HAKSÖZ HABER
Cahiliyenin zaman ve mekanla kısıtlı bir şey olmadığını dile getiren Taha Kılınç, Arap cahiliyesinde çok yaygın olan kız çocuk düşmanlığının bir benzerinin bugün hala Hindistan'da devam ettiğini ifade ediyor.
Kız çocuklarının kürtaj yoluyla veya doğumdan sonra öldürüldüğüne dikkat çeken Taha Kılınç bu adetin cahiliyenin değişmez kodlarından güç aldığını belirtiyor.
Kız çocuklarına yapılan zulüm bugün hala geçerliliğini koruyor. Bu hadiseye karşı alınacak tutum Müslümanca bir hayat tasavvuru açısından oldukça önemli bir yerde duruyor! Hadis-i şerifte belirtildiği üzere, “Kimin bir kız çocuğu dünyaya gelir de onu toprağa gömmeden, horlamadan ve üzerine erkek çocuğunu tercih etmeden yetiştirecek olursa Allah Teâlâ o kimseyi cennetine koyacaktır.”
Taha Kılınç / Yeni Şafak
Câhiliye
Arapların İslâm öncesi dönemde içinde bulundukları dinî, sosyal ve fikrî atmosfer, kısaca “Câhiliye” olarak anılır. Kur’ân’da ve hadislerde de geçen bu kavram, kelimenin ilk akla getirdiği biçimiyle okuma-yazma bilmemeyi, malumat kıtlığını veya dünyadan habersiz olmayı değil; hikmetten, insaftan, irfandan, fıtrattan, temiz ahlâktan ve başlıca insanî hasletlerden genel anlamda uzaklığı ifade eder. Bazı küçük istisnalar dışında, eski Arap halkları umumi manzara itibariyle “Câhiliye toplumu”dur. İslâm’ın gelişiyle birlikte bu “cehalet”, imanın ve temiz fıtratın nuruyla yer değiştirmiş olsa da, “Câhiliye karanlığı”na savrulma tehlikesi, kişiler ve toplumlar için her zaman mümkündür. Câhiliye, tarihte yaşanıp bitmiş bir dönem değil, belli şartlar tahakkuk ettiğinde tekrarlanabilecek bir bozulma ve çürüme sürecidir çünkü. Câhiliye, bu yönüyle son derece diri, dünya çapında yaygın ve başını çıkarmak için sürekli pusuda bekleyen bir tehlikedir.
Yazıya böyle teknik bir detayla başlamaya beni sevk eden şey, iki gün önce İngiliz The Guardian gazetesinde yer alan ürkütücü bir haber oldu. “Aileler ne pahasına olursa olsun, erkek çocuk istiyor” başlığıyla verilen haberde, Hindistan toplumundaki kız çocuğu düşmanlığı mercek altına alınıyordu. Kız doğurduğu için dışlanan, bebeğinin kız olduğu ortaya çıkınca kürtaja zorlanan, oğlan çocuk dünyaya getiremediğinden dolayı linç edilen kadınların tanıklıklarına da yer verilen dosyada, son 50 yılda Hindistan’da 46 milyon civarında kız bebeğin kasten ortadan kaldırıldığı belirtiliyordu. “Kayıp kızlar”ın bir kısmı doğum öncesinde gönüllü-gönülsüz kürtaj yoluyla, bir kısmı da doğumdan sonra öldürülmüştü.
Benzer haberler, 2019 yılında da dünya basınının gündemine taşınmıştı. Hindistan’ın kuzeyinde bulunan Uttarakhand eyaletindeki doğum kayıtlarını inceleyen yetkililer, bazı bölgelerde aylar boyunca sadece erkek çocukların doğduğunu tespit etmişti. Hakikat elbette akıllardan geçtiği gibiydi: Aslında dünyaya gelen veya gelmeye hazırlanan çok sayıda kız bebek de vardı, ancak doğmalarına ve yaşamalarına müsaade edilmemişti.
Bebeğin hayat hakkını cinsiyetine göre belirleme canavarlığı, Hindistan’da 1994’te resmen yasaklanmış olmasına rağmen, bir türlü ortadan kaldırılamıyor. Konuyla ilgili yayınlanan raporlarda, kız çocuk düşmanlığına dair başlıca beş sebepten söz ediliyor:
-Kızların, aileye maddî yük olarak görülmesi
Hindistan toplumunda, evlenen kızların yanlarında yüklü miktarda çeyiz ve mal götürerek gelin gitmesi, çok köklü bir gelenek. Bu yüzden pek çok ailenin nazarında kız çocukları “kendilerini batıracak zarar kaynağı”. Gelin oldukları ailelerde, “yeterince çeyiz getirmediği” için aşağılanan, dövülen ve hatta öldürülen kadın sayısı da maalesef epey fazla.
-Erkek çocukların aileye ekonomik katkısı
Erkeklerin hem kırsalda hem de şehirlerde iş gücünün başlıca kaynağı oluşu, kızlara negatif bakışın bir başka sebebi. Kızlar, iş üretimi noktasında zayıf ve düşük randımanlı olarak değerlendiriliyor.
-Soyların erkek çocukla devamına atfedilen önem
Erkeklere, soyun ve aile adının devamının garantisi gözüyle bakıldığından, kız çocukları “yabancı” addediliyor. Aynı sebeple, kızları mirastan mahrum bırakma uygulaması da oldukça yaygın.
-Yaradılıştan gelen kırılganlık
Kız çocuklarının yaradılışlarından kaynaklanan narinlik ve kırılganlıkları, onların değersiz ve faydasız olduğunun düşünülmesine yol açıyor. Kızlara yönelik sözlü ve fiilî tacizlerin altında da, “kadın cinsi”ne yönelik bu hastalıklı bakış var.
-Dinî inançlar ve gelenekler
Ve nihayet, kızların kıymetsiz görülmesinin altında dinî inançlar ve bu çerçevede yüzyıllar içinde oluşan gelenekler de yatıyor. “Erkek çocuğu olmayanın tanrıların gazabına uğrayacağı” türünden saçmalıklar çok meşhur mesela. Öyle ki, tıbbî sebeplerle çocuk sahibi olamayan çiftler, “gazaba uğramamak için” kız bebekleri evlat edinmekten ısrarla kaçınıyor.
Ne demiştik: Câhiliye, yaşanıp bitmiş bir dönem değil, belli şartlar tahakkuk ettiğinde tekrarlanabilecek bir bozulma ve çürüme sürecidir.
Yazının konusu, modern Câhiliye’nin Hindistan’daki tezahürlerinden biriydi. Ama elimizdeki aynayı İslâm coğrafyasının başka yerlerine tutsak, acaba oralardan neler yansır? Câhiliye, hangi unsurlarıyla Müslüman bünyeyi kemirmeye devam ediyor? Bu hayatî sorular, istisnasız hepimizi ilgilendiriyor. Aksayan tarafları onarmak ve Câhiliye alametlerinden kurtulmaya çalışmak da, vazife haline geliyor.