Kız Yazgülü, sen nerden geldin?

Ali İhsan Karahasanoğlu

Televizyonlarda başörtü üzerine açık oturumlar başlayınca, yaşı biraz geçkin olanlar hemen başlarlar anlatmaya: “Biz üniversitede iken, hiç başörtülü öğrenci yoktu.

Kız arkadaşlarımız oldu. Ama başörtü takan hiç kimse yoktu. Sonradan çıktı bu başörtü işi.”
Karşılarındakiler de eğer biraz gençten ise.. Ülkeye yurtdışından başörtülü öğrenci ithal edilmişcesine, gözlerini dört açıp, “Sahi ya.. Nerden çıktı bu başörtülüler” diye merakla seyrederler, hatıralarını anlatan ablaları ağabeyleri!..
Mümtaz Soysal’ı dinliyorum; aynı hikaye.
Birazcık genci olan Yazgülü Aldoğan’ı dinliyorum aynı hikaye..
Hele Yazgülü hanımın, bu komik iddiayı süsleyerek, öyle bir anlatması vardı ki..
Benim de diyesim geldi: “Kız Yazgülü.. Senden de önce, şöyle 20-30 sene evvelinde, örneğin benim babamın zamanında, bu ülkenin üniversitelerinde okuyan kızlar vardı ama.. Senin gibiler hiç yoktu. Sen nerden geldin?”
Laf olsun diye söylemiyorum bunu.. Gerçekten soruyorum..
Öyle ya..
1970’li yıllarda üniversitelerde başörtülü öğrencilerin sayısının azlığını bile, despotluğun gerekçesi olarak öne çıkarıp, sanki başörtülüler bir yerlerden gelmişler veya belli bir maksatla üniversitelerde konumlanmaya başlamışlar gibi izlenim vermeye kalkışıyor ve eski yıllarda başörtülü öğrenci olmamasını kendinize bu kadar ciddi bir dayanak olarak görüyorsanız, ben de size “Buyrun, daha daha eski yıllara gidelim” derim!
1910’larda, sizin kıyafetinizde kaç kişi vardı bu ülkede, Yazgülü hanım?
1880’lerde, kaç tane başı açık bayan vardı, bu mübarek topraklar üzerinde?
Dikkat buyrun, sadece üniversiteyi de sormuyorum..
“Ülkede” diyorum... “Bu topraklar üzerinde” diyorum..
Haydi buyrun cevap verin.. Sonra hatıralarınızı anlatmaya başlarsınız, “Benim zamanımda başörtülü kız hiç yoktu, nereden geldi bunlar” diye..
Önce kendiniz açıklayın, “Siz nereden geldiniz?”
Başlıktaki ifadeye takılıp, “Ali bey işi espriye döktüğüne göre, keyfi yerinde” diye düşünmeyin.
Stres patlaması yaşıyoruz artık... Başlık da, o stres yüklenmesinden.
Bu ülkede birileri, bu ülkenin öz be öz çocuklarını, “öteki” gibi görüp, öyle göstermeye çalışıyor.
Başörtülüleri “öteki-ithal” gibi gösteriyor.
Mütedeyyin insanları, muhafazakar gazetecileri öyle gösterip, öyle tanıtmaya çalışıyor..
Onun içindir ki, “Cezaevindeki gazetecilere sahip çıkalım” diye bizlere destek çağrıları yapan gazeteci dernekleri bile, iki dakika sonra kendilerini arayıp, “Vakit için kapanma boyutunda astronomik tazminat davaları için de, benzer destek çağrısı yapar mısınız” dediğimizde, toz oluyorlar ortalıktan.
Onlar, darbe sevdalısı gazetecilere, darbe sonrası kurulacak meclislere üye olma heveslisi sözde gazetecilere destek çağrısı yapıyorlar da.. Generallerle darbe sohbeti yapan gazetecilere desteği, basın hürriyetinin gereği olarak görüyorlar da..
İki tane generale eleştiri hakkını kullandığı için, Vakit’teki yazarların astronomik tazminatlarla susturulmak istenmesine sessiz kalmayı tercih ediyorlar..
Ama merak etmeyin.
Bizler, buralarda bir yerlerde olacağız yine.. Bu ülkeye sahip çıkmaya aynı inançla, aynı cesaretle devam edeceğiz.
Bizler, bu ülkeye dışarıdan gelmedik. Hiçbir yere de gitmeye niyetimiz yok.
Yaz tatili ayağına, çaktırmadan Yunan adalarına geçişin reklamını yapanlar, Yunan adalarının propagandasına soyunanlar bizler değiliz. Üç günlük tatilde, soluğu bilmem ne ülkesinde alan da, gazetesi zora düşünce, anında yurtdışına çıkanlar da bizler değiliz.
Biz buradayız. Gazetemize dokunsalar da, biz burada olmaya devam edeceğiz!
Bizleri; “dışarıdan gelmiş” gibi tanıtmak isteyenlerin, esasında kendilerinin “ithal ürünü” olduklarını göstermeye devam edeceğiz.

VAKİT