Kimliğini ve Tarihini Yitirmiş Bir “Şehir”

“Şehir” olmaktan çıkmış, unutmanın, tarihsizliğin, aynılığın izlerini taşıyan herhangi bir “kent” olmuş şehirler…

Samsun üzerinden şehirlerin yaşadığı “kimlik sorunu”na dikkat çeken Ferhat Kentel, sözü İstanbul siluetini bozan gökdelen inşaatlarına getiriyor ve insafa çağrıda bulunuyor:

İnsafa Çağrı!

Ferhat Kentel / Taraf

Geçen perşembe günü Samsun’da, kent meselelerinin tartışıldığı “Samsun Sempozyumu”na katıldım. Sempozyum “Samsun’a bir parantez açıyoruz” alt başlığıyla Samsun’un meselelerini merkeze almış olsa da, aslında Samsun vesilesiyle Türkiye’nin şehirlerinin hâl-i pür mealini yeniden düşünmek için anlamlı bir toplantıydı.

Samsun kendisine bir kimlik arıyor; geçmişten bugüne, çevresiyle ve merkeziyle bu şehrin nasıl daha anlamlı, daha yaşanılabilir bir hale gelebileceği üzerine kafa yoruyor.

Samsun bildiğimiz bir Türkiye kenti... Tabii ki gene de her kentin olduğu gibi Samsun’un da kendine özgü sembolleşmiş özellikleri var. Bu özelliklerin başında da “19 Mayıs” var. Yani Mustafa Kemal’in “Bandırma gemisinden inip Anadolu’ya ayak basması” Samsun’un kaderini neredeyse belirlemiş; şehir bu olayın izleriyle tanımlanmış durumda... 

Sahilde yapılan yeni bir yeşil alana “Amazon heykeli” gibi birtakım ilave semboller konmuş olsa da, esas olarak kentin “kimliğini” “19 Mayıs” ve türevleri sımsıkı kuşatıyor; tabii ki vatan sathında görülebilecek Atatürk bulvarı, Cumhuriyet caddesi gibi çok “orijinal” işaretlerin yanında, “İlkadım”, “Atakum”, “Atakent” gibi başka işaretler de mekânı tanımlıyor.

Ama Samsun, bu “kimliğe” rağmen, Karadeniz’in diğer kentlerine kıyasla daha da önemli bir “kimlik” sorunu yaşıyor. Yani her yerde bir “19 Mayıs kimliği” görünür olmasına rağmen, sahiplenebileceği, kendisini anlatabileceği bir “kimliği” yok. Çünkü 19 Mayıs etiketi kendisinden önce gelen her şeyi silmiş durumda...

Ve aslında Samsun bir Türkiye “kenti”... Ve her Türkiye kenti gibi kendini betonda somutlayan milliyetçilik ideolojisini, “toprağın altına değil, üstüne yatırımlar” yapıp, rant için ruhlarımızı ezen ideolojik dili barındırıyor.

Yani diğerleriyle birlikte “şehir” olmaktan çıkmış, unutmanın, tarihsizliğin, aynılığın izlerini taşıyan herhangi bir “kent” olmuş durumda... Samsun’da kendisini “19 Mayıs” olarak gösteren kısa tarih, kısa kimlik ve kısa hafıza inşası Türkiye çapında geçmişi daha da kısaltarak yoluna devam ediyor.

Bu dille geçmişi unutuyoruz; çoğulluğumuzu, bu topakların estetik değerlerini, kültürel referans dünyalarını giderek her anlamda toprağın altına gömüyoruz. Soğuğa, sıcağa, yağmura, kara karşı çevresiyle uyumlu; etnik renklerle iç içe geçmiş evlerimiz, şehirlerimiz yok artık. Artık ne Kürt’ün, ne Türk’ün, ne Süryani’nin, ne Arap’ın, ne Ermeni’nin, ne Rum’un, ne Müslüman’ın şehirleri var... Onlara ait bir-iki parçayı müze mahallelerde saklıyor ve koruyor gibi yapıyoruz. Artık “yuvamız” yok...

Ermenileri, Rumları unuttuk, Osmanlı’yı unuttuk; harf inkılâbıyla Osmanlıcayı, tarihi ve onların şehirlerini unuttuk... Ve “çağdaşlaşma” projemizle başlattığımız “unutma” operasyonu bugün son aşamasına geldi. Bütün Türkiye baştan aşağı, bir uçtan diğer uca milliyetçilik ve kalkınmacılık cilası altında “sermaye- beton- arsızlık- kibir” sarmalına terk edilmiş durumda. Kapitalizmin ideolojisinden başka hiçbir haltı yansıtmayan kentlerimizde, –seyretmeye devam edersek– bundan sonra, ne kadar “kimlik” diye yırtınsak da, hatırlayacak hiçbir şeyimiz kalmayacak...

Her şeye rağmen “seyretmeyenlerden” ikisini örnek vererek bu yazıyı bitireyim. Birincisi Birikim’in ekim sayısında (No. 270) yer alan “İnşaat ya resulullah” dosyası... Hem analizin, hem de isyanın nasıl olabileceğine dair ipuçlarını görmek için...

Diğeri ise, Zeytinburnu’nda yükselen korkunç gökdelenlerden hareketle İstanbul’un siluetini ve aslında anlam dünyasını darmadağın eden, silen ve unutturan beton kulelere karşı bir başka isyanı dile getiren bir çağrı... “İstanbul sahipsiz değil” internet sitesinde yer alan ve “İnsafa çağrı” başlıklı metinden bir iki cümle...

“(...) Sermayedarından kamu yöneticilerine, mesuliyeti olan herkesi insafa davet ediyoruz. Ululuk gösterin ve vicdanlarınıza kulak verin!

Yetki ve sorumluluk sahibi herkesi önlem almaya çağırıyoruz.

(...) Şimdi bu proje ve emsal oluşturması sebebiyle arkasından gelebilecek başka benzer projelerle İstanbul’un, yani hepimizin kimliği, varlığı, değeri açık bir tehlike ile karşı karşıyadır.

İstanbul siluetini bozan üç gökdelen derhal yıkılsın! Benzer projeler durdurulsun! Tarihî şehirlerimiz hikmetle, doğrulukla ve adaletle korunsun, yönetilsin!

Koruyacağımız şey yalnızca siluet değil, ahlâkımız, namusumuz, varoluşumuz ve geleceğe dair umudumuzdur.”


Son not: http://www.istanbulsahipsizdegil.org sitesine girip, vicdanları bir ihtimal harekete geçirebilmek için en azından bir imza verebilirsiniz.

 

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...