Yarın Genel Seçimler yapılacak.
1 Kasım Pazar gecesi için sosyal medyada dolaşan şöyle bir cümle var:
‘Ya İsrail’den havai fişekler yükselecek, ya Gazze’den.’
İnsani arayış ve ihtiyaçlar, tutarlı vaatler ve belleklerde kalan imajlar tabii ki önemli.
Ama daha önemli olan, hayat tarzı ve hayat istikametiyle ilgili olandır. Bu boyutuyla da seçim sonuçları ümmeti ve ümmet coğrafyasını ilgilendirdiği kadar, işgalcileri ve ümmet karşıtlarını da o denli ilgilendirmektedir.
‘Ümmet’ derken zaafa uğramış bir tarihi sosyal olgudan bahsediyoruz.
Müslüman ümmet iç zafiyetleri sonucu düştüğü fikri, siyasi ve ekonomik alanlardaki küresel cahili kuşatmayı, egemen Batı kıskacını aşıp iç ve dış bünyede yeniden ayağa kalkmak zorundadır.
Rabbimize şükür ki bu tarihi sosyal olgu içinde öne geçenler, yerli ve İslami kimliğini yitirmeden yayılmacı kapitalist paradigmanın liberal ve sosyalist tonlarına ve içimizden devşirdiği işbirlikçilerine karşı yaralarını onarma gayretinde, reel alanda da çözüm arayışları içindedirler.
Öteki taraf ötekidir. Yani bizi ‘medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar’ modeline dönüştürmek ya da eklemlemek isteyenlerdir.
Ya da Batılı paradigmanın ulusalcılık, liberallik, sosyalistlik sofrasından çağdaşlık ve ilerlemecilik demagojisiyle beslenenlerdir. Zaafa uğrayan fıtri ve vahyi kimliğini onarıp ıslah etmek yerine, ötekilere benzeyip yabancılaşanlar, kimliksel çözülme yaşayan omurgasız günübirlik tiplerdir. Yani çıktığı kozasını beğenmeyip kozasına tükürenlerdir.
Hayatın akışını çekildikleri mağaralarından okuyanlar ve her dönemin adamları bir tarafa, 1 Kasım gecesi sevineceklerin de ve üzüleceklerin de safları şimdiden bellidir.
Bir tarafta kendi kalmak, yerli ve İslami olanı göğertmek isteyenler.
Diğer tarafta Frenkleşmek, fıtri ve vahyi aidiyetlerini çözmek ve yabancılaşmak isteyenler.
Bir tarafta Suriye, Gazze, Mısır, Balkan, Mağrip, Uzak Asya, Hint kıtası Müslümanları… İçeride 28 Şubat zulmünün yaralarını hala saramayan; Doğu ve Güneydoğu illerinde Kürtçü-Amerikancı hegemonyaya teslim olmamak için PKK ile çatışmak ya da bölgeden hicret etmek şartlarıyla karşı karşıya kalan veya kalacak olan kardeşlerimiz?
Diğer tarafta ulusu ve Kemalizmi kutsallaştıran ant ritüelinin, Milli Güvenlik derslerinin, kamuda başörtüsü yasağının yeniden geri gelmesini isteyenler. İHO’larının yeniden budanmasını, din derslerinin kaldırılıp, Diyanet Teşkilatı’nın yeniden Kemalistleştirilmesini ya da tasfiyesini planlayanlar.
Ülke halkını, halklarını Türk veya Kürt ulusçuluğu ile İslam’dan kopartmak, liberal veya materyalist yabancılaşmayı yaygınlaştırıp ülkeyi küresel kapitalizmin pazar, sömürü ve yaşam tarzlarına müsait hale getirmek isteyenler.
Bir çizgi özgürleşme, vesayetten kurtulma, özgünleşerek medenileşme hattı.
Öbür çizgi eklemlenme, vesayet şartlarını tahkim ve post-modernizme öykünen yabancılaşma hattı.
Dağılmış bir ümmetin çocuklarıyız. Necip Fazıl’ın ifadesiyle kuşatıldığımız surda delik açmak hedefimiz.
Hedeflediğimiz yeni bir uyanış ve yeni bir inşa.
Ötekileri korkutan da bu; zira dayandığımız ve ötekilerin sahip olmadığı evrensel bir enerji kaynağımız var. Bulandırılamayacak, her daim tazeliğini koruyacak ve hayat bahşedecek olan evrensel kitabımız Kur’an-ı Mübin.
Hayata Kur’an’ın gösterdiği maksatlar ve onun en iyi uygulayıcısı Resulullah’ın Sünneti çerçevesinden baktığımızda, tabii ki hayatı da ve son Genel Seçimler’i de, külli maslahatlar ve zorunlu ihtiyaçlar (zaruret-i hamse) çerçevesinde okuyacağız.
Ve tabii ki ötekilerin karşısında, ümmetin maslahatından yana olan çizgiyi seçeceğiz.