Tıpkı bireyler gibi toplumun bazı uzuv ve hislerini kilitleyen şeyler var sanırım. Bahsini edeceğimiz tüm kavramların aşırısını kastettiğimizi vurgulayalım da, sonra karşımıza "efendim hani belagat, sanat!" türü karşı duruşlar çıkmasın.
Öfke de bu kilitlerden biri olsa gerek. Elbette bunun bilimsel kökeni var ve kısmen bu konuya önceden değinmiştim. Müdavimler hatırlayacaklardır 9 Haziran 2008 Pazartesi tarihli yazımızı. İnsan öfkelendiği an birçok hissini askıya aldığı gibi sonradan çok pişmanlık duyacağı hareketler de yapabiliyor. İş bu nedenledir ki, din ve fikir uluları (aşırı) öfke için 'aklın örtüsü, idrakin afeti' gibi karşılıklar söylemişler...
Sadece öfke mi? Değil elbet... Her türlü hırsın da, korkunun da benzeri bir kaderi olduğunu söylemek mümkün. Bu nedenle öfkeli siyasî liderlere karşı duran hırslı medya patronlarını anlamak mümkündür. Para ve iktidar hırsı her daim çatışmıştır ve çatışacaktır.
Bireyler için bu kadar tehlike arz eden bu hisler topluma yansıdıkça tahrip katsayısı artıyor ne yazık ki. Bireyi sakinleştirmek, tabiri caizse gazını almak mümkündür; lakin aşırı bir öfkeyle davul derisi gibi gerilmiş bir toplumu sakinleştirmek o kadar kolay değildir. Kolay olmadığı gibi çok daha trajik sonuçları da beraberinde getirmesi kaçınılmaz oluyor.
Aşırı öfkenin kilitlediği kolektif bilinçleri kontrol etmek oldukça zor.
Bütün bunları ne için yazdığımı sanırım anladınız: Geçtiğimiz hafta yapılan hain saldırı ve sonucunda yüreklerimizi yakan, öfkemizi zirveye tırmandıran 15 gencecik fidan.
Ve sanırım terörün öncelikli hedefleri de bunlar; öfkeyi ve korkuyu tırmandırarak toplumsal bilinci kilitlemek!
Eminim onlarca 'zamanlamaya dikkat!' yazısı okudunuz, demeci dinlediniz. Yetkili-yetkisiz artık birçok merci ve kişi, bu tür hain tuzakların sinsice yapılan bir kurgunun parçası olduğunun farkında. Ancak bu farkında olma durumu da dindirmiyorsa öfkemizi ve bizi aklı başında önlemler almaya itmiyorsa Ergenekon'uyla, PKK'sıyla terör amacına ulaşıyor demektir.
Yani şimdi sınırdaki karakolun çatısının incecik tenekeden olmasıyla emekli paşalara bilmem kaç yüz bin Euro'luk zırhlı arabalar alınmasını karşılaştırmak -her ne kadar muazzam bir çelişki olduğu inkar edilmese de- öfkemizi dindirip, sağduyu ve aklıselim ile hareket etmek yerine bu işi kurgulayanların ekmeğine yağ sürmektedir.
Teröristbaşının, yattığı hapishaneden 'Ergenekon operasyonu İsrail'in işi' demesini tesadüf yahut cehaletle açıklamak mümkün mü?
Elbette zamanlamaya dikkat edelim; tezkere, Balıkesir'de yaşananlar, DTP kapatma davası vesaire... Elbette ihmal ve akılsızlıkları tek tek ortaya çıkaralım; korumasız karakol, iptidai şartlarda savunma, stratejik hatalar vesaire.
Bilelim ki, çatıya 'Hudut namustur' diye yazarak korunmuyor namus. Akıllı ve stratejik konuşlanmalarla, askerî ve sivil çözümlemelerle korunur. Yoksa değil çelik zırhtan çatı, sınırın dört yanına Çin Seddi örseniz yine faydası olmaz.
Ve en önemlisi salt siyasi hırs, iktidar gözü dönmüşlüğü ve toplumun bir kesimini kendine düşman olarak gördüğü için 'bırakınız ölsünler' diyebilecek kadar (Bakınız Ergenekon Davası delil dosyaları) idraki kilitlenmiş zihniyetin aklını başına alması gerekiyor.
Bugün birtakım terör örgütlerini Frankeştayn gibi yetiştirip bu milletin başına yıllardır bela edenlerin kazanacağı hiçbir şey olamaz. Karanlık bulutlardan medet umanların batı şehirlerinde milleti birbirine düşürme oyunları, doğuda terörist eylemleri bu milletin öfkesini zirveye tırmandırır belki, lakin bu bumerang dönerek yine kendilerini de vurur.
Bu millet bilmem kaç yıldır dıştan ve içeriden birtakım menfaat şebekelerinin hazırladığı toplumsal kilitlerin tuzağı olmamalı artık. Ve çözüm önce bu kilitleri kırmaktan geçiyor sanırım.
Şehitlere dua, ailelerine sabır ve geçmiş olsunlarla...
ZAMAN