmeyi Ergenekon klasörlerinden okuma zahmetine katlanmış olmayın..

Efendim; geçtiğimiz hafta içinde, Ergenekon tutuklusu bir emekli albayın, asker olan bir yakınına torpil istediğini, muhatabına “Güneydoğu olmasın yani. Amaç o!” dediğini hem haberleştirmiş, hem de köşemde eleştirmiştik. Haberde doğru çıkan isim, benim yazımda “Emekli Albay Tanju Güvendiren” yerine, “Emekli Albay Levent Gökçay” olarak yazılmıştı.. Bu isimlerin ikisinin de Ergenekon sanığı, hatta haklarında tutuklama kararı verilen kişiler olduğu, yine ikisinin de emekli albay olduğu doğru idi. İkisinin de hukukçu oldukları da (Tanju Albay hakimlik, Levent Albay ise avukatlık yapıyor) doğru idi. Tek yanlış, isimler idi!

İşte bu sebeble, kendisini daha önce tanımadığım ve sadece Uğur Dündar’ın aklama amaçlı bir programında izlediğim, Ankara Barosu avukatlarından Avukat Serdar Öztürk, beni telefonla aradı ve yanlış yazılan ismi bana aktardı..

İşte o avukat (Serdar Öztürk), şimdi Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınmış. Yani benimle telefon görüşmesinin hemen 2 gün sonrasında, o da sanıklar arasında yerini almış.

O halde benimle görüşmesi de, mutlaka dinlemeye takılmıştır..

Ben şimdiden ne konuştuğumuzu anlatayım da, kimse merak etmesin!

Ne konuştuk Av. Serdar Öztürk ile?

Kendisi, yazımdaki isim yanlışlığını aktardı. Biraz imalı bir şekilde, “Bilmeden yazmayın bunları” türünden laflar etti. Aslında olay doğru.. Ergenekon sanıklığı doğru. Ulusalcı takıldıkları halde, ülke zararına faaliyetler yaptıkları doğru.. Emekli albay oldukları doğru idi. Ama askerlik torpili için ilgili subayı arayan kişi, Serdar Öztürk’ün müvekkili olan emekli albay, aynı zamanda kendisi de avukatlık yapan Levent Gökçay değildi.

O da bunu bana hatırlatırken, kendisini Uğur Dündar’ın “karşı soru sorulmama” sözü verilen Arena programında sanmış olmalı ki; döne döne “Levent Albay, ulus zararına işlere karışmaz” diyordu..

Ben kendisine, isim yanlışlığının bir maddi hata olduğunu ve ilk yazımda düzelteceğimi söyledim. (Düzelttim de..)

Ama bunun yanısıra, “Ulus yararına kahramanlıklar yapan bir albaya, sen nasıl böyle yazarsın” türünden tehdit dolu imaların doğru olmadığını hatırlatıp, örneğin yüksek hakimlerin müstehcen görüntülerinin, avukatlık yapan bu emekli albayın bürosunda ne aradığını sordum. Serdar Bey, olayı yalanladı. “DVD, stajyerin odasında imiş” dedi.

“Olsun, albayımız, o stajyerin canına okudu mu? Stajyeri, o görüntüleri içeren kasetleri niye bulunduruyormuş?” dedim. “DVD stajyere de ait değilmiş, polis koymuş oraya” dedi.. “Parmak izi çıkmamış mı” diye sorunca, biraz afallayıp, “Ne Levent Albay’ın, ne de stajyerin parmak izi çıkmadı. Parmak izi hiç yok DVD’de” dedi.

“Ne güzel, o zaman gerçekten Levent Albay bu konuda suçsuz olabilir, parmak izi çıkmadığına dair raporu gönderir misiniz” dedim.. “Raporu bize vermediler ki!” dedi.

Anlaşılıyordu ki; gerçekdışı bilgilerle beni etkilemeye çalışıyordu.

Kendisine, “Sizi Uğur Dündar’ın aklama programında izledim, birçok çelişkiniz vardı. Not tutmuştum. Notlarımı bulayım, size aktarırım. Böyle kahramanlık edebiyatı ile bu işler olmaz” deyince, çelişkilerini kendisine söylememi istedi. Telefonu kapattıktan sonra, notlarımı daha bulamadan, Levent Gökçay Albay’ın, silahlı terör örgütünün adını vererek tehditle para toplayan, uyuşturucu sanığı bazı kişilerin avukatlığını yaptığı bilgisine ulaştım. Serdar Bey’i arayıp “Uyuşturucu sanığı ile albayın ne işi var?” diye sordum.. Önce “Olmaz, almamıştır” dedi.. Sonra “Biz avukatız. Avukat ile müvekkili özdeşleştirme. Avukat, kendisine gelen her davayı alır” dedi. Kendisine “Madem avukatsın, Apo’yu da savunur musun? Levent Albay da Apo’yu savunur muydu?” diye sordum.

Yolun sonuna gelmişti.. “Olur mu canım. Onun davası alınır mı?” ile kapattı konuyu..

Klasörlerde çıkmadan, benden okuyun diye yazdım..

VAKİT