Tarih Cahili Bir Toplumuz
Genel olarak halkımızın tarih bilgi ve bilincinin çok zayıf olduğu çok açıktır. Sadece halkımız değil, tarihi kendilerine referans alan milliyetçi ve muhafazakar camia ile geleneksel İslamcı camialarında tarih konusunda iyi oldukları söylenemez. Genel olarak objektif bilgiye dayanmayan, hamaset yüklü, olandan çok olmasını istediklerini gördükleri - okudukları bir tarih anlayışı hakimdir bu kesimlerde.
Bizim kesimde de tarih bilgi ve bilincinin pek iyi olduğu söylenemez. Bilgi olarak çok zayıf olduğumuz tarih alanında, kaçınılmaz olarak bilinç zafiyeti oluşmuş durumda. Bu zafiyet nedeniyle hamasetten uzak duralım derken vakıayı da es geçen ve tarihte olanı görmekten ziyade ilgisizlik ve boş vermişlik hakim maalesef.
Yakın Tarih Körlüğü
Sadece genel olarak tarihi değil, Osmanlının son dönemi ile T.C. tarihi konusunda da cahiliz, üstelik eğitimde en fazla bu konulara ağırlık verilmesine rağmen bu böyle. Zira eğitimi planlayanlar bu dönemlerin doğru öğretilmesinden ziyade, Kemalist rejimin gözlüğüyle yeniden kurgulanması üzerine tespit etmişlerdir müfredatı ve içeriğini.
Bu nedenle bu müfredata itibar edenler objektif tarih bilgisinden mahrum olarak yetiştikleri gibi, itibar etmeyenlerde tarihe boş vererek mahrum kalıyorlar. Maalesef halen bu müfredat değişmiş olmayıp, acilen değiştirilerek özellikle yakın tarihin objektif bir biçimde müfredata yansıtılması elzemdir.
Tarihini Doğru Bilmeyenler Geleceklerini Kendileri Yazamazlar
Muhtemelen Kemalist rejimin eğitim politikalarının oluşturduğu bilinçaltı bir korku var toplumumuzda ve bizim kesimde, sanki tarihi iyi bilirsek yanlış tarafta olacakmışız gibi. Oysa tarih bilmek taraf olmak değildir, tarih bilmek dün ve devamı olarak bu gün doğru tarafı seçebilmek için olmazsa olmazdır. Tarih bilmezsek geçmişte yaşananlar ve kaçınılmaz olarak şu anda yaşananlar hakkında tarafımızı yanlış seçeriz.
“Geçmişini bilmeyen bir milletin geleceğini başkaları yazar” sözü ile, “tarih tekerrürden ibarettir” ve “ibret alınsa idi tekerrür eder mi idi tarih” özlü sözleri çok hikmetli ve gerçeğin bam telini ifade edin sözlerdir aslında ve maalesef toplumsal ve camia bazında hali pür melalimizi ortaya koymaktadırlar.
Osmanlıya Vurulan Maddi Ve Manevi Zincirleri Kırma Zamanı
1923’te Lozan anlaşması ile Osmanlının boynu, elleri ve ayakları zincirlendi ve 100 yıldır bu zincir altında. Daha kötüsü, 1923 sonrası Kemalist rejim tarafından uygulanan eğitim politikaları ile Osmanlının ruhu görülmeyen zincirlerle zincirlendi. 15 Temmuzda adeta Osmanlı ruhu ayağa kalkarak halkımız bu görülmeyen zincirlerin farkına vardı ve zincirlerini şakırdattı. Şimdi sıra maddi zincirleri kırmaya geldi.
Artık uyanan Osmanlı ruhuna itikadi, sosyal, siyasal vs. her alanda Kur’ani ve tevhidi bilinç kazandırarak bedene döndürme, bedeni de maddi zincirlerden kurtarma zamanıdır. Bunun mümkün olabilmesi için bizlerin Osmanlı’ya objektif olarak tekrar bakmamız ve doğru tanımamız, hükümetinde bu zincirleri çözmek için harekete geçmesi gerekiyor.
Öncelikle Laiklik Ve Kemalizm Cenderesinden Kurtulmalıyız
Bunun için öncelikle halkımızı laiklik ve Kemalizm’in maddi ve manevi cenderesinden kurtarmamız gerekmekte ve çok ta zor değil aslında. Zira 100 yıldır uygulanan Kemalist endoktrinasyona (toplum mühendisliğine) rağmen anadan doğma İslam düşmanı gerçek Kemalistlerin oranı en fazla % 5 olup, doğru bir yakın tarih bilinci kazandırılması halinde, MHP tabanı dahil muhafazakar halk kitlesinin laiklik ve Kemalizm’in manevi cenderesinden kolayca kurtulması mümkündür.
Lakin bu konuda ciddi gündemler oluşturmamız, günübirlik politik pragmatik çıkarlara itibar etmeyerek uzun vadeli kazanımlara odaklanmamız gerekiyor. Günü kurtarmak için siyasilerin Kemalizme prim veren açıklama ve tavırları kısa vade de kazanç gibi görünse de, uzun vade de var olan zincirlerin ömrünü uzatmak suretiyle kat kat zarar vermektedir maalesef.
Aynı zamanda manevi cenderenin de açılmasına zemin hazırlayacak maddi cenderenin çözülmesi, en azından iyice gevşetilmesi ise iktidara düşen bir görev olup, vakit geçirmeden yol alınması gerekiyor ki, bu konuda yapılması gerekenlere dair tekliflerimizi “Kemalizm Acilen Tasfiye Edilmelidir” başlıklı yazımızda ifade etmiştik.
Bir Başka Açıdan Osmanlı
Halkımızın laiklik ve Kemalizmin manevi cenderesinden kurtulması için kazandırılması gereken objektif yakın tarih bilgi ve bilincine öncelikle bu konuda önderlik ve rehberlik etmek konumunun da bulunan bizlerin ihtiyacı olduğu da çok açık bir realite.
Bir zamanlar A. Dilipak’ın Bir Başka Açıdan Kemalizm isimli kitabını okumuş ve oldukça istifade etmiştik. Son yıllarda T.C. tarihi konusunda güzel çalışmalar var ve faydalanıyoruz. Artık Bir Başka Açıdan Osmanlıyı da gündemimize almamız gerekiyor. Osmanlı’yı yeniden okumanın, yeniden değerlendirmek zamanı geldi de geçiyor bile.
Yüceltmecilikten İndirgemeciliğe Osmanlıya Bakışımız
İslamcılar olarak 1980 öncesi sığınmacı Milli dindarlık anlayışının da etkisiyle, Osmanlı hakkında oldukça yüceltmeci bir anlayışa sahip idik. 1980 sonrasında gelişen tevhidi İslamcılık anlayışının hamlığı ve hazım sorunu nedeniyle aşırı yüceltmeci eğilimden aşırı indirgeyici eğilime savrulduğumuz, Osmanlıya olumsuz bakışta zaman zaman Kemalistleri bile solladığımız gerçeği ise, etkileri hala devam etmekte olan ve bu dönemi yaşayanların bizzat yaşadığı acı bir vakıa.
Özellikle İran devriminin etkisiyle de bu olumsuz bakışın tavan, Osmanlı hakkında var olan artıları görmenin taban yaptığı, Osmanlının adeta sıfırlandığı ve dolaylı olarak neredeyse ezeli Osmanlı ve Ümmet düşmanı İran ile Kemalist dönemin Osmanlıdan üstün bir konuma getirildiği çok olumsuz bir noktaya dek indik 1980’ler sonrası maalesef.
Osmanlıyı Vasat Okuyabilmek
Artık Osmanlıyı değerlendirirken, 1980 öncesi olduğu gibi yüceltip kutsamadan, 1980 sonrası olduğu gibi küçümseyip tu kaka etmeden, Kur’ani ilke ve değerlerimizin ışığı altında nesnel bir bakış açısı yakalamaya çalışmamız elzemdir.
Osmanlı elbette aşırı yüceltmeci anlayışın iddia ettiği gibi bir melek değildi, ama aşırı indirgeyicilerin iddia ettiği gibi kelekte değildi. İki aşırı uç arasında dengeyi tutturma, bardağın hem dolu hem boş tarafını görebilme ve Osmanlıyı kendi dönemi şartlarına göre değerlendirme basireti, çok geç kaldığımız aciliyet kesbeden bir zaruret haline gelmiştir.
Osmanlıyı Doğru Okuyamamak, Bugünümüzü Doğru Okuyamamayı Getiriyor
Zira Osmanlıyı yüceltmeci yada indirgeyici bakış, günümüze karşı yakını görememe, geleceğe karşıda uzağı görememe sorunu oluşturmuştur ve bu sorun halen devam etmektedir.
Nitekim aynı sorun günümüzde AK Parti değerlendirmelerinde de yaşanmakta, bir türlü dengeli bir tavır alınamamaktadır bizim kesimlerde. AK Parti ve Erdoğan’ı yüceltemeci bir bakışla değerlendirip teslim olanlarla, indirgemeci bir bakışla Amerikan uşağı ve BOP Eşbaşkanı olarak görenlerin çıkmazları ortadadır.
Geçmişini İyi Göremeyenler, Geleceklerini de İyi Göremezler
Zira geçmişi doğru okuyamayanlar, yüceltici yada indirgeyici olarak at gözlüğüyle değerlendirenler, şimdilerini doğru değerlendiremeyecekleri gibi, geleceklerini de doğru planlayamazlar.
Özellikle Osmanlının son yüzyılı ve hatta son yılları ile T.C tarihi bizim için çok çok önemlidir. Osmanlının geçmiş dönem için söylenemese bile, Osmanlı’nın son dönemi için, Osmanlı demek Ümmet demekti.
Tarih Çalışmaları Bizi Bekliyor
Son yıllarda Osmanlı’yı dengeli değerlendirme alanında, özellikle son dönemi ile T.C.’nin ilk dönemi hakkında güzel çalışmaların yapıldığı görülüyor. Mesela yazının başlığını aynı isimli kitabından ödünç aldığım kıymetli tarihçi Mustafa Armağan’ın kitapları ve çıkardığı Derin Tarih isimli dergi bu çalışmalara güzel bir misal.
Lakin bu değerlendirmeleri yapanlar (Mustafa Armağan gibi istisnalar hariç) ya bizim mahalleden bazıları gibi yüceltmeci yada karşı mahalleden bazıları gibi indirgemeci eğilimli olduklarından, ürünleri tam bir güven veremiyor. Bu alanda en doğru değerlendirmeleri ancak bizim kesimin yapacağı da bir realite olup, bu alan bizim kesim için hala bakir bir alan ve çalışmayı bekliyor.
Tarih Çalışmaları Vaz Geçilmez Derecede Öneme Sahiptir
Eğer geçmişimizi eksisi - artısı ile nesnel değerlendirebilirsek, bu çalışmaların bizlere kazandıracağı çok şeylerin olduğu; bu çalışmalar yapılmadığı takdirde ise, bu güne kadar olduğu taşların yerine oturmayacağı muhakkaktır.
Sadece Osmanlı ve TC dönemi değil, Türklerin Anadolu’ya yerleşmesinden 15 Temmuz 2016’ya kadar olan dönem hakkında gerekli çalışmaların yapılarak, 1000 yıllık Anadolu tarihinin objektif olarak ortaya konması, 15 Temmuz sonrasının tarihini Yüce Allah’ın izni ve yardımıyla bizlerin yazabilmesi için vaz geçilmez öneme sahiptir.