Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer şimdiye kadar yaptığı ve bundan sonra yapabileceği işler arasında bundan daha saçma, daha tutarsız ve hukuksuzluğu teyid edici bir icraata imza atamazdı herhalde. Elbette dün itibariyle Resmi Gazete’de yayınlanan "Milli Eğitim Bakanlığı'na Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik"ten bahsediyoruz. Bakan Dinçer’in adeta bir özgürlük manifestosu havasında takdim ettiği sözde yeni yönetmeliğin 12 Eylül cuntası tarafından yürürlüğe konulan yönetmelikten temelde ciddi bir farkı olduğunu söylemek oldukça zor.
Kılık kıyafet özgürlüğü olarak lanse edilen yönetmelik ne gibi bir yenilik getiriyor? Devletin başörtüsü yasağı zorbalığıyla onlarca yıldır büyük acı ve hak mahrumiyetlerine sebep olan politikalarına dair AK Parti hükümetinden esaslı bir değişim beklemek hem hakkımız hem de görevimiz. Hükümet adına yürütülen kamu diplomasisini, algı yönetimini bir kenara bırakalım ve bizi neyin beklediğini anlamak üzere şu soruyu soralım: Yeni yönetmelik hangi hakkı garanti altına alıyor hangi hakların mahrumiyetini teyid edip kalıcılaştırıyor?
Yönetmelik‘Yeni’ Başörtüsü Yasağı Eski
Evet, bu ülkede her alanda yaşanan bir yönetmelik sorunu var. Hatta kronik bir şekilde yasalar tarafından tahakküm altında yaşamaya mahkûm edilmiş bir toplumuz. Toplumu yasa ve yönetmeliklerle terbiye etmeye, laik ve modern bir ulus devletin makbul vatandaşları haline getirmeye azmetmiş iktidar sınıflarının kurbanı olmuş bir ülkedir Türkiye. Kimini resmen başkaldırarak kimini fiilen işlemez hale getirerek bürokratik tahakküme rağmen hayatta kalmaya ve kendi kimliklerini korumaya çalışan bir toplumuz.
Yeni kılık kıyafet yönetmeliğinde tuhaf hatta düpedüz saçma ve hukuksuz olan şöyle bir şey var: Toplumsal talepler doğrultusunda bürokratik oligarşiyle hesaplaşma siyasetini benimsemiş AK Parti Hükümeti’nin Milli Eğitim Bakanı Dinçer yeni yönetmelikte bürokratik oligarşinin asli ruhuna neden sadık kalma ihtiyacı hissediyor? Mesela Hürriyet muhabirine verdiği demeçte öğrencilere özgüven kazandırabilmek için erkeklere uzun saç serbestisi getirdiğini ifade ediyor ve ekliyor: “Çocuklarının serbest kıyafet giymelerinin aslında onlara bir güven sağlayacağı kanaatini taşıyorum.”
İyi, güzel bir söylem de neden ve hangi hakla Bakanlık öğrencilerin başörtülü eğitim öğretim görme haklarını gasp etmekte ısrar ediyor. İmam Hatiplerde yasağa karşı direne direne elde edilen serbestliği gösterip de sakın kimse bize “Daha ne istiyorsunuz?” demesin. Niçin öğrenci ve veliler “yasak veya İHL” tercihi yapmaya zorlanıyor ki? Bakanlık Müsteşarı Emin Zararsız’ın “Okulların tamamında başörtüsü serbest bırakıldı anlamında bir düzenleme söz konusu değil!” sözlerinde belirginleşen birilerini teselli etme, birilerine garanti verme kaygısı çirkince sırıtıyor karşımızda. Bu çirkin sırıtkanlığın tahammül edilebilir olmadığını anlayamamış birilerinin olması ayrı bir felaket.
Kıyafet Serbest, Başörtüsü Yasak
Yeni yönetmeliği izah sadedinde ortaya çıkan asıl felaket Bakan Dinçer’e şu sözleri söyleten zihniyette saklı: “Kuran-ı Kerim dinlemenin adap ve usulü vardır. Biz de o derste Kuran-ı Kerim'in adap ve usulüne uyacağız. Onun dışında türban serbest değil. Diz üstü etek ve yırtmaçlı etek de yasak.” Bu dört cümleye sinmiş iki çarpıklık görmezden gelinebilir değil. Birincisi; Kur’an-ı Kerim’i dinleme adap ve usulü var da Kur’an-ı Kerim’in emir ve yasaklarına riayet etme sorumluluğu yok mu? Neden öğrencilerin önüne bir barikat olarak yönetmeliği çıkarıyorsunuz da kısıtlı bir alanda üstelik de onları ikiyüzlülüğe mecbur kılacak bir düzenlemeye girişiyorsunuz? İkincisi ise sadece tutarsızlık değil müthiş bir çirkinlik ihtiva eden başörtüsünü diz üstü etek ve yırtmaçlı etekle kıyaslama alanında kendini gösteriyor.
Başörtüsünü tayt, şort, yırtmaç, mini, gibi şeylerle kıyaslama yoluyla başörtüsünü çirkinleştirmenin, kısıtlamanın ve bunu resmileştirmenin bürokratik oligarşinin ruhuna hizmet etmekten başkaca bir anlamı yok. İlaveten beden eğitimi dersi için eşofmana, meslek dersleri için önlük ve tuluma yapılan muameleyi (İmam Hatipler, Kur’an ve siyer dersleriyle sınırlama yoluyla) başörtüsüne karşı da yaparak nerelere kapı aralandığın farkındalar mı acaba? Başörtülü öğrencilere ‘ruhban’ muamelesi yaparken diğer bütün öğrencilerse ‘seküler’ formu içselleştirmeye yani “dini hayat-kamusal hayat” ayrımı yapmaya teşvik ediliyor. Laiklik demek ki zannedildiğinden daha ileri boyutlarda benimsenmiş.
Her ne olursa olsun bu yönetmelik yanlış ve zarar verici bir adım olmuştur. Esas olan öğrenci, öğretmen, idareci, çalışan vs. ayrımı yapmaksızın başörtüsünün bütün alanlarda serbest bırakılmasıdır. Hatırlatmakta fayda var: Şimdiye kadar Hakka rağmen, halka rağmen hiçbir yönetmelik geçerlilik ve meşruiyet kazanamadı bundan sonra da kazanamaz. Bu kılık-kıyafet yönetmeliği köhnemiş bürokratik oligarşiye taze kan, resmi ideoloji dayatmasının muhafazakar bir tezahürü olmaktan öteye bir değer taşımamaktadır.