Kişisel tercih-bireysel özgürlük

Ali Bulaç

Başörtüsü ve genel olarak dinî vecibeler konusunda kişilerin tercihi sorunmuş gibi algılanmaktadır. Kur'an-ı Kerim, değil vecibelerin yerine getirilmesinde, dinin seçiminde dahi insanın bireysel özgürlüğünü temel alır ve "din seçiminde zorlama ve baskı olmayacağı"nı belirtir.

Sorun, topluma zararı olmadığı halde "suç-günah" sayılan fiillerin (cinayet, yaralama, gasp, hırsızlık, ihtikâr, zina vb.) dışındaki vecibelerin yerine getirilip getirilmemesinde kişilerin bireysel özgürlüklerinin nerede başlayıp nerede bittiği konusudur.

İnanan her Müslüman nefsine ağır gelse de dininin kendisinden talep ettiği vecibeleri yerine getirir. Bunda hiç kuşku yok. Yerine getirmiyorsa, onda iman zafiyeti vardır. Başörtüsü de dinî bir vecibedir ve elbette başını örten bir kadın özgür iradesini kullanarak bu vecibeyi yerine getirmektedir.

Liberal bakış açısı, başörtüsünü "dinî vecibe" hüviyetinden çıkarıp salt bireysel özgürlüğün kullanımına indirgeyince, onu, dinî, manevî, aşkın ve ilahî boyutundan tecrid eder, profanlaştırır, sıradanlaştırır ve mesela punkçunun kendine yakıştırdığı şu veya bu renkteki ve şekildeki saç modeline veya her sene biraz daha tuhaflaşan, frapanlaşan modacıların uçuk-kaçık tasarımlarına indirger. Sanki nasıl insanların saçlarını mor, kırmızı, sarı renk boyama fiilleri kişisel bir tercih ise, başörtüsü de öyle bir şey olur. Başörtüsü öyle bir şey değildir.

İkinci hata, bu bakış açısının temel dinî bir vecibeyi "demokratik bir hak"ka indirgemesi ve buna bağlı olarak diğer haklar meyanında "insan hakları ve özgürlükleri" gibi telakki edilmesine yol açmasıdır. Dinî vecibeler demokratik haklar değildir, çünkü bunlar demokratik oylamaya konu olamazlar; din tarafından vaz'edilmişlerdir, siyasî iktidar veya kamu otoritesi bunların başkalarının temel haklarına ve özgürlüklerine zarar vermeden kullanılmaları için gerekli ortamı yerine getirmekle sorumludur. Kısaca benim namaz kılıp kılamayacağıma demokratik usullerle oluşturulmuş meclisler, referandumlar, ulusal veya uluslararası mahkemeler karar veremezler. Başörtüsü de namaz, oruç, hac gibi temel dinî bir vecibedir.

Çoğu zaman daha özgür, demokratik ve insan yüzlü bir dünya için liberal, sol veya milliyetçi aydınlarla yapılan işbirliği "politik ittifak"tan çıkıp "paradigmatik (akidevi) izdivac"a dönüşmektedir. Bu yanlıştır. Bunu da çoğu zaman bir kısım liberal aydınlar yapar; bize "Taleplerinizi liberal bir dille ifade ederseniz, sizinle beraberiz, yoksa yokuz." demeye getiriyorlar. Hatta dogmatik liberaller "Siz susun taleplerinizi biz dile getireceğiz." diyorlar. Elbette Türkiye'nin demokratikleşmesi ve özgürleşmesi için liberal, sol, milliyetçi aydınlarla işbirliği şarttır ve bu erdemli bir ittifaktır, ama paradigmatik evliliklerden sahih nesillerin çıktığı hiç görülmemiştir.

Belki dikkat edilecek husus şu ki, bu vecibeyi yerine getirmek istemeyen bir kadına baskı yapılıp yapılmaması konusudur. Tabii ki baş açıklık günahtır, ama baskı altında baş örtmenin maliyeti bundan büyüktür. Çünkü duruma göre insanı "günahkâr" olmaktan çıkarıp dinin dairesinin dışına çıkmasına sebep olabilir. Bu yüzden liberallerle buluşabileceğimiz nokta, başörtüsünü takanların bireysel özgürlüklerini kullanmalarına bakmak olabilir ancak.

Pekiyi, Türkiye'de kadınlar baskı altında mı başlarını örtüyorlar? Bu konuda elimizde iki araştırmanın sonuçları var:

TESEV'in Eylül 2006'daki araştırmasına göre "İslam'ın emri olduğu için örtünüyorum." diyenler yüzde 71,5. "Ailem istediği için örtünüyorum." diyenler yüzde 0,2. Şubat 2008'de Metro Poll'un yaptığı araştırmaya göre "Kendi özgür iradesi/kararıyla örtünenler"in oranı yüzde 81,2. "Ailem istiyor." diyenler yüzde 5,4; "Eşim istiyor." diyenler 2,3, "Geleneksel olarak başımı örtüyorum." diyenler 9,3, "Çevrenin etkisiyle örtünüyorum." diyenler yüzde 1.

Bu rakamlar, bize kadınların ezici çoğunluğunun başlarını "dinî bir vecibe" ve "kendi özgür iradeleri/kararları" sonucu örttüklerini açıkça gösteriyor. Bu da sağlıklı bir tablodur.

Zaman gazetesi