CHP değil ama SP’nin iddiaları, AK Parti’nin tabanını etkiler..
Kılıçdaroğlu’nun iddiaları AK Parti tabanında pek ciddiye alınmıyor.. “Tencere dibin kara” şeklinde karşılanıyor.. Yolsuzluk iddiaları üzerinde bir siyasi kampanya yürütülmesini doğru bulmuyorum.. Sandık görününce dosyaları alıp meydanlara çıkmanın bir anlamı yok.. O kadar sürede davanın sonuçlanması değil, dava açılması bile mümkün değil.. Yargılama sonuçlanana kadar sanığın masumiyeti karinesi burada kimseyi ilgilendirmiyor.. Seçimden sonra bu dosyaların çoğu unutulup gidecek..
Ben “yolsuzluk yok” demiyorum.. Var, hem de nasıl. O dosyalardakinden daha çok ve daha büyük boyutlarda da olabilir bu yolsuzluklar.. Tekrar söylüyorum, yolsuzluk dosyaları üzerinden bir seçim kampanyası yürütmenin doğru olmadığını belirtmek istiyorum tekrar..
Ya daha önce bunları masaya koymalıydınız, ya da seçimden sonra..
Bugün yolsuzluk dosyaları ile siyaset yapanlar, seçimden sonra bu işin peşini bırakırlarsa, o zaman maksatlarının yolsuzlukla mücadele değil, seçim malzemesi olarak toplumun duygularını galeyana getirmek olduğunu düşünmeye başlayacaktır insanlar..
Bir de açılan davaların sonucunu izleyin. Eğer gerçekten bir yolsuzluk olduğunu düşünüyorsanız, sadece siyasi olarak değil, hukuk dernekleri, tüketici dernekleri olarak da gidin işin üzerine..
Ve daha da önemlisi yarın sizden biri de aynı yanlışı yaparsa, onun da üzerine gitmelisiniz.. Yoksa inandırıcı olamazsınız. Çifte standartlı duruma düşersiniz.
Bana sorarsanız genel anlamda siyasiler bu konuda hiç de inandırıcı değil.. Hepsi böyledir demiyorum ama her yerde varlar ve pek azı temiz kalmayı başarabiliyorlar derim!
Bu iddiaların çoğunun, alelacele, biraz da öfkeli vatandaşların intikam hırsı ile hazırladığı dosyalar olmadığı ne malum?
Her dönemde yolsuzluk oldu, olmaya da devam edecek.. Az ya da çok, ama her zaman yolsuzluk vardı..
Kimi kendine alır, kimi çevresine aktarır, kimi partisine, kimi vakıfa, derneğe.. Bu işler böyle başlar ve sonra ray değiştirir..
Bu siyasi anlayış, bu mevzuat, bu bürokrasi olduğu sürece bu işler olmaya devam edecek.. Herkes birbirini suçlayacak..
Bana sorarsanız herkes haklı. Çünkü kimse çok da temiz değil.
Her iktidar kendi yandaş sermayesini üretiyor.. Yandaş media da kendiliğinden oluşuyor..
Birileri her zaman “güçlüden yana”dır. “İktidardan yana”dır..
“Mücahid”likten “müteahhit”liğe terfi böyle oluyor..
PÖ ve PS. Paradan önce ve paradan sonra..
Biz “Rüşvet alan da veren de mel’undur” diye başlayıp sonra yaptığı işe kılıf uyduranları az görmedik..
Bu konuda, daha doğrusu para, cinsellik, iktidar, silah konusunda kimseye güvenmeyeceksin. Kendi nefsine bile..
Onun için eskiler “Bizi bize bırakma Rabbim” diye boşuna dua etmemişler..
Şeffaf, denetlenebilir bir yapıya ihtiyacımız var..
Kimse bu konularda sesini yükselterek başkalarına hesap sormaya da kalkmasın, çünkü yarın kendi çevresinde birileri bu işlere bulaşır da, sonra sesini kısmak zorunda kalabilir..
Siyaset ve para birlikte konuşulmaya başladı mı, işler sarpa sarıyor..
Rüşvet, torpil ve bürokrasi bir araya gelince üçüncüleri şeytan oluyor..
Hep derim ya, “Bir hırsız bir bağdan bir salkım üzüm satarmış, rüşvet alan biri ise bir salkım üzüm uğruna bir bağı satarmış” diye..
İşi ehline vermek, sadece miting meydanlarında verilen bir söz haline geliyor..
Kılıçdaroğlu’nun namus şovu bana hiç de inandırıcı gelmiyor. Hele bu namus şovuna Doğan mediasının destek vermesi de “Şıracının şahidi bozacı” gibi geliyor bana..
Kılıçdaroğlu’nun sözleri CHP’ye oy getirmez ama belki ortadaki bazılarının AK Parti’ye gitmesini engeller o kadar.. O da “eli ayağı boş değil, tuttuğu iş değil” meydanlarda dolaşmış olur. Tabanına seslenmiş olur. “Dostlar alışverişte görür”, hepsi o kadar..
Bunu onlar da anlamış olmalılar ki, Bekaroğlu’nun eleştirileri hemen öne çıkmaya başladı..
Sokakta konuşulanlar söylenenden daha da fazla..
Tabii bunun yanında bir ihaleye girip kazanamayanlar, kazananlar aleyhine her zaman böyle şeyler söyler. İhaleyi alan sesini keser..
Bu işler hep böyledir.
Yeğeni, oğlu, damadı, eniştesi, bu işler hep böyledir..
Kaybedenler namuslu, kazananlar hep üçkağıtçıdır.. Hele hep kazanmaya alışmış biri kaybederse, daha da namuslu olur.. İşin nasıl yapıldığını bildiği için en belgeli suçlamalar onlardan gelir..
Hani derler ya, kedi kendi yavrusunu yemeye karar verdiğinde onu fareye benzetirmiş.. Siyasiler de bir şeyi yemeye karar verdiklerinde, içine din, vatan, vicdan, memleket aşk, gariban babalığı, ne kadar sos varsa dökerler.. Selam ve dua ile..
VAKİT