Ergün Yıldırım’ın Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan yazısı (7 Mart 2021) şöyle:
Kızları babalarına, eve ve evliliğe karşı isyana çağıran feminizm
“Baba evini derhal terk edin kızlar” diyor Cumhuriyet yazarı Mine Söğüt. “Çoğu baba evi tehlikenin merkezidir” diye devam ediyor. Feminist yazar, bütün radikal söylemlerini sonuna kadar sürdürüyor: Evlilikte mutluluğu aramayın, evden kaçın ve sokağa kendinizi atın…” Kızları eve karşı, babaya karşı ve evliliğe karşı meydan okumaya çağırıyor.
Feminizm, artık kadın hakları yerine kadının isyanını tertipleyen bir ideoloji. Bu isyan ruhunda normsuzluk ve başıboşluk akar. Kadına şeytan gibi fısıldar: Doğurma, beden senin, istediğini yapabilirsin. Özgür ol! Kime ve kimlere karşı isyan? Babaya karşı ve eve karşı isyan, kocaya ve evliliğe karşı isyan. Baba otoritesi tamamen olumsuzlaşır. Otorite ile otoriterlik arasındaki fark görmezden gelinir. Baba, yazarın ifadelerinde görüldüğü gibi baskı, şiddet, korku ve yasaktır. Onu ret etmek, ondan kaçmak, onu terk etmek özgürlüktür. Kızlar evi terk edin, evlenmeyin denir. Ev hapishane ve evlilik de inanı bağlayan köleler zinciridir. Babaya karşı sokağa çağrılır kızlar. Ev mutsuzluk, sokak mutluluk diye kodlanır. Kızlar babalara karşı isyana, inançsızlığa ve firare teşvik edilir. Sokak yüceltilir. Dansın, mutluluğun ve özgürlüğün mekânı olarak simgelenir. Oysa en tekin olmayan mekânlardır sokaklar. Mafya babalarının, çetelerin, kadın satıcıların, alkolik merkezlerin, fuhuş yatakhanelerinin, uyuşturucu baronlarının kol gezdiği yerdir. Bütün dünya metropollerinde sokaklar güvensizdir. O nedenle insanlar daha güvenli banliyö yerleşim yerlerine kaçıyor. Yine güvenli sisteler inşa ediyorlar. Anarşizmin sokak rüyasının gerçeklikte karşılığı yok. Sokağa karşı ev, bahçedir, korunaktır, çatıdır, yuvadır. Aile ve ev insanlığı bekleyen ve taşıyan yuvadır.
Aile, dayanışma ve paylaşmayı en sahih biçimde temsil eden ortaklık yeridir. Baba, sadakati, beraberliği, bütünlüğü koruyan otoritedir. Ailesine bakmak için nice şahsi keyiflerinden vazgeçer baba. Baba otoritesi aileyi ayakta tutan köşe taşlarından biri. Ona inanç yıkıldığında aile de yıkılmaya başlar. Artık mafya babaları, anarşist yazarlar, fahişe film yıldızları, çetelerin reisleri baba olmaya başlar. Kızlar, evdeki babayı terk ettikleri zaman bu babalara koşacaklar. Onların kucağına daha kolay düşecekler. Baba sevgisini ve ilgisini bu babalarda arayacaklar. Evdeki düzeni ve normu(namusu) ret ederek evden kaçan kızlar, sokağın düzenine ve normlarına teslim olurlar. Her gün bir kız cinayeti duyarız. Bunlar sokağın alkolizm, eroin ve esrar, mafya ve gece hayatı elemleri, partner yaşamının meydana getirdiği “sokak düzeninden” fışkırıyor.
Feministler, bu sokak düzeninin şiddet üreten patolojisinin faturasını bile babaya, eve ve kocaya kesiyorlar. Tam bir aymazlık! Tarihin en büyük yalanlarından biri!
Madam Bovary romanı 19. Yüzyıl Fransa’sında yazıldı. Flaubert, kocasını, evini ve çocuğunu bir kenara bırakarak mutluluğu sokakta arayan bir kadının hikâyesini anlatır. Kadın, yani Madam Bovary, evi terk ederek sokaklarda mutluluğu ararken “ düşen kadın” olur. Aslında yazar, kapitalizm ile beraber gelen yeni kültür ve ideolojiler karşısında kadının ve evin gelecekteki haberini veriyor. Modernite ve kapitalizm pratiğinde Avrupa’daki kadının düşüşüdür bu. Feminizm, bugün Madam Bovary’i model kadın tipi diye bize sunma arsızlığını gösteriyor. Başka toplumun, başka düzenin, başka tarihin ve başka inancın içinden çıkan kadın imgesini bize ideal diye sunuyor. Namusumuza, babamıza, evimize ve ailemize isyan ediyor. Kızlarımızı ve kadınlarımızı bu isyan için fitneliyor.
Yarın Kadınlar Günü. Ev ve aileyi dinamitleyen ideolojinin tohumları yeniden savrulacak dört bir etrafa. Artık kadın hakları yerine bol bol eşcinselliğin özgürlük nutukları atılacak. Toplumsal cinsiyet eşitliği ideolojisi, yeni sevimli paketlerle servis edilecek. Akışkan cinsellik sembolleri ellerde taşınacak. Kapitalizmin kadını ve evi maskaraya çeviren sömürü düzenine tek kelime söylenmeyecek. Burjuva yönetici kadınlarla kol kola erkeğe, babaya ve aileye küfürler savrulacak. Kapitalizm ve modernitenin müttefikliğinde din ve namusumuza el uzatılacak. Bunları yaparken yanlarına da belki birkaç tane başörtülü alınacak. Böylece Ali Şeriati’nin kulağı çınlayacak: Dine karşı din.