HAKSÖZ-HABER
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sürerken uzun süredir Mustafa Kemal Atatürk hakkında araştırmalarda bulunan gazeteci kardeşimiz Yılmaz Bilgen, Cumhuriyet'in ilanı ve icraatları üzerine bir yazı-yorum kaleme aldı. Bilgen'in yorumunu sizinle paylaşıyoruz.
***
Kimin Cumhuriyeti, Neyin Kutlaması?
Yıl: 1923
Yer: Ankara Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hilafet, Şeriat, Kuran, Peygamber, Şehadet, Cennet söylemleriyle yürütülen bir mücadelenin (Kurtuluş Savaşı) hemen ertesi.
Mecliste bir sıranın üzerine çıkan kişi TBMM Reisi Mustafa Kemal:
Söyledikleri ise tüyler ürpertici:
"Hâkimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilemez. Hâkimiyet, saltanat, kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk Milletinin hâkimiyet ve saltanatına vaziülyed olmuşlardı (zorla el koymuşlardı). Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdir. Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hâkimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emrivakidir. Mevzubahis olan, millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu behemehâl olacaktır.’
‘Burada toplananlar, meclis ve herkes, meseleyi tabii görürse, fikrimce çok iyi olur. Aksi takdirde hakikat gene usulü dairesinde ifade olunur. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir’. (Nutuk, Sf 437)
Bu konuşmanın muhatabı kimdi dersiniz?
Cevap; Atatürk’ün dostlarından ve hayatını yazan Kemalistlerin en muteber kaynaklarından Şevket Süreyya Aydemir’in ‘Tek Adam’ kitabından:
Bir sıranın üstüne çıkarak orada kesin bir şiddetle konuşan Gazi gözlerini, bütün müşterek encümen azaları ile özellikle encümenin çoğunluğu gibi gözüken sarıklı hocalar üzerinde büyüleyici tesirlerle duralatmıştı. Son sözlerini söylerken bakışları, tam karşısındaki hoca efendinin gözlerine saplandı. (Şevket Süreyya Aydemir, Tek adam, Cilt 3, Sf 61)
İslam’dan hazzetmiyorlar, Müslümanın varlığına da düşmanlar.
Bu yüzden dün olduğu gibi bugün ve yarın da Kemalist zihniyetin yegâne düşmanı, bu toprakların Müslüman sakinleri olarak kalacak.
İlkokul çağlarından başlayarak “Cumhuriyet’in ilanı Türk Büyük Millet Meclisi’nin çoğunluğu ile oldu. Aynı meclis Mustafa Kemali de ittifakla Cumhurbaşkanı seçti” sözünü duymayanımız yok. Bu beyin yıkama faaliyeti büyük bir yalan.
Nasıl mı?
1923’ ün 29 Ekiminde olup bitenler hiç de okullarda ince ayarla yazılıp söylenenler gibi olmadığını yine Kemalistlerin itibar ettiği bir kaynaktan öğreniyoruz:
Mustafa kemal oylamaya katılan 58 milletvekilinin oybirliği ile Cumhurbaşkanlığına seçildi. Ancak 100 milletvekili de çekimser kalmıştı. Oturum Cumhuriyetin gelecekteki mutluluğu için yapılan dualarla son buldu.
Cumhuriyetin ilanı, bütün yurtta 101 pare top atışıyla kutlandı. Gün 29 Ekim 1923’tü.(Lord Kinross, Altın Kitaplar, Sf 447)
Bu seçimin gerçekleştiği gün Meclis’in toplam üye sayısı 337’dir. O gün Topal Osman ve İsmail Hakkı Tekçe tarafından kuşatılan Meclise girebilen ya da girmesine müsaade edilen mebus sayısı ise sadece 158’di.
Sakıncalı (muhalif) görülen 179 Milletvekilinin Meclise girememesi ve Mustafa Kemal’in tehditlerine rağmen Cumhuriyetin ilanı ve Kendisini Cumhurbaşkanı seçtirmesine olumlu oy veren Mebus sayısı sadece 58 olarak kaldı.
Cumhur (halk) ve meşruiyet bu seçimin neresindedir? Halk için bir idare yerine Mustafa Kemal’in keyfine göre bir halk inşasına girişen diktatör ve hempası onlar gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımayacaktı. Ve öyle de oldu.
İlk icraat ümmeti iflah olmaz dertlere mahkum eden Hilafetin İlgası oldu. Sonra toplu ve de seri işlenen cinayetler. 1925 Şeyh Sait kıyamında 103 bin can telef ettiler. 1926 yılında Ağrı’da yapılan katliamın faturası 76 bin idi. İzmir suikastı düzmecesine kurban giden insan sayısı ise birkaç bin olarak kayıtlara geçti.
Sonra Menemen komplosu ve kılık kıyafet İnkılabına isyan eden onlarca Anadolu beldesinde yaşanan kıyımlar. Hamidiye zırhlısından açık şehri bombalayan Cumhuriyet İdaresi.
Dersimde 33 bin mazlumun katliyle gelen şanlı Final!...
1924: Şeri Evkaf mahkemelerinin kaldırıldı, Medreselerin kaldırıldı ve eğitimin ‘Laik’ leşti. ( Şeriat, Kuran prensiplerinin hayattan kovuldu)
1925: Frenk Şapkası giymeyi zorunlu kılan kanunun çıkarıldı.
1926: İslami aile yapısını katleden (İsviçre) Medeni Kanun yasalaştı.
1928: İslam’ın esaslarını mahkum eden Laiklik ilkesi kabul edildi, Millet (ifsat) mekteplerinin açıldı, geçmişi ve geleceği belirsiz bir sürecin başlangıcı olan ‘harf devrimi.’ İlan edildi
1932: Ucube bir diyalektiği esas alan ‘dil devrimi’ kabul edildi
İşte Cumhuriyet idaresinin icraat hanesinde yazan bunlar.
Meydanlara dikilen donuk bakışlı, soğuk çehreli bronz heykellerle resmedilen adam bu işlerin banisi.
Ve ilhamını O’ndan alan kalabalıklar bağırıyor:
“Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!”
Hiç bir zaman Cumhur’a ait olmayan bir ideolojinin müntesipleri elbette günün mana ve önemini idrak edecekler, gösterişli nutuklar atacaklardır.
Ancak aktörlerine ve işlevine bakıp “Kimin Cumhuriyeti, Neyin Kutlaması?” sorusunu sormak da, ötekileştirilenlerin haklı sorusu olsa gerek.