Savaş, insan kanının paraya dönüştürüldüğü bir mekanizmadır.
Ne zaman bir savaş varsa, orada öldürülen insanların yanı sıra o savaştan para kazananlar da vardır.
Eskiden para kazananlar sadece ordulara mal ve silah satanlardı.
Ama Vietnam’da ya da bizim Güneydoğu’da olduğu türden bir savaşsa söz konusu, iki ordu değil de, düzenli bir orduya karşı gerilla tarzında örgütlenmiş bir güç savaşıyorsa, orada savaştan para kazananlar çoğalır.
Vietnam savaşı sırasında CIA’e ait uçakların uyuşturucu kaçakçılığında kullanıldığı sonradan ortaya çıkmıştı.
Bizim Güneydoğu’daki savaş da anlaşılıyor ki kanlı para ticaretinin merkezi haline gelmiş.
Gerilla tarzı güçlerle dövüşen devletlerin, “düzen dışına” çıkan birimler oluşturarak savaşı kazanmaya çalışması, sonuçta o devletlerin içinde suçlular yaratıyor.
Temeli daha sağlam atılmış, hukuk denetimi sıkı devletler suçu daha kısa zamanda, kirlilik devletin bütün hücrelerine yayılmadan yakalıyor.
Bizimki gibi ülkelerde ise “suçlular” neredeyse devletin tümünü ele geçirebilecek bir hale geliyor.
Görülüyor ki Kürt savaşı sırasında bizim devletin önemlice bir kısmı suça bulaştı.
Mafyayla işbirliği yaparken mafyalaştı.
Kaçakçılık ve haraç temel işleri arasına girdi ve bu suçları “vatanseverlik” gibi bir kavramın arkasına saklamayı uzun süre becerdiler.
Şimdi devlet, nerdeyse bir refleksle kendini suçtan kurtarmaya, temizlenmeye uğraşıyor.
Ama suç öylesine derinlere nüfuz etmiş ki, devletin bir yanı suçluyu yakalamaya çalışırken başka bir yanı aynı suçluyu korumaya çabalıyor.
Türk medyasının bir bölümünün büyük bir cehtle üstünü örtmeye çalıştığı Ergenekon, devlet içindeki hesaplaşmanın doruk noktalarından birini oluşturuyor.
Ergenekon’un “öncülü” olan Susurluk’ta MİT elemanlarının adı çokça geçiyordu.
Mafyayla bağlantılı olan, mafyaya pasaport temin eden, “görevli” kâğıdı veren adamların isimleri dolaşıyordu belgelerde.
MİT o zamandan bu zamana “temizlenme” yolunda önemli ilerlemeler kaydetmiş gibi gözüküyor.
Yeraltında olan resmî ya da gayrıresmî hiçbir örgütün temizliğine kimse kefil olamaz ama MİT temizleniyormuş izlenimi yaratıyor.
Onun yerine bir başka devlet örgütü yavaş yavaş suç gölünün sularından başını gösteriyor.
JİTEM.
Her raporda, her belgede, her iddiada onun adı var.
Daha önce birçok askerî yetkilinin bu örgütün varlığını inkâr etmiş olması da kuşkuları artırıyor.
Ben, eski jandarma komutanlarından Teoman Koman’ın yüzünde fevkalade alaycı bir gülümsemeyle NTV ekranlarında “JİTEM diye bir örgüt yoktur” dediğini bizzat seyrettiğimi hatırlıyorum.
General Koman, kendisini çağıran Parlamento’nun çağrısına da aldırmamış, ifade vermeye gitmemişti.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Susurluk Komisyonu Raporu, sürekli olarak JİTEM’den ve JİTEM’in kullandığı katillerden, işledikleri cinayetlerden söz ediyordu.
O dönemlerde kimse JİTEM’e dokunmadı, dokunamadı.
Şimdi, o örgütün kurucularından olan bir generalle bir albay Ergenekon davasının sanıkları arasında bulunuyor.
Bugün bizim manşetimizde de okuyacağınız gibi, Albay Rasim Özden’in öldürülmesiyle ilgili dosyanın da Ergenekon davasına katılacağı belirtiliyor.
Bir alay komutanını, JİTEM elemanlarının öldürdüğü ileri sürüyor.
Bu dosyanın Ergenekon davasına katılması halinde JİTEM, Ergenekon davasının ana konularından biri haline gelecek demektir.
Albay Özden’in kaçakçılık olaylarının üstüne gittiği için öldürüldüğü söyleniyor.
Eğer bu doğruysa, biz, kaçakçılığın üstüne giden bir albayın, kendi ordusunun subayları tarafından öldürüldüğü ve katillerinin cezasız kaldığı bir ülkede yaşıyoruz demektir.
Kendini arındırmaya çalışan devlet, mutlaka bu suçluları ayıklamak zorunda.
Ama bu o kadar kolay değil çünkü JİTEM denilen örgütün elemanları halen ordunun içinde görev yapıyor.
Devletin resmî raporları, bu örgütün “itirafçılarla”, katillerle işbirliği yaparak insanları öldürttüğünü söylüyor.
Albay Rasim Özden’in ölümünün aydınlanması sanırım bu konuda önemli ipuçları verecek.
Ardından Orgeneral Eşref Bitlis’in ölümü gelecek gündeme.
Şimdi cesur savcılar JİTEM’i soruşturmak için harekete geçiyor ama bu yeter mi?
Ordunun da bir şeyler yapması gerekmez mi?
Söz konusu örgüt şu anda ordunun içinde görev yapıyor.
Üstelik, bu örgütün varlığı mahkeme kararlarıyla açığa çıktığı için artık kimsenin “öyle bir örgüt yoktur” deme şansı kalmadı.
O zaman ordunun açıklama yapmasını beklemek bu halkın hakkı.
Bu örgütle, “itirafçıların”, katillerin ne tür ilişkileri var?
Kaç JİTEM üyesi suç işlerken yakalandı?
Güneydoğu’daki silah ve uyuşturucu kaçakçılığına bulaşan JİTEM elemanları oldu mu?
Devletin resmî raporlarına geçen JİTEM’le ilgili iddialar konusunda bugüne kadar ordu ne yaptı?
Parlamento’nun Susurluk Raporu’ndaki JİTEM’le ilgili iddialar, ordu tarafından soruşturuldu mu?
Soruşturulduysa, sonuç ne oldu?
Soruşturulmadıysa, neden soruşturulmadı?
Devletin temizlenebilmesi için ordunun da temizlenmesi gerekiyor.
Suçla iç içe olan bir örgüte “devlet” denmez çünkü.
Ona “çete” denir.
Ve yargılanması gerekir.
TARAF