Kişiye verilen isim bir aidiyet zincirinin ilk halkasıdır!

Fatma Barbarosoğlu, çocuklara verilen isimler noktasında yaşanan değişime dikkat çekerken bu meselenin hiçte hafife alınmaması gerektiğini ifade ediyor.

Fatma Barbarosoğlu / Yeni Şafak

Bağlılığın ya da kopuşun simgesi olarak isimler...

I-

Geçen hafta ilginizi çeken haberler nelerdi diye sorsam... Benim için en çarpıcı haber şu oldu:

“Hollanda’da 2022’de erkek bebeklere verilen isimler listesinde “Muhammed”, ikinci sırada yer aldı.

Hollanda Sosyal Güvenlik Kurumu (SVB) tarafından paylaşılan verilere göre, ülkede geçen yıl yeni doğanlarda en çok tercih edilen erkek ismi 871 ile «Noah”, kızlarda da 677 ile “Emma” oldu.

Farklı yazılışlarıyla beraber değerlendirildiğinde listede 671 ile “Muhammed”, erkek bebeklere en çok verilen isimlerin arasında ikinci sırayı aldı.”

Hollanda Sosyal medyasında bu haber nasıl karşılanmıştır acaba diye merak ederken; Elon Musk’un birkaç yıl önce dünyaya gelmiş olan oğlunun X12’li ismiyle ilgili tartışmaya rastladım. “Böyle isim mi olur, çocuğunu zor durumda bırakıyor, okul hayatı boyunca çok canını sıkacaklar” diyenlere karşı erkek katılımcılardan biri “Çok öngörülü bir baba, çocuğuna tam da bir uzaylıya yakışacak isim vermiş” dedi. Tahmin edeceğiniz gibi dünyalı/uzaylı ismi etrafında kıyasıya bir tartışma başladı. “Çocuk hiç memnun olmayacak o isimden” diyenler olduğu gibi, “Çocukların ismini niye ebeveynler veriyor ki zaten bizim kültürümüzde çocuk ismini kendi kazanır, Korkut Ata ona kazandığını verir” diyenler de oldu sanki bu günümüzde bu mümkünmüş gibi...

Çocuğun “isim hakkı” etrafında tartışılırken aklıma o film geldi, Hümeyra (Neziş), Özge Özpirinççi (Efsun)’nin oynadığı Biz Böyleyiz (Yapım yılı 2019, gösterim yılı 2020).

Neziş(Hümeyra): Nihayet tanışacağız yakışıklı ile. Adını ne koydunuz?

Efsun (Özge Özpirinçi): Biz ona bebiş diyoruz.

Neziş’in kızı: Sen bombayı bilmiyorsun. (Bomba bebeğin ismini ilerde kendisinin seçmesi.)

Efsun: Bir bomba yok ortada. Nüfusa Mehmet yazdırdık.

Neziş: Ay çılgınsınız siz bayılıyorum size. Bana bak adam gibi adam olmuş bu.

Efsun (Özge Özpirinççi): Ama öyle şeyler söylemiyoruz.

Neziş: Nasıl şeyler?

Efsun: Cinsiyeti ile ilgili övgüler. Erkek olduğu için ekstra bir ilgiyi, övgüyü hak ettiğini düşünmüyoruz.

Bendeniz bir kaç yıl önce seyretmiş olduğum filmin, yukarıda alıntıladığım sahnesine dair aldığım notları gözden geçirirken, tartışma çocuklara verilen ismin anne babanın markası olduğu/olmadığı üzerinden hararetlendi. Elon Musk’un oğlunun ismi ile başlayan dijital sohbet İbrahim Tatlıses- Derya Tuna’nın oğlunun ismiyle noktalandı: “Çocuklar da neticede bizim markamız kendi isimlerimizden kırparak çocuklara isim vermek çok anlamlı.”

İsim ve anlam! Hadis-i şerifte Efendimiz, “Muhakkak siz kıyamet günü kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleri ile çağırılacaksınız. Öyle ise çocuklarınıza güzel isimler koyunuz” buyurmuştur. Zihnin işleyişinde seküler kodlar arttıkça neyin anlamlı neyin güzel olduğu sorusuna verilecek cevap “kime göre neye göre” itirazı ile bulanıklaşıyor. Modernler, anlamdan ziyade, ismin hikâyesinin peşinde; tüketim toplumunun “marka değeri”ne ağırlık veren özneleri ise başkalarında olmayan bir isim arayışına giriyor.

Modernler için anlamdan ziyade hikâye ön plana çıkıyor tespitini Tanpınar’ın satırları ile taçlandırmak isterim. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Aydaki Kadın romanında anlatıcı, platonik aşkı Leyla’nın partisinde yeğeni Hatice’nin arkadaşları ile karşılaşır. Onları Hatice’den o kadar çok dinlemiştir ki adlarını sıralar: “Güzin, Zerrin, Sevgi, Nur, Sevin, Hoş geldin, Şifa...Fakat Allah aşkına Şifa hanginizsiniz? Esmer bir kız herkesten fazla gülerek:

“Cariyeniz...” dedi. “Şifada doğmuşum da...Ümitsiz bir doğummuş. Fakat en iyisi babamın bu ismi değiştirmesi. Günde kaç defa anlatmaya mecbur oluyorum...”

Adından şikayetçi olan sadece Şifa değildir. Hoş geldin de katılır ona: “Ya benimki... Hoş geldin ya benimki.” diye atıldı. “Hakikaten bizim memlekette bir ad krizi var. Yahut annelerimiz, babalarımız biraz deli.” (A. H. Tanpınar, Aydaki Kadın, s.173)

II-

Kişiye verilen isim aidiyet zincirinin ilk halkasıdır. Dâhil olunmak istenen hayat, isim eşiğinden başlıyor. Bir dönemin roman karakterlerinin ismi, inşa edilmek istenen kimlik konusunda önemli ipuçları verir.

Suat Derviş’in 1937’de tefrika olarak yayımlanan Bu roman olan şeylerin romanıdır’ da, Nazlı, günde 13 saat fabrikada aç sefil bir şekilde çalışır, kazandığı paranın tamamını babası elinden alıp kafayı çeker. Zengin bir adamın himayesinde varlıklı bir hayat kurma peşinde olan Nazlı evden kaçar. Evden kaçtıktan sonra sefil bir hayat yaşarken bir zamanlar aynı fabrikada çalıştıkları Çopur Emine ile karşılaşır Nazlı. Çopur Emine’nin makyajlı yüzü, şık kıyafetleri Nazlı’da derin bir imrenme yaratır. Çopur Emine Artistler Kahvesi’nde buluşmak üzere bir arkadaşının yanına giderken Nazlı’ya kendisi ile gelmesini teklif edip, şarkıcı olabileceğini, Anadolu’ya tiyatro kumpanyaları ile gidebileceğini söyler.

Galata’daki Artistler Kahvesi’ne gittiklerinde Çopur Emine kendisine Ayten abla diye hitap eden Hafız’a, Nazlı’yı Suna diye tanıtır. Nazlı bu tanıştırılmadan bir şey anlamaz. Dışarı çıktıklarında sorar:

“ Emine Abla Ayten kim? Suna kim?”

“Sus kız buralarda bizim adlarımız sökmüyor. Kötü isimlermiş onlar, mahalle kızlarına mahsusmuş. Omuzumuzda yumurta küfesi yok ya, ben adımı Ayten yaptım. Sana da Suna’yı uydurdum. Beğenmedinse değiştir.”

“Neme lazım pekâlâ isim işte” ( s.227)

Peyami Safa’nın Sözde Kızlar’ının Cerrahpaşalı Hatice’si de Şişli sosyetesine dâhil olmak için adını Belma yapmıştır. Belma, Şişli sosyetesinden Behiç Bey’den gayri meşru çocuk sahibi olmuş, Behiç çocuğun frengili doğduğunu bahane ederek diri diri gömmüştür. Yaşadığı onca sıkıntıdan sonra ölüm döşeğinde yeniden Hatice olacaktır Peyami Safa’nın “sözde kızı”.

III-

“Yeni isimler” yeni bir başlangıç olarak benimsenir. Yeni bir isim ile eski hayatın tamamen geçmişte kalacağına inanmak insanlara iyi gelir. Ebeveynler sadece çocuklarına yeni isimler koyarak geçmiş ile bağını koparmayı denemez, bizzat kendi ismini değiştirerek de aidiyet bağlarını isimden başlayarak koparabilir. Mesela ABD’ye adım atan göçmenler:

“Göçmenler vardıkları limanda isimlerini kendileri ya da birilerinin yardımıyla Amerikanlaştırdıkları andan itibaren, artık yepyeni bir sahada oynadıklarının farkına varmışlardı. Gorodetsky’yi telaffuz etmek zor mu? Peki Gordon nasıl? Shakishavili güç mü? Peyi Shaw’u deneyin. Eğer isimler bu kadar kolay değiştirilebiliyorsa, neden başka şeyler de değiştirilmesin? Yaş, meslek, aile kökeni... Amerika kelimenin her anlamıyla sınırsız olasılıklar ülkesiydi.” (Ralp Keyes, Hakikat Sonrası Çağ, s.62)

IV-

Hollanda’da, Muhammed isminin en çok konulan erkek isimleri arasında ikinci sırada yer alması üzerinde uzun uzun konuşulacak kadar mühim. Ne ki gündelik siyasetin ve “dar alanda kısa paslaşmalar”ın dışında dinleyecek kulak bulmak pek mümkün değil.

Kültür Sanat Haberleri

Genç Birikim dergisinin Aralık 2024 sayısı çıktı
Vatanına dönerken yaşadıkları kadar ağır değildi yükü
“Made in Gaza: From Ground Zero” Savaş bölgesinde mahsur kalan film yapımcılarının sesi oluyor
Taksim Camii Filistin Kitap ve Kültür Günlerine ev sahipliği yapacak
Ümraniye Kitap Fuarı cumartesi günü başlıyor