Kişisel Gelişimcilik Eğitim Bakanlığını Fethetmiş! 

Yazısında MEB’in yeni eğitime ilişkin yeni açılım ve düzenlemelerini mercek altına alan D. Mehmet Doğan, tablonun salt olumlu yönlerini görmek isteyen yaklaşımı ve eğitim sendikalarının gelişmeler karşısındaki vurdumduymazlığını eleştirmiş.

D. Mehmet Doğan’ın Karar’da yayımlanan konuyla alakalı yazısı (28 Mayıs 2019) şöyle:

Neden Bu Suskunluk?

Millî Eğitim Bakanı orta öğretim sistemi ile ilgili programını, projesini- her ne ise- açıkladı. 

Orta öğretim hayata atılmanın eşiği, yüksek öğretime hazırlık dönemi. Milyonlarca çocuğumuz, gencimiz orta öğretim kademesinde. Beklentileri yüksek. Önlerinde devasa bir sınav var. Hep bu sınav için şartlandırılmışlar. İlk öğretime başlandığı anda hedef belli: Üniversite’de mezuniyetten sonra çok para getirecek, en azından iş garantisi olan bir bölüm kazanmak. Şimdi adı dershane olmayan bir yapılanma var ve çocuklar paralel olarak o hedef için buralara da gönderiliyor. Aileler çocuklarının geleceğini garantiye almak istiyorlar. 

Ve işte asıl imtihanın eşiğinde okuyanlar için yeni düzenlemeler yapılıyor. 

Bu durumda ne olması beklenir? Bu konunun enine boyuna konuşulması, tartışılması, eleştirilmesi veya övülmesi. 

Övecekler övmüyor, eleştirecekler eleştirmiyor. Bunda bir gariplik yok mu? 

“Aslolan objektif değerlendirme” mi dediniz? Objektif değerlendirme bunlarsız olur mu? Hakikat şimşekleri nasıl çakacak? 

Öğrencilerin bir şeyler söyleyecek hali yok. Varsa da onlara söylenen şu: Ders sayısı azaldı! Öğrenci psikolojisi bundan hoşlanır. Tatiller çoğalsın, dersler azalsın, sınavlar kolaylaşsın!

Ya veliler? Türkiye’de öğrenci velilerinin mevzu ile ilgili tepki verdikleri pek görülmüş bir şey değil. Servis konusunda gösterdikleri hassasiyetin yüzde biri bile böylesine ciddi konularda ortaya konulmaz. 

Sendikalar? Türkiye’de yüzbinlerce üyesi olan “eğitim” sendikaları var. Sesleri solukları çıkmıyor. Onlar konuşmayacak da kim konuşacak? (Gerçi Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer fikir beyan etti, hamamın namusu böylece kurtulur mu bilmem!). Muhalif sendikalar suskun, muvafık sendikalar lâl.

Sizce bu hayra alâmet mi? En alâkasız konularda sesini yükseltenler dahi konuşmuyor. Bir tek söyledikleri “din ve ahlâk dersleri devam ediyor”. Bunun cevabı var ve bakan açıklıyor: Anayasa mecbur ediyor!

Yani şunu söylüyor: Anayasa mecbur etmese bu dersleri kaldırırdım! Muhalifler bununla tatmin oluyor, gerisi onları ilgilendirmiyor.

Belki de işin püf noktası bu: Bu sitem değişikliği değil halkla ilişkiler çalışması. (Piar desem daha memnun olurlardı, yani ki “public relations”un kısaltması PR. Biz yine de HİÇ demeyi tercih ediyoruz). Muhafazakârlar hükümet bizden, ne yaparsa iyidir, rakiplerimize koz vermeyelim derdinde.

Onlar da böylece bağlanmış. Daha ötesi, Tayyip Bey’in lehde birkaç cümle etmesi sağlanmış. Daha ne öyleyse? 

Zamanlama muhteşem (hatta süper!) İstanbul seçimlerine kilitlenen bir medya cihazı var. 

Kariyer, akademi, aktivite, kariyer ofisi…

Kişisel gelişimcilik bakanlığı fethetmiş! Bir yaşam koçluğu, yok. Kariyer ofisinde böyle koçlar beslenebilir! 

Yüze yakın eğitim fakültesi var, hiçbirinden ses çıkmıyor; ilaç için bir eğitim uzmanı hoca konuşmuyor. Şimdi konuşmayacaklarsa ne zaman?

Sendikalar işin içinde olmadan, eğitim uzmanlarının katılımı sağlanmadan bu konuları mesele edinenler haberdar edilmeden sistem nasıl değişiyor? Diyen neden yok?

Sistemin iyiliği kötülüğü değil, asıl bu önemli. Konuşulacağı yerde konuşmamak, tartışılacağı yerde tartışmamak. Öyle de olur, böyle de biz işimize bakalım, rahatımız bozulmasın demek. 

Bu suskunluk bizim bekâ meselemiz.

 

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!