İşte böyle bir anda kan kokusu sarar etrafı. Hayatı bu filmi izlemekle geçmiş olan bizler, ‘Bari çocuklarımız bu filmi görmesinler’ diye telaşlanırız ama hep birileri vardır arkada bize bu kanlı filmi yeniden ve yeniden yutturmak isteyen.
Dün yazıişleri masasında Tokat’ta yedi erin şehit düştüğü yerin fotoğraflarına bakıyorum. Şirin mi şirin bir bir dağ, onun eteklerinde ilçe merkezi. Dağa kıvrıla kıvrıla tırmanan bir yol.
Nasıl bilebilirsiniz bu şirin yerin bir ölüm tuzağı olacağını? Nasıl bilebilirsiniz o tepelerde, o yollarda ölümün kol gezeceğini?
Bir fotoğrafta, yol üzerindeki kan izleri ve boş kovanlar da gözüküyordu. O kovanlar ve kan izleri bize bir gün önce oracıkta yedi gencecik insanın kanlı katillerin kurbanı olduğunu hatırlatıyordu. Yoksa şirin bir ormanlık tepeye tırmanan şirin bir yol. Tepede de karakol.
***
Yedi cenaze dizilmiş ilçedeki jandarma kışlasının bahçesine. Yedi cenaze, yedi giden can. Orada öylece duruyorlar. 24 saat önce hepsi hayat doluydu. Gelecek planları vardı, sevgilileri vardı, onların askere gitmezden önce kestirdikleri uzun saçlarını bir torbada saklayan aileleri vardı.
***
Sonra siyasileri dinliyorum. Herkes ama herkes yedi şehitten söz ediyor.
Büyük büyük laflar. Normal şartlarda ezilirsin o lafların altında.
Ama bu sefer bana mısın demiyor.
O kocaman lafları edenlerin hiçbiri ama hiçbiri, ‘Artık kimse ölmesin’ demiyor, diyemiyor.
Tam tersine, daha çok kan akmasını neredeyse teşvik ediyorlar, neredeyse tahrik ediyorlar.
Çok mu zor sahiden, ‘Kimse ölmesin’ demek. Çok mu zor?
Belli ki çok zor. Söylemiyorlar.
***
İnsan hayatı değerli mi sahiden bizim için?
Elbette herkesin hayatı kendine ve ailesine değerli. Ama ya ‘öteki’nin yaşaması veya ölmesi bize bir şey ifade ediyor mu?
Şu, ‘Ateş düştüğü yeri yakar’ lafından hiç hoşlanmıyorum. Neden hepimizi yakmıyor bir yere düşen ateş? Neden konuşan o siyasileri yakmıyor?
Yeter artık. Sahiden yeter.
Deyiverin bir sefer: Kimse ölmesin.
Haykırın: Kimse ölmesin.
Çok mu zor?
RADİKAL