Kızılderililerin Dilinden: “Bir Gün İnsanlık…”

“Eğer buğday isteseydiniz yarısını verirdik; eğer pirinç isteseydiniz yarısını paylaşırdık ama siz hepsini istediniz.”

Bahadır Kurbanoğlu / Haksöz-Haber

Kızılderili liderlerle İngiliz, Fransız sömürge subaylarının ve kilise adamlarının diyalogları meşhurdur. Haklarında çeşitli kitaplar yazılmıştır. Yıllar önce okuduklarımdan biriyle alakalı notlarım çıktı kütüphaneden. Kitabı maalesef koruyamamışım ama not alma alışkanlığım yaklaşık yirmi yıl sonra bana kâr olarak döndü. Batı’nın asırlarca hırsla yakıp yıkageldiği, hatta yeryüzünden sildiği toplumların varoluş kodlarını bize aktaran; bugün ile karşılaştırmalar yapıp aradaki benzerlikleri görmemize yarayan bu tür çalışmaları önemli buluyorum.

Genellikle sözlü kültürün hâkim olduğu ama generaller ve misyonerlerle yapılmış karşılıklı mektuplaşmalar sayesinde arşivlenmiş bulunan ve nesillere aktarımı sağlanmış bulunan bir hikmetli gelenekle karşı karşıya olduğumuz aşikâr. Vereceğim örnekler zaten bunu gösterebilme amaçlı. Aynı zamanda da propaganda kültürünün nasıl olup da hiç değişmediğinin örneklerini bünyesinde barındırmakta.

Tam da Charlie Hebdo olayı üzerine yapılan tartışmaların ortasına bırakılması gerektiğine inandığım bu notlardan bazı pasajları paylaşmak istedim:

“Eğer buğday isteseydiniz yarısını verirdik; eğer pirinç isteseydiniz yarısını paylaşırdık ama siz hepsini istediniz.”

“Biz sizinle ‘bu topraklar bizimdir’ dediğiniz için savaşıyoruz. Oysa toprak kimseye ait değildir; o ‘Yüce Ruhun’dur.”

“Bizim müşrik olduğumuzu söylüyormuşsunuz. Oysa biz ağaçlara, toprağa, kuşlara tapmıyoruz. ‘Yüce Ruh’un onları yaratmış olmasından ötürü onları seviyor ve saygı duyuyoruz.”

“Bize, bizi karanlıklardan aydınlığa çıkaracağını söylediğiniz bir kitapla geldiniz. Biz de size soruyoruz: O kitap neden Beyaz Adam söz konusu olduğunda işe yaramıyor.”

“Bize elinizdeki kitabın Yüce Ruh tarafından gönderildiğini söylüyorsunuz. Yüce Ruh adildir; Peki o halde siz neden o kitaba uymuyorsunuz!”

“Siz bize yalan söylüyorsunuz. Geldiğiniz yerin cennet, burasının ise cehennem olduğunu söylüyorsunuz. Hiç kimse cennetten cehenneme gelmez. Siz yalan söylüyorsunuz. O halde cehennemde ne işiniz var. Dönün evinize.”

“Bir Kızılderili sabah güneş doğarken kalktığında dereye gidip elini yüzünü yıkar. Sonra Güneşe doğru dönüp ‘Yüce Ruh’a ibadet eder. Dilerse bunu eşiyle ya da diğer kardeşleriyle birlikte günün belli vakitlerinde birkaç kez tekrar eder.”

50 yıla yakın bir süre yakalanamayan savaşçı bir reisin İngilizlere mektubundan:

“Bana eşkıya ve hırsız diyormuşsunuz. Sorarım size kime haksız yere saldırmış, kimin malını çalmışım? Bana tecavüzcü diyormuşsunuz. Sorarım size, hangi kadın yanıma çıplak gelip de giydirilmemiş? Bana çocuk katili diyormuşsunuz. Sorarım size hangi çocuk yanıma yaralı gelip de yarası sarılmamış, hangisi aç geldiğinde doyurulmamış? Ama siz yıllardır bütün bunların bin türlüsünü işleyegeldiniz!”

XIX. yüzyılda, ABD’de bir üniversitede kürsü sahibi olmuş bir kızılderilinin kelimeleriyle bitirelim:

“Bir gün insanlık, iktisat ve sömürü merkezli değil, değer ve insan merkezli bir yaşamın gerçekten var olabileceğini size rağmen ispat edecek.”

 

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu