Türkiye 15 Temmuz’dan bu yana ivme kazanan bir Türkçü-milliyetçi retoriğin tasallutu altında. Düne kadar milliyetçiliği cahili bir dava görenler bugün Kızıl Elma’ya yeni anlamlar yüklemekle meşguller. Bu farklılaşmayı ele alan Yıldıray Oğur nereden nereye gelindiğini vurguluyor. Oğur’un yazısından bir bölüm:
“… 2020 yılında hala o eski zamanların ruhuyla marş bestelemek bize nasip oldu:
"Canlar canının yolunda ancak
Kızıl elma hedefine ulaşılacak
Vadedilmiş olan ilahi nur Hak
Ebedi mutlak hakim olacak
Kızıl elmanın fethiyle ancak
Yeryüzü sükun huzur bulacak
Başlar koyar yoluna tüm cihanda
Şu çılgın Türkler hilal uğruna
Haydi Türkiyem Allah aşkına
Tarihe bir daha damga vurmaya
Ey aziz millet vatan namına
Yeniden nesillere ilham olmaya
Nesebinden geliyor yine aynı kan
Dirilişle yeniden yazıyor destan
İ'la-yi Kelimetullah bekliyor cihan
İstikamet kızıl elma vermeyiz aman”
“Kızıl Elma Marşı”, bu yılki Malazgirt Zaferi kutlamaları için bestelendi.
Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı tarafından paylaşıldı. Milyonları aşan izlenme oranlarına ulaştı.
Kızıl Elma, Ömer Seyfettin’in meşhur hikayesinde anlattığı gibi aslında bilinmeyen ortak bir gayeye tekabül ediyor.
Tam olarak ne olduğuyla ilgili Roma’dan, Bizans’a uzanan tahminler, hikayeler bile önemli bir külliyatı oluşturuyor. Sonra Ziya Gökalp’le Turan hedefine dönüşüyor.
Bütün bunlar eski zamanların dünyasında normal, anlaşılır hikayeler. Bugün bir hatıra, sembol olarak yaşatılmasında da bir beis yok.
İsteyenler bundan altı yıl önce “Her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına alıyorum” dan, ümmetçilikten, Kızıl Elma’ya nasıl ulaşıldığını, Malazgirt anmalarında Kürt İdris-i Bitlisi’nin Alparslan’a desteğinin altının çizildiği günlerden, 2000’lerin meşhur ulusalcı romanı “Şu çılgın Türklere” nasıl gelindiğini sorgulayabilirler.
Ama artık bunun pek de bir anlamı kalmadı.
Çünkü üzerinde düşünmeyi hak eden fikri bir zemin kalmadı, her türlü manevraya, zigzaga açık bir pragmatizmle karşı karşıyayız.
Ama 2020 yılında bestelediğiniz resmi bir marşta “Kızıl elmanın fethiyle ancak/Yeryüzü sükun huzur bulacak” dediğinizde “diğer milletlerin bundan haberi var mı” diye dalga geçilmeyi de göze almanız gerekir.
Amerikalıların, Çinlilerin, İngilizlerin “yeryüzüne sükun, huzur ancak bizimle gelir” dediğini duysa, 20 kilometrelik emperyalizme lanet metinleri yazacakların bu yerli ve milli emperyalizmle coşabilmesi trajik bir durum.
2020 yılında göz koyduğumuz coğrafyalardan birini sokaktan çevirip, huzur ve sükunu için Türklerin egemenliğini kabul etmesi gerektiğini söylemek ise ancak traji-komik olabilir.
Ulusalcılarının demode “Şu çılgın Türkler”inin tepesine, bir hilal kondurmakla bütün toplumu heyecanlandıran bir Kızıl Elma’ya varılamayacağı açık.
Bu Kızıl Elma, Ömer Seyfettin’in anlattığı gibi Kanuni’nin çadırı önünde “Kızıl Elma” diye bağırıp, Kanuni “bu nedir soruşturun” dediğinde “hükümdarımız bilir”, “onun bizi götürdüğü yerdir” cevapları veren askerlerin dediği gibi, hükümdarların yüreğinin götürdüğü bilinmez yerlere gözü kapalı giden bir toplum olmasak da iyi olur.
Yeni Kızıl Elma’nın Avrupa Birliği olduğunu da söyleyen pek kalmadı.
Belki de Kızıl Elma o kadar da uzakta değildir.
Mesela Amerikan başkanlarının, seçim kampanyalarında pazarlıkla, bir iki telefon görüşmesiyle “rehine” kurtardıklarını övünerek anlattıkları bir ülke olmamak bir Kızıl Elma olabilir.
Ya da başka bir Amerikan başkan adayının, “Muhaliflere destek verip, iktidarı sandıkta devirelim” muamelesi çekemeyeceği, böyle konuştuğunda ona önce röportajı verdiği dünyanın en önemli gazetesinin editörlerinin itiraz edeceği bir ülke olabilmek.
Hedefi biraz daha küçültelim.
Belki de akşamları en azından bir büyük kanalda Fatih Portakal gibi muhalif birinin haberleri sunup, hükümeti yerden yere vurabildiği ama bu yüzden genç yaşta, mesleğinin zirvesindeyken “doğal hayata dönüp, domates yetiştireceğim” diyerek emekliye ayrılmadığı bir ülke olmayı başarabilmek...
Her çağın Kızıl Elması ayrı.
Belki de 2020 yılında Kızıl Elma için marş besteleyip, büyük prodüksiyonlar yapmaya, hamasi sözler söylemeye gerek yoktur.
Muhalif bir gazetecinin her akşam büyük bir kanalda huzurla ve güvenle haber sunabilmesi yeterlidir.
Elma mı Portakal mı sorusunun cevabı belki de Portakaldır.