Kırk Birinci Yılında Mehmet Doğan’ın ‘Batılılaşma İhaneti’ Eseri Üzerine

Asım Öz, ilk baskısı 1975’te yapılan ve Mehmet Doğan tarafından kaleme alınmış ‘Batılılaşma İhaneti’ isimli kitabı detaylı bir değerlendirmeye tabi tutmuş.

Asım Öz’ün Dünya Bülteni sitesinde yayınlanan “Kırk Birinci Yılında Batılılaşma İhaneti” başlıklı yazısı şöyle:

İlk baskısı 1975’te yapılan D. Mehmet Doğan imzalı Batılılaşma İhaneti’ne sonraki yıllarda birtakım ilaveler yapılmış olsa da eserin Türkiye’nin iki yüz yıllık batılılaşma yönündeki tercihinin yanlışlığı şeklindeki temel düşüncesi korunmuştur. Eserdeki yazılarda 1970’lerdeki birtakım olaylar fon görevini üstlenmiş, geçmişten ve günümüzden birtakım örnekler verilmiştir.

Türkiye’de 1970’li yılların birkaç yıl öncesi ile birkaç yıl sonrası batılılaşma meselesinin değişik düşünce odaklarınca farklı biçimlerde ele alınması bakımından son derece önemlidir. Kimi zaman hissi olanın kimi zaman olgusal olanın ön plana çıktığı bu tarz değerlendirmelerin 12 Mart 1971 muhtırası sonrasında daha da yaygınlık kazandığını nazarı dikkate almak gerekmektedir. Bir kere başta edebiyat alanı olmak üzere yerli olana yapılan vurgu öne çıkmaya başlamış, sol çevrelerde de daha yerli addolunan kıpırdanışlar gündeme gelmiştir.

 Siyasi açıdan meseleye bakıldığındaysa ortanın solunu da içeren Bülent Ecevit’in liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet Partisi’nin sağındaki öbekler farklı şekillerde siyasi alana dâhil olmaya başlamışlardır. Bu ortam içerisinde önceki yıllarda yapılagelen Batılılaşma eleştirileri hem yaygınlık kazanmış hem de belli konular çerçevesinde detaylandırılmıştır. Bir anlamda Batılılaşmaya dönük olumlu anlatı tersine dönmüş Batılılaşmanın yanlışlığı hatta ihanet olduğu şeklinde bir düşünce öne çıkmıştır. Denilebilir ki, 1970’lerden sonra çok kısa bir zaman aralığında milliyetçi çevrelerle daha dindar çevreler arasında İslâmcı olarak anabileceğimiz bir tutum hızla yaygınlaşacaktır. Nasıl ki 1960’larda Cumhuriyet Halk Partililer hızla sola kaymışlarsa benzer bir durum 1970’lerde kamusal alanda sağdan farklılaşan İslâmcı sesin yükselişine şahit olunmuştur.

 Yetmişli Yılların Eleştirelliği

Türkiye’nin 1839 sonrasında mecburen girdiği rota anlaşılmadan Cumhuriyet Türkiye’sinde, 1960’larda, 1970’lerde ve akabinde yaşananların kavranamayacağını belirten metinlerin dergilerde yayımlanması bu yıllarda artacaktır. Daha evvel de Hareket, Büyük Doğu, Diriliş ve Edebiyat gibi mahfillerde bu minvalde epey metin neşredilmişti. 1970’lerin ilk yarısından itibaren batılılaşmayı doğrudan sorgulayan metinlerin sayısındaki artış bir süre sonra konu hakkında müstakil kitapların yayımlanmasını da beraberinde getirecektir. Öte yandan bu yayınların aksi istikametinde olan yaklaşımları barından ve ilk halleri 1960’larda yayımlanan kitapların daha kâmil hallerinin yayınlanması da 1970’lerde gerçekleşecektir. Sözgelimi Niyazi Berkes’in Türkiye’de Çağdaşlaşma (1973) kitabıyla Türk Düşününde Batı Sorunu (1975) kitabını bu çerçevede anmamak olmaz. Batılılaşmaya dahası Kemalizm’e olumlu bakan bu ve benzeri kitaplardaki üst anlatıya itiraz eden metinlerin ve kitapların 1970’lerde artmış olması bir yanıyla fikri sahadaki mücadeleyle ilgilidir.

 İlk baskısı 1975’te yapılan D. Mehmet Doğan imzalı Batılılaşma İhaneti’ne sonraki yıllarda birtakım ilaveler yapılmış olsa da eserin Türkiye’nin iki yüz yıllık batılılaşma yönündeki tercihinin yanlışlığı şeklindeki temel düşüncesi korunmuştur.Bir mağlubiyet ideolojisi olan Batılılaşma sürecinin genel bir değerlendirilmesinin yapıldığı kitap, Batılılaşmanın savunucularının milli kimliğin muarızı oldukları sonucuna ulaştır. “Bu devlet, kuruluşundan itibaren bütün imkânları ile Batı bağlısı, sonuna kadar onun menfaatlerinin aracı bir siyasi otorite olarak teşkilatlandırıldı.” Doğan’ın, Cumhuriyet devrindeki milli kimlik inşasına matuf politikaların “millet ve milliyetimizle ilgisi olmayan milliyetçilik” gibi bir garabeti ortaya çıkardığına dair çıkarımı da göz ardı edilemez. Ona göre, milli şuura yeniden sahip olunmak isteniyorsa onun “yaşatıcı temeli” olan İslâm ile irtibatı yeniden kurulmalıdır.Sonraki yıllarda bu konudaki yaklaşımı biraz daha netlik kazanacak olan Doğan, devletin, “Türkiye, milliyetçiliği olan İslâmcılığı diri tutması lazım” şeklindeki düşüncesini dile getirecektir. Eserdeki yazılarda 1970’lerdeki birtakım olaylar fon görevini üstlenmiş, geçmişten ve günümüzden birtakım örnekler verilmiştir. Nitekim 2001’deki bir röportajında bu bağlamda şunları ifade edecektir: “Kitabım 25 yıl önce çıktı. O zaman delikanlıydım. Batılılaşma İhaneti kitabı 1970'lerin Türkiye çerçevesinde oluşturulmuş, o yıllar model alınarak çizilmiş bir resim. O model üç aşağı beş yukarı değişmedi ama bugün yazacak olsam başka bir kitap yazarım. O fikirlerin yanlış olduğu anlamına gelmiyor bu.” Bürokrasinin Batı karşısındaki açık ve esnek davranma tavrının neticeleri de irdelenmiştir. Kitabın ilk baskısından sonraki basımlarında metin yeniden gözden geçirilmiş, haberleşme ve kitle iletişim araçları bağlamında giriş mahiyetinde bir bölüm eklenerek, bu araçların Türkiye’deki batılılaşma hareketlerinin zorla ve halka rağmen yürütülmesindeki rolüne değinilmiştir. Geçen yıl kırkıncı yıl özel baskısıyla okuyucuyla buluşan esere bu zaviyeden yeniden bakılması yaşanmakta olan gelişmelerin nasıl anlamlandırıldığını kavramamızı sağlayacaktır.

Batılılaşma İhaneti kitabın ikinci baskısına yazılan sunuş yazısında da belirtildiği üzere geniş bir ilgiye mazhar olmuş kısa sürede ilk baskısı tükenmiştir. Dönemin gazete ve dergilerinde kitapla ve konusuyla alakalı farklı görüşlere sahip kişilerce dikkate değer yazılar yayımlanır. Düşünce, Vesika, Sebil, İslâmî Hareket, İslâm’ın İlk Emri Oku gibi dergiler bu çerçevede anılabilir. Bu durum, taklitçi düşünce aşamasından tenkitçi düşünce dönemine geçiş olarak değerlendirilir.

 Batılılaşma Eleştirisi ve Yarınki Türkiye

Türkiye uzun zamandır bir modernleşme programı uyguluyor ve bu Batılılaşma, Batılılara benzemek olarak tanımlanıyor. Temel fikri Batılılaşmayı anlamadan Türkiye’deki siyasi ve sosyal gelişmelerin anlaşılamayacağı olan Batılılaşma İhaneti bahsettiğimiz yıllarda Hareket dergisinin yaklaşımını yansıtan metinlerden oluşmuştur. Zaten kitabın ilk baskısında yer alan sunuşun son kısmında yer alan “Yarınki Türkiye’nin hareket adamları, ancak yakın tarihimize ait doğruları bilerek yanlışı tekrardan kaçınabileceklerdir” cümlesinin ilk dört kelimesi doğrudan doğruya Nurettin Topçu’yu, onun bir eserini, felsefesini ve Hareket dergisini hatırlatmaktadır. Büyük gelir elde edenlerin halk kesimlerini ezmeyeceği, ferdiyetçiliğin silineceği fakat şahsiyetin dipdiri kalacağı, emeğin gerçek konumuna yükseltileceği bir cemaatçi hayatın ancak İslâm’la gerçekleşeceği yönündeki vurgular da Hareket dergisiyle irtibatlandırılabilir. Kitabın söyleminin ayırt edici yönlerinden biri de kapitalizm, emperyalizm, sömürü, komprador burjuvazi, yabancılaşma gibi Marksist kavramları kullanmış olmasıdır. Yazarın toprak reformu konulu yazılarını da bu zaviyeden ele almak mümkündür. Hatta bu söylem daha sonra bir biçimde Düşünce dergisinde de karşımıza çıkacaktır. Aslında bu yeni kuşak aydınların kendilerini yetiştirmelerinden bağımsız ele alınamayacak bir gelişme olarak da ele alınabilir. Bununla beraber şuna değinmeden geçmek olmaz: Akademik araştırmalarda bu eser sağın Kemalizm’le ilişkisini net bir eleştiriyle sarsan ilk metinlerden biri olarak zikredilir.

 Kimi yazılarda “ithamname” olarak anılan eserin bir önemli yanı da yeni nesil aydınların milletin davasına mesuliyet duygusuyla sahip çıkmaya başlamalarının işareti olmasıdır. İslam toplumları, halife, İslâmcılık, emperyalizm, Batılı sömürgeciler, topluma yabancılaşmış aydınlar gibi birçok önemli noktaya değinen önsözün şu satırları bu çerçevede önem arz eder:

 “Artık birtakım tabuları bir tarafa atıp hiçbir baskıdan yılmadan doğruları kesin olarak ortaya koymanın zamanı gelmiştir. Yarım aşırılık bir geçmişe bakan Cumhuriyet devri nesilleri, sloganlar ve vecizelerle doldurulmuş kafalarını ağı ağır yeni bir millî oluşumun tan ağartılarına doğru kaldırıyorlar. Zamanla yok edilen aydın direnme gücünün yeni belirtilerini fark ediliyor. Halkımız artık mukavemetinde yalnız kalmadığını, bir aydınlar kitlesinin kendi dâvasının bayrağını taşımaya hazır olduğunu sevinçle hissediyor. Meselelere tarihimiz açısından bakan bu aydınlar yarınki Türkiye’nin habercisi olmanın mesuliyet duygusu içindedir.”

D. Mehmet Doğan, dış politika, Lozan Antlaşması, Musul, İngilizler, milli bünyeye uygun kurumsallaşmaların gerekliliği gibi siyasi ortamın halen çok konuşulan/tartışılan mevzularına da temas ediyor. 1974 yılında, CHP-MSP koalisyonu eleştirisi yapılırken, yerlici bir perspektiften halkı temsil etmenin sadece parmak hesabıyla alakalı olmadığı tam tersine, kültür, medeniyet ve inanç planında halkla bütünleşmeyi gerçekleştirmekle sağlanacağının altı çizilir. Devletin bu zihniyetle kurulmadığı sürece Türkiye’nin yanlışlıklar koalisyonunun çeşitli türevleriyle havanda su dövmeye devam edeceği vurgulanır.

Memleketin fikri akımları üç tarzı siyaset çerçevesinde detaylara inilmeden ele alınıp incelenirken İslâmcılık bahsinde çekincesiz bir sahiplenişin varlığı göz ardı edilemeyecek derecede barizdir. Aslında bu üç akımın sınırlarımızı aşan, tarih ve siyaset planında birtakım görüşleri olduğundan yola çıkılarak gerçekte bu üç akımı iki ana akım olarak ele almak gerektiğinin altı çizilmektedir. Bu çerçevede Türkçülük yer yer İslâmî unsurlar içerse dahi Batıcı bir akım olarak değerlendirilir. Zihinleri yanlış mecralara kanalize edilen Turancılar ise eleştirilmektedir. Milletin emperyalizme karşı verdiği mücadeleden hareketle milletin milli şuurunun İslâm olduğu, İslâm’dan yoksun bir milliyetçiliğin milli şuura aykırı olduğu kaydedilmektedir. Aslına bakılırsa kitabın yayınlanışından bu yana azalmayan bir ilgiye mazhar olması ele aldığı konunun daima aktüel olmasından kaynaklanıyor. Kırk baskı ancak böyle yorumlanabilir. Şu satırlar aktüel siyasi dil dikkate alındığında sanki daha dün söylenmiş gibidir: “Tarih, insan birikimi, sahip bulunduğu jeopolitik mevki ile Türk milleti, emperyalizme karşı İslâm topluluklarının mücadelesinde kilit noktada bulunmaktadır.”

Batılılaşma İhanetiTürkiye’deki hâkim Batıcı ideolojiyi halka yabancı olmakla itham eden ve Batılılaşma deneyimini topyekûn bir eleştiriye tabi tutan yönüyle artık bir klasik olmuştur. Daha detaylı bir okumaya katkı yapması için Son bir hatırlatmayla bağlayalım: Hamid Algar, Batılılaşma İhaneti’ni İranlı Celal Al-i Ahmed’in Garpzedeler [Batılılaşma Hastalığı] isimli kitabının İngilizce baskısına yazdığı bir önsözde Frantz Fanon’un Yeryüzünün Lanetlileri ve Edward Said’in Şarkiyatçılık isimli kitabıyla birlikte aynı bağlam ve düşünce atılımı içinde değerlendirecektir.

 Galiba gelecekte devletin, toplumun dinamik unsurlarını işin içine katarak sürdürdüğü modernleşme sürecine daha çok yer ayıracağız.

Kültür Sanat Haberleri

Genç Birikim dergisinin Aralık 2024 sayısı çıktı
Vatanına dönerken yaşadıkları kadar ağır değildi yükü
“Made in Gaza: From Ground Zero” Savaş bölgesinde mahsur kalan film yapımcılarının sesi oluyor
Taksim Camii Filistin Kitap ve Kültür Günlerine ev sahipliği yapacak
Ümraniye Kitap Fuarı cumartesi günü başlıyor