Nilgün Cerrahoğlu’nun Putin yayılmacılığına karşı yazıları Cumhuriyet okurlarını rahatsız etmiş ve Hatay kıyaslamasına konu olmuş. Cerrahoğlu sadece bu kıyasın anlamsızlığını değil, Türkiye’de farklı kesimler arasında görülen Putin muhabbetinin saçmalığını da irdeliyor.
Nilgün Cerrahoğlu’nun Cumhuriyet’teki yazısını (3 Nisan 2022) ilginize sunuyoruz:
Ayı ile yatağa girmek
“Sn. Nilgün Cerrahoğlu Hanımefendi” diye yazıyor Ukrayna yazılarıma tepki gösteren okurum Zeynel Kip ve devam ediyor:
“Kırım ilhak ise Hatay’ın anavatana katılması ne oluyor? İkisinde de yöntem aynı. Ne bir eksik, ne bir fazla.
Önce bağımsızlıklarını ilan ediyorlar, sonra da referandum yapılıyor.
Putin’e düşmanlığınızı anladık ta Rusya düşmanlığınız neyin nesi?
Sosyalizmin o topraklarda yeşermiş olmasından olmasın?”
Deveye sormuşlar, boynun neden eğri diye, nerem doğru ki demiş... O misal.
İşin içine Hatay karıştırılmasa yanıt vermezdim ama çok sevdiğim ve köklerimin uzandığı Hatay’ın Kırım’ın yanına böyle rastgele meze edilmesine içim yandı.
Öncelikle bu iki konu arasında Türkiye’de bağ kuran ve porselen dükkânına girmiş fil gibi mevzuya dalan başkaları da var mı diye bakındım.
İnternette önüme derhal “Rus diplomat Kırım’ın işgali ile Türk yurdu Hatay’ın vatana dönüşünü bir tuttu” şeklinde bir haber çıktı.
Ulusalcı eğilimli bir YouTube kanalına konuşan, aynı zamanda diplomat olduğu belirtilen Rusya Bilim ve Kültür Merkezi Başkanı Aleksandr Sotniçenko: “Kırım Hatay’a benziyor!” buyurmuş.
Akabinde Rus haber sitesi Sputnik’te “Kırım’ın ilhakı Hatay’ın izdüşümü” başlıklı başka bir yazıyla karşılaştım.
Bu kısa gezinti sonucunda “Kırım=Hatay” denkleminin(!), Rus kaynaklarca öne sürüldüğünü ve devreye sokulduğunu gördüm.
Hemen ardından Türkiye’nin eski Ukrayna büyükelçilerinden Bilge Cankorel’i aradım.
HATAY’IN ‘HUKUK YOLU’
“Kırım’ın ilhakı ile Hatay arasında bağ kurulabilir mi” sorumu Büyükelçi Cankorel şöyle yanıtladı. Mealen aktarıyorum:
“Hatay, Kırım örneğinde olduğu gibi Rusya ve Ukrayna misali komşu iki egemen devlet arasında değil; Türkiye ve sömürge gücü Fransa arasında ihtilaf yaratmıştır.
Rusya, Kırım’ın ilhakında kendisinin değilmiş gibi yarımadaya çıkardığı birlikler ve güç kullanma yoluyla referandum sürecini açarken, Türkiye Hatay meselesini Milletler Cemiyeti’nde yani uluslararası düzen içinde, tümüyle hukuki ve diplomatik yollarla sonuçlandırmıştır. Bu çok tayin edici bir farktır.
Kırım öte yandan 1954 sonrasında Ukrayna’ya bağlanan bir oblast/eyalet. Bu oblast’ı Kruşçev Ukrayna’ya armağan ediyor. Putin bu itibarla bir defa kendi geçmiş yöneticilerinin icraatlerini yok sayıyor. 1992’den itibaren ayrıca Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ile bağımsızlığını Moskova’nın tanıdığına dair yapılan pek çok anlaşma var. 1993 sonrası süreçte de NATO-Rusya ortaklık bildirileri yapılıyor...
Kırım’ın ilhakında özetle Hatay’ın anavatana katılım sürecinde izlenen yolun tam tersi izlenmiş. Kırım’ın ilhakında, tüm hukuki süreçler ve uluslararası anlaşmalar yok varsayılmış.”
SAĞCILARIN KANKASI
Kırım ve Hatay’ı aynı teraziye vurmak basiretsizliğini gösteren okurumun mektubu beni kaygılandırdı.
Böylesi bir mektup Türkiye’de çünkü Batı karşıtlığının nerelere savrulabileceğinin ve tarih konusunda ne kerte özensiz; kavramlar bağlamında ne derece derbeder olunabileceğinin kanıtı.
Elbette ki Rusya düşmanı değilim. Tersine büyük Rus edebiyatına, sanatına, kültürüne hayranım. Ama Putin kuşkusuz ki favori siyasetçim değil. Makbul bulmadığı kendi yurttaşlarını dahi, yaptığı son konuşmalarında sabit olduğu üzere “kazara ağza giren ve tükürülmesi gereken bir sinek” olarak tanımlayan, muhaliflerini öldüren, zehirleyen, hapislerde çürüten; egemen bir ülkeyi tank tüfekle işgal eden bir diktatöre neden sempati duyayım?
Putin Rusyası’nın ayrıca solculuk ve sosyalizmle ne ilgisi var?
Ekim Devrimi’nin yüzyıl önce bu topraklarda yapılmış olması, Putin Rusyası’nı bağrımıza basmamız için sebep teşkil eder mi? Putin’in bizzat kendisi, gene son konuşmalarında gördüğümüz üzere Lenin’i yeriyor ve aşağılıyor.
Avrupa’nın azılı ırkçıları, faşistleri, sağcıları -Marine Le Pen, Eric Zemmour, Matteo Salvini, Nigel Farage- ile kaldı ki can ciğer kuzu sarması olması da cabası...
DUVAR ŞİMDİ YIKILIYOR
İnönü’nün ünlü lafıdır: “Büyük devletlerle ilişki, ayıyla yatağa girmek gibidir.” Şimdi her zamankinden çok bu sözü hatırlama zamanı.
1 Nisan tarihli “La Stampa”, Türkiye’yi bundan böyle oluşturulmakta olan “Avrasyacılar cephesi”nde anıyor.
“Rusya ve Çin’in uzun süredir aralarında konuştukları yeni dünya düzeni hazırlığı içinde olduklarını” belirten gazetenin diplomasi sayfası, “en üst düzey kaynaklarca teyit edildiği üzere Rusya, Çin, Hindistan, Türkiye’nin yanı sıra, cephenin giderek Balkanlara (Belgrad’a) uzanmayı öngördüğünü” vurguluyor.
Türkiye’de yorumcular “Ukrayna savaşının ülkenin Batı ile ilişkilerinde fırsat penceresi” olduğunu söyleyedursun, Batılı kaynaklar Türkiye’yi şimdiden böyle bodoslamadan Rusya, Çin, Hindistan ekseni içinde zikrediyorlar.
Berlin Duvarı şimdi yıkılıyor.
Kimin duvarın hangi yanında kalacağını bu savaş belirleyecek.
Bakmışsınız oldubittiyle Ukrayna Batı’ya savrulurken Türkiye Doğu’ya savrulmuş. Olmaz mı?
Uluslararası büyük jeopolitik depremlerin sonuçları üzerinde biraz daha ayrıntılı ve özenli düşünmekte yarar var.