Kitap Değerlendirmesi: Mekki Ayetlere Sosyolojik Bakmak

"Mekki Ayetlerde Sosyolojik Unsurlar" kitabını, Fırat Taşdemir Haksöz-Haber okuyucuları için değerlendirdi.

HAKSÖZ-HABER

 

 

 

 

 

 


Mekki Ayetlere Sosyolojik Bakmak-Fırat Taşdemir

Sosyolojiye bilim hüviyetini kazandıran A. Comte, insanlığın teolojik ve metafizik dönemleri geride bıraktığını, insanlık düşüncesinin pozitivist aşamaya geçtiğini söyler. Fransa’da ortaya çıkan yenilikçi düşünceler ve sanayi alanında devrim niteliğindeki buluşların ortaya çıkması yeni bir düzenin habercisiydi. Adına modern denen bu dönem kökü eskiye dayansa da esasen etkisini 18. yüzyılda göstermiştir. Batı’da yeni bir dünya düzeninin belirmesiyle birlikte toplumsal alanda belli sorunlar tezahür etmiştir. Toplumsal sorunların çözümünde kendisine pay çıkaran sosyoloji, bu dönemin ürünüdür. Sosyoloji insan aklının hüküm sürdüğü, otoritenin yaratıcıdan alınıp insana verildiği ve metafizik özelliği olan bütün unsurların reddedildiği bir mantalitenin ürünü olarak yeni dönemde kendisine yer edinecektir.

Modern yaşam biçiminin ve özelde sosyolojinin doğu ve İslam toplumlarına girişi aktarma ve taklit yoluyla olmuştur. Askeri, siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda bazı zaaflar yaşayan, Kur’an ve sünnetten uzak bir yaşam süren Müslümanların içinde bulunduğu handikap, modern düşüncenin, Müslüman toplumlarda kendisine yer edinmesine büyük olanak sağlamıştır. Modern düşüncenin sersemletici gücü karşısında şaşkına dönen Müslümanlar binlerce yıllık tarih bilinçlerini yitirdiler ve yaşadıkları topraklarda birer yabancıya dönüştüler. Çağdaşlaşma, batılılaşma, modernleşme aynı kefeye konuldu ve ilerlemeci tarih anlayışı başta Müslüman toplumlar olmak üzere diğer toplumlara dayatıldı. Uzun bir bocalama sürecinden sonra toparlanma çabasına girişen Müslümanlar çeşitli arayışlara girdiler. Modern dönemlere aktif olarak katılan Müslümanlar bir yandan moderniteyle hesaplaşırken bir yandan da çok riskli bir sürece doğru evrilmişlerdir. Müslümanların bir kısmı batının bilgi kaynağının İslam’a dayandığını iddia ederler ve bunu da haçlı seferleri sonucu oluşan etkileşime bağlarlar. Modern düşünceye karşı otantik bir çaba ortaya koymayan Müslümanlar, batıyı taklit etmekten ve seküler batı düşüncesini ‘İslamileştirmekten’ öteye gidemediler.

Müslümanların azımsanmayacak bir kısmı sosyolojinin kurucusunun İbn-i Haldun olduğunu söylerler, dolayısıyla bu disiplinin kökenini Müslüman âlimlerin çalışmalarına dayandırırlar. Hal böyle olunca sosyoloji ya da diğer alanlarla irtibat kurmak daha kolay ve meşru hale geliyor. Yakın zamanda Pınar Yayınları’nda çıkan Hikmet Koçyiğit imzalı “Mekki Ayetlerde Sosyolojik Unsurlar” kitabı sosyoloji ile tefsir arasında köprü kuran bir iddia ve özelliğe sahip ve bu konularda daha ileri araştırma yapacak olanlara kaynak olma amacını gözetiyor. Özellikle İsmail R. Faruki’nin savunduğu ‘bilginin İslamileştirmesi’ çabası yazarda bir misyon haline gelmiş vaziyette. Yazar, kutsal kitapların bilimlere ilham kaynağı oluşturduğunu, sosyolojinin ise birtakım tezlerini kutsal kitaplardan aldığını dolayısıyla Kur’an’ın bu noktada sosyolojiyi etkilediğini söylüyor. Ayrıca sosyoloji ve Kur’an’ın sosyal yönünün benzeştiğini, ancak; sosyolojinin kutsalı sekülerleştirdiğini ve ilmi insan aklına has kıldığını söyleyen yazara göre J.J.Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” eseri, Kur’an’daki ahitleşme kavramından esinlenerek ortaya çıkmıştır.

‘İslam sosyolojisi’ ve ‘bilginin İslamileştirilmesi’ tezinin yakından ilişkili olduğunu söyleyen bu çabaya göre içtimai tefsir ekolü, ‘Kur’an sosyolojisi’ alanını oluşturmuştur. İçtimai tefsir ekolü, Kur’an’ın toplum için indiğini, bu yüzden çağın sorunlarını Kur’an ışığında çözmek gerektiğini belirtir. Yazar içtimai tefsir ekolünün, ‘İslam sosyolojisi’nin gelişmesinde önemli bir merhale olduğunu söylüyor. Ayrıca Fazlur Rahman ve Seyyit Hüseyin Nasr gibi isimler ‘bilginin İslamileştirilmesi’yle ilgili çalışmalar yapmışlardır.

F. Rahman, ‘bilginin İslamileştirilmesi’ tezinde, yeni bir şeyler keşfetme ve yenilik arzusunun sürekli var olduğunu, sorunları ahlaki olarak çözme dürtüsünün ise buna ayak uyduramadığını belirterek söz konusu tezi etik bir değer teşebbüsü olarak yorumlar. Mekki ayetlerin sosyolojik yorumlanması daha çok F. Rahman’ın çalışmalarına dayandırılsa da bu alanda ilk çalışmaları Ali Şeriati yapmıştır. Özellikle ‘İslam sosyolojisi’ kavramının ortaya çıkmasında etkili olmuştur.

‘İslam sosyolojisi’ni daha alt birimlere ayıran yazar, “Kur’an sosyolojisi” kavramını kullanır. Ayrıca “Kur’an sosyolojisi”nin toplumsal olayları ele alırken, sosyolojinin ihmal ettiği kutsal alanı ön plana çıkardığını ve olayları vahiy temelli bir çözüme kavuşturduğunu söyler. Ancak yazar bu tezleri ortaya atarken riskli bir düşüncenin oluşmasına sebebiyet veriyor. Müslümanlar günlük hayatta karşılaştığı bir vakıayı çözümlerken Kur’an eksenli düşünmeleri, vakaya yaklaşımda birincil ölçüttür. Sosyal alanla ilgili bir konuyu çözümlerken ‘Kur’an sosyolojisi’ kavramının kullanılması, bir nevi Kur’an’ın sosyolojiye ihtiyaç duyduğu fikrini zihinde uyandırıyor. Bugün Müslümanların karşılaştığı siyasi, maddi, kültürel ve sosyal sorunların çözümü vahyi ve nebevi bir metotla sonuca ulaştırılmalıdır.

Günümüzde akademik anlamda tefsir çalışmaları ve Kur’an mesajının güncelleştirilmesine yönelik çabalar belli bir artış gösteriyor. Bu çabaları derinden hisseden yazarın, sosyolojinin Kur’an’ı tefsir etmede yeni açılımlar getireceğini, çağın sorunlarını daha iyi anlamaya ve anlamlandırmaya yardımcı olabileceğini söylemesi kabul edilebilir bir mahiyet taşıyor. Bilindiği üzere Mekki ayetlerin hem sosyolojik hem psikolojik hem de hayatın diğer alanlarına sirayet eden bir özelliği var. Bir toplumun alışılagelmiş binlerce yıllık geleneği, yaşam tarzı ve ilkel inanış biçimleri doğrudan Mekki ayetlerin konusu olmuş, zikredilen geleneğe bağlı yaşayan toplum da bu ayetlerle muhatap olmuştur. Dolayısıyla Mekki ayetler bu yönüyle içinde sosyolojik unsurlar barındırmaktadır. Ancak Mekki ayetlere salt sosyolojik açıdan bakmak ve vahyi bir temellendirmeye tabi tutmadan batılı formla ele almak bizi belli başlı bazı yanılgılara sürükleyecektir. Ele aldığımız kitap da, sosyoloji ile Kur’an’ın sosyal yönünün benzerliği üzerinde durmakta. Bu çabanın belli zaafları ve sapmaları haiz olması bir yana, çeşitli imkânlar kazandırması söz konusu olsa da, vahiy eksenli bir perspektifle vakıayı incelemek sorunun çözümü açısından kâfidir. 

Kitap Haberleri

Norman Finkelstein’ın kaleminden Gazze direnişi
Ellinci yılında Filistin Şiiri antolojisi
Ümmetin gündemine katkı: Zeydîlikten Husîliğe Yemen
Filistin için kelimelerden bir anıt: Diken ve Karanfil
Orhan Alimoğlu’nun Gazze anıları