KİSEM Genel Başkanı İbrahim Şen'e Tahliye

İHH’nın da içinde bulunduğu İslami derneklere düzenlenen operasyonda tutuklananlar serbest bırakıldı. KİSEM Genel Başkanı İbrahim Şen de mahkemece serbest bırakıldı.

14 Ocak 2014 tarihinde İHH, KİSEM ve 5 farklı İslami Yardım Kurumuna düzenlenen operasyonda onlarca kişi tutuklanmış 5 ayrı dosyanın bulunduğu operasyonda ABD ve Batı’ya hükümetin El Kaide’ye destek verdiği yönünde mesajlar verilmeye çalışılmıştı. Gülen Cemaati ile AKP arasında yaşanan kriz sırasında 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarının bir devamı niteliğinde yapılan El Kaide operasyonlarında İslami Camiada yardım faaliyetleri ve insan hakları konusunda çalışmalarıyla bilinen ve uzun yıllar ABD tarafından Guantanamo Cezaevinde tutularak işkencelere uğrayan İbrahim Şen de tutuklanmıştı.

Van 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde 4'ü tutuklu 6 sanığın ikinci duruşması görüldü. El Kaide'ye üye oldukları iddiasıyla yargılanan sanıklardan Şen, yaptığı savunmada dernek başkanı olduğunu ve Suriye'de faaliyet gösterdiği bütün çalışmaları bu kapsamda yaptığını söyledi. Yaptığı çalışmaların insani yardım çalışmaları olduğunu savunan İbrahim Şen, bunların da noter tasdikli ve valilik izniyle yapıldığını söyledi. 

Şen’in yazılı ve sözlü olarak verdiği savunmanın satırbaşları:

"Türkiye’nin şehirlerinin uluslar arası güçlerin açıkça desteklediği, silahlandırdığı, taşeronlarca ateşe verildiği,  okulların ve devlet kurumlarının kundaklandığı ve masum sivillerin her türlü vahşi yöntemlerle katledildiği bir dönemden geçiyoruz. ABD ve Uluslar arası toplumun Irak’ta, Afganistan’da ve Suriye’de milyonlarca Müslüman; Arap, Kürt ve Türkmen’i katlettikleri ve yanı başımızda Esed rejiminin 300 bin Müslüman’ı katlettiği bir süreçte bu katliamlara hiçbir dini ve ideolojik ilişki ve motivasyonu olmaksızın bile karşı çıkanların El Kaide destekçisi ya da lideri olarak suçlandığı bir atmosferde yine bir El Kaide davası yapılıyor. Oysa her vicdan sahibi insanın açlıktan çocukların kedi eti yediği ve insanların her gün yüzer yüzer katledildiği bir komşu ülke için üzülmesi, onlara destek vermek için elinden geleni yapması gerekir. Bu şahsım için de tüm onurlu insanlar için de bir suçlama değil onurdur. Eğer bu mahkemede şahsım Suriye halkına yardım götürmek, Suriye’de katliama uğrayanlara destek vermekle yargılanıyorsa-ki medya da yargılanan bu onurdur- ben şahsım adına bundan şeref duyar ve bunu bir şeref madalyası olarak onurla taşırım.  Suriye’de kendi halkına ölümün her türlüsünü tattıran ve onları sadece özgürlüklerini talep ettikleri için soykırımdan geçiren Esed yönetimini de, 300 bin masum sivilin ölümüne ses çıkarmayıp tek bir sivilin kalmadığı Kobani için dünyayı ayağa kaldıran ABD’yi de bu zulme karşı çıkan onurlu kesimleri terörist olarak hedefe oturtan medya organlarını da lanetliyorum. Eğer 300 bini Esed varil bombalarıyla katledilen, 500 bini yaralanan, 500 bini tutuklanıp hapishanelerde işkenceye uğrayan ve milyonlarcası da mülteci konumuna düşürülen Suriye halkının meşru müdafaası sırasında onların yaralarını insani yardım ile sarmak terörizm ise ben teröristim. Bu durumda bu mahkeme de şahsımı değil Suriye’nin mazlum halkını, Türkiye adına değil Esed rejimi ve ABD adına yargılamaktadır.

Bu hukuksuz gözaltı sürecinde de üzerimde ya da ikametgâhımda bırakın silahı, ya da şiddet eylemlerinde kullanılacak materyalleri, bir çakı bile suç unsuru olarak bulunmamıştır. Hükümeti devirmeyi ve uluslar arası topluma Guantanamo geçmişim dolayısıyla Türkiye’nin El Kaide’yi desteklediği mesajı vermeyi hedeflediği çok açık olan, aktörleri şu an cezaevinde casusluk ve Paralel Devlet suçlamalarıyla tutuklu bulunan bu dava tamamen bir medya operasyonudur. Mahkeme heyeti henüz bizler sorguya alınmadan ve avukatlarımıza dahi dosyalarımıza ulaşma yetkisi 3 ay sonra verilmişken tutuklandığımız gün içinde dosyaya dair belgelerin, bilgilerin ve resimlerin medyaya servis edilmesini nasıl değerlendiriyor? Mahkeme ve savcılık yetkilileri dosyanın gizliliğine dair bu açık ihlal ile ilgili acaba bir yasal soruşturma girişiminde bulundular mı?

Guantanamo’da bulunmuş olmam hem medyada hem de bu mahkeme salonunda sanki suç için bir delil gibi değerlendirilmiştir. Evet, yasal yollarla gittiğim Pakistan’ın aşiretler bölgesinde dini eğitim aldığım bölgede insanların aylık 50 dolar ile ailelerini geçindirdikleri bir süreçte her bir yabancının 5 bin dolara ABD’ye satıldığı bir dönemde ben de açgözlü aşiretlerce ABD’ye teslim edildim. ABD makamları hakkımda suçsuz olduğum kanaatine varınca 2 buçuk yıl ağır işkencelerden geçtikten sonra serbest bırakıldım ve Türkiye adli makamlarınca da beraat alarak serbest kaldım.

ABD’ye karşı olduğum aşikârdır ve coğrafyamızı kana bulayan ABD’ye her onurlu insan, insanlık adına karşı olmalıdır. Şahsım ise 2 yılı aşkın bir süre her türlü işkencelere haksızca uğramış biri olarak elbette ABD’ye karşı olma hakkımı kullanıyorum.

Guantanamo’dan çıktıktan sonra ABD makamlarına açtığım tazminat davasında büyük başarı gösterdim ve tam mahkemeyi kazanmak üzereyken yetkililer uzlaşma talep ettiler. Milyonlarca dolara varan bir tazminatı elimin tersiyle ittim ve ABD’nin insanlık suçundan yargılanmasına ve mahkûm olmasına dönük karar verdim ve mahkeme devam etti. Ancak ABD 2008 yılında yine paralel yapı içerisindeki adamları sayesinde haksız bir gözaltı operasyonu ile El Kaide lideri ithamıyla medya propagandası da yaparak şahsımı tutuklattı. Sonuçta medyada gösterilenin aksine El Kaide liderliğinden değil üyeliğinden yargılandım. Zaten Türkiye’de kaç yüz El Kaide lideri olduğu ve hangisinin gerçekte lider olduğu da adeta Kemal Sunal filmlerindeki Karabela Kim? Esprisi gibi tutuklamaları yapanlarca da bilinmiyor. Çoğu zaman Türkiye aynı operasyonda 2 hatta 3 El Kaide lideri tutuklamak gibi bir garabeti göstermiştir. Paralel Devlet polisleri Stratejik Düşünce Enstitüsü istatistiklerine göre 3 yılda 8 bin insanı El Kaide suçlamasıyla tutuklamış, bu alanda ABD’yi bile geçmiş, ABD’nin gözüne de girmeyi başarmış ancak bu insanların sadece %1’i El Kaide’den hüküm giymiştir. ABD bile Türk Emniyetini dindar kesimleri El Kaide adı altında tutuklayıp hem Batı’ya göz kırpıyorlar hem de sindiriyorlar diye diplomatik raporlarla şikâyette bulunmuştur. Kısacası yaşadığımız zulüm kendisi için bize zulmedilen ABD’yi bile çileden çıkarmıştır. Bu konudaki belgeler de ektedir.  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bile El Kaide lideri olarak tanıtılıp hedef gösterildiği bir ortamda bunlar normal. O zamanda tıpkı şimdi olduğu gibi hiçbir suç unsuru bulamadılar ikametgâhımda. Böylece ABD şahsımı tutuklatarak Guantanamo ile ilgili mahkemeyi kaybetmemi sağladı ve Türk adli makamlarınca şahsımı suçlu olarak tescillemeye çalıştı. Temyiz ise hala sürüyor.

Bu operasyonu yapan polis amiri Serdar Bayraktutan şu anda Vatana ihanet, casusluk, ABD’ye hizmet suçlamalarıyla yargılanıyor. Şu an yargılandığım operasyonu yapan polis amirleri aleyhlerinde hazırlanan iddianamede “25 Kasım, 17 Aralık yolsuzluk ve 14 Ocak Van Merkezli El Kaide operasyonu ile hükümete karşı komplo kurmak ve darbe teşebbüsünden” yargılanıyorlar. Soruşturmalara geçen bu ifadeler bile haksız yere ve siyasi bir komplo ve çekişmenin bir parçası olarak şu anda burada bulunduğumuzu ve 10 aydan bu yana ailelerimizin de bizimle beraber cezalandırıldığını göstermektedir. Suçlularca suçlanıyoruz, casusların düzenlediği operasyonda yargılanıyoruz.

Şu anda yargılanmakta olan Serdar Bayraktutan ve polis ekipleri soruşturma sırasında hukuksuz dinlemeler, sahte delil üretme ve diğer yasalara aykırı yöntemlerle AKP ile diğer güçlerin hesaplaşması için tasarladıkları bu operasyon için gerekçeler üretmişlerdir.

Kobani provokasyonlarında 2 günde ellerlindeki silahlarla şehirlerde bazı mahallelerin kontrolünü ele geçiren,  212 okul binası, 67 emniyet binası, 25 kaymakamlık binası, 29 parti binası, çocuk yuvaları, Kızılay kan merkezleri, belediye binalarının aralarında olduğu 780 bina, bütün toplam olarak da bin 113 bina yakılmış veya tahrip eden gerçek teröristlerin yine terörizmin başı olan ABD tarafından desteklendiği ve özgürlük savaşçılarına dönüştürülmüş olduğu bir Türkiye’de bizim gibi yardım görevlilerinin terörizm suçlamasıyla yargılanması doğaldır. Allah, Müslüman halklara hep bizim gibi masum insanlara yönelik saldırıları kim yaparsa yapsın inancı adına ve İslam adına reddeden, 300 bin masum insanını devrim mücadelesinde kurban veren Suriye halkının yetimlerine kol kanat geren, zulme karşı duruşunu da onur madalyası olarak taşıyan müşfik, merhametli teröristler nasip etsin. Ne mutlu gerçek teröristleri terörize edenlere!"

1999 yılında Gürcistan ve Çeçenistan’da Rus işgalinde mağdur olan Kafkasyalı mültecilere destek vermek için yardım faaliyetleri yürüten İbrahim Şen, 2000 yılında resmi yollarla İslami eğitim almak üzere Afganistan ve Pakistan’a seyahat etmiş, bu dönemde başlayan ABD işgali sırasında da tutuklanarak Bagram Cezaevine konulmuştu. Bagram cezaevinde bir müddet kaldıktan sonra Küba’daki Guantanamo cezaevine gönderilen Şen iki buçuk yıl kaldığı Guantanamo askeri üssünde ağır işkencelere maruz kalmıştı. 2005 yılında İncirlik askeri üssünde Türkiye’ye teslim edilen Şen tüm dünyada hukuksuzca gözaltına alınan ve işkence gören Müslüman’lara destek olmak üzere kurulan İnsani Yardım Derneği (İHADER) bünyesinde faaliyetler yürütmüştü.

Milyonlarca Dolar Tazminatı Reddetti

ABD aleyhine açtığı tazminat davasında büyük başarı elde eden İbrahim Şen’e ABD makamları ABD’de dava sürecini yöneten CRS () aracılığıyla büyük miktarda tazminat karşılığında uzlaşma ve davadan vazgeçmesi teklifi ulaştırdı. Ancak Şen ABD’nin mahkûm olması için mücadele edeceğini ve amacının tazminat olmadığını belirterek teklifi reddetti. Ancak İbrahim Şen tam mahkemeyi kazanmak üzereyken ABD yine Paralel Devlet tarafından düzenlenen sipariş usulü bir operasyon ile 2008 yılında tutulmuş ve yaklaşık 2 yıl hapiste kalmıştı.

Hapisten çıktıktan sonra KİSEM Genel Başkanı olarak Suriye başta olmak üzere birçok ülkede yardım ve insan hakları faaliyetleri yürüten İbrahim Şen, 14 Ocak tarihinde yine mağdur edildi ve bir yıla yakın bir süre haksız yere hapis yattı.

Incanews

Haber Haberleri

'Çarşı'nın Gezi davasında tüm sanıklar beraat etti
Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti