Ersin Çelik / Yeni Şafak
Kılıçdaroğlu nereye kadar ‘idare’ edecek?
Öyle görünüyor ki, altılı masanın aday belirleme sürecinde Kemal Kılıçdaroğlu ya da Ekrem İmamoğlu’ndan başka bir alternatifi kalmadı. Üçüncü bir isim “olmaz” demiyorum. Olabilir ama buradan dönmesi zor gibi. Son dönemlerde dillendirmeseler de Mansur Yavaş’ı daha kazanabilir bir aday görenler çalışmalarına devam ediyorlar. Burada da Yavaş aday olursa “HDP altılı masayı desteklemez” matematiği devreye giriyor.
Dikkat ediyorsanız muhalefet cephesinde anlık değişimler ve duygu durum bozuklukları yaşanıyor. Ekşi Sözlük tayfası bile ne söyleyeceğini şaşırmış durumda.
Bir bakıyorsunuz Kemal Kılıçdaroğlu kararlılıkla “Ben adayım” mesajı veriyor. Seçilirse beraber yürüyeceği isimleri belirliyor. Amerika’dan danışmanlar getiriyor. Kurmayları kendilerini kaptırıp “Cumhurbaşkanımız” diye hitap etmeye başlıyorlar. Tabanda bir heyecan oluşuyor.
Fakat bir de bakıyorsunuz; geçtiğimiz mart ayındaki Karadeniz turundan sonra sosyal medyada bir gecede harcanıp rezil rüsva edilen Ekrem İmamoğlu yine sosyal medyada son kurtarıcı muamelesi görüyor. Son günlerde İmamoğlu’nun aday olmasını isteyenler sosyal medyada Kılıçdaroğlu’na saldırmaya da başladılar. Saygısızlık bir yana Kemal Bey’i sistematik şekilde tahkir eden CHP’liler boy vermeye başladı.
Elde var üç isim... Üçü de CHP’li. Ancak Meral Akşener hem İmamoğlu ve Yavaş isimleri üzerinde hem de başkanlıklarında hak iddia ediyor. Son açıklamalarına bakılırsa Ankara ve İstanbul belediye başkanlarının seçilmelerindeki rolünü hatırlatarak, “Çeker alırım” demeye de getirdi. Akşener için “Ya İmamoğlu ya da İmamoğlu” sürecine girdi diyebiliriz. Her haliyle ve konuşmalarıyla açık açık ifade ediyor. Diğer yandan Kemal Kılıçdaroğlu da kendi adaylığı için dönülmez bir yola çoktan çıkmıştı zaten. Yoksa Amerika’ya bir hamburger yemek için gitmezdi. İngiltere’den sözler almaz, Jeremy Rifkin’i başdanışman yapmazdı. Dahası Saraçhane’de Ekrem İmamoğlu’nu aday ilan edecekler telaşıyla Almanya’dan apar topar dönmezdi.
Dikkat ediyorsanız bu denklemde durumu idare eden, krizleri olgunlukla yöneten bir kişi var. O da Kemal Kılıçdaroğlu. Son bir yılda yaşanan siyasi krizlere bakalım.
Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’un kara saplandığı gün İngiltere Büyükelçisi’yle balıkçıda yemek yemesinden haberi yoktu ve genel başkan yardımcılarını bile “yalancı durumuna düşüren” krizi, “haberim vardı” diyerek örtbas etmeye çalıştı. İmamoğlu ise “Benim hangi yemeği yediğimi niye takip etsin” diyerek “işime karışmayın” mesajı verdi.
İmamoğlu birkaç ay sonra da İstanbul’u bırakıp Karadeniz gezisine çıktı, şehirlerde mitingler yaptı. Bu seyahat Cumhurbaşkanlığı adaylığı turu olarak yorumlandı ve İmamoğlu’nun otobüsünde Nagehan Alçı’nın olduğu fotoğraf muhalefet seçmeninden büyük tepki gördü. İBB Sözcüsü Murat Ongun eleştirilere “200-300 kişiler, umursamıyoruz” dedi. İmamoğlu’nun da “Vız gelir tırıs gider” resti tepkileri daha da büyüttü. CHP yönetimi bu krizde hiç topa girmedi ve İmamoğlu’na sahip çıkmadı. Kemal Kılıçdaroğlu yine idare eden taraf olarak, “Belediye başkanlarımızın işlerine kilitlenmeleri gerekiyor” dedi. Sonra da şu nazik uyarısını ekledi: “Seçildikleri dönemin sonuna kadar görevlerini sürdürmeliler. Halka verdikleri taahhütleri yerine getirmeleri gerekir.”
Kılıçdaroğlu, adaylıkları ne zaman gündeme getirilse İmamoğlu ve Yavaş’ın belediye başkanlıklarına vurgu yapıyor. Dolduruşa gelmemelerini nasihat ediyor.
Fakat öğrendik ki Saraçhane mitinginden de haberi yokmuş. Sitemini de canlı yayında iletti. Ancak Meral Akşener’in tepkisi sert oldu. Ortaya bir “ahmak” sözü attı. Yenir mi yutulur mu henüz bilmiyoruz. Ancak akıllardaki şu soru netleşti: Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’nun lider tanımazlığını, ikili oynamasını, yüzüne gülüp niyetini açıkça ifade etmemesini ve Meral Akşener’in kendisini yok sayarak belediye başkanını dayatmasını nereye kadar sineye çekecek? Bu sorunun yanıtını öğrenmek için çok değil bir ay kaldı. Kılıçdaroğlu ya aday olmayacak ya da aday olup altılı masanın Akşener tarafını devirecek.