Bu adam, mayınlı tarlada top oynamayı seviyor.. Her bağa-bahçeye destursuz dalıyor. Sanırım asıl derdi gündemi bulandırmak, dikkatleri başka yere çekmek..
Büyükanıt meselesi de bunlardan biri.
Madem öyle, buyurun bendeki bilgiler de böyle.
Birileri Kılıçdaroğlu’na şunu söylemeli: Bu işleri böyle kurcalamaya devam edersen elinde patlar, sonra da siyaseten berhava olursunuz. Sonuçta, çekirge bir sıçrar, iki sıçrar ve..
Bu iş “Ergenekon’un avukatlığına soyunmaya benzemez”.
28 Şubat öncesi yaşananlara, 28 Şubat’a geri dönmeyeceğim. Ama kısaca Refah-Yol hükümeti döneminde bu derin yapının siyaset tasfiyesi düşünülüyordu.. Ama darbeciler kükrediler ve önce Susurluk yaşandı ve ardından 28 Şubat oldu. Erbakan, darbecilerin üzerine gidemedi.. Ara rejim hükümeti ANASOL-M, 28 Şubat’ın ürünü olarak çıktı ortaya. Ama bu defa da bu hükümet darbecilerin beklentilerine tam cevap vermedi, hukuk, ekonomi ve siyasette, bürokrasi de beklenen tasfiyeyi yapamadı. Bu konuda mesela Seyfi Oktay, Moğultay gibi isimler daha başarılı idi. Fişlenen isimler ordudan atılırken, bürokraside aynı şekilde bir tasfiye gerçekleşmedi..
Erbakan’ın ordunun içindeki kontrol dışına çıkan derin yapıyı tasfiyedeki yetersizliği üzerine yeni bir iktidar alternatifi ortaya çıktı.. AK Parti.. Güçlü ve tek başına.. AK Partililerden yapması beklenen kendi geçmişine ve karısının başörtüsüne sahip çıkma kararlılık ve cesareti idi. Tabii bununla birlikte, bu kadroların tasfiyesi ve demokratik bir hukuk düzeni kurulması..
AK Parti zaten bu misyona aday olarak ortaya çıkan bir parti idi.. Erdoğan “Kasımpaşalı, riskli, dinî temelde ani ve güçlü refleksleri olan” bir isimdi. Gül “daha munis, dil bilen, diplomatik tecrübeye sahip, Kayserili” bir politikacı..
En azından kuruluş dönemi ve gelişmeleri görmek açısından Gül’ün işin başında olması önemli idi. Hem ABD’nin Irak’a ve Afganistan’a müdahalesinin gündemde olduğu bir zamanda “Radikal” biri değil, “Munis” biri daha iyi olacaktı..
Zaten Erdoğan’ın siyaset yasağı vardı..
İlk önce Gül’e servis edildi, Özden Örnek raporu. Operasyonu başlatmak için bir darbe planının deşifre edilmesinin yeterli olacağı düşünülmüş olmalı idi.. Gül, tam da ABD’nin Irak’a girmeye başladığı, Türk ordusunun Irak’a çağırıldığı bir zamanda, bir yandan da tezkere konusu gündemde iken, darbecilerden yola çıkarak derin devleti tasfiye için orduya karşı siyaseti harekat için düğmeye basmadı..
Şunu da söyleyeyim, bizim “Tezkereye hayır” kampanyasında ordu, el altından destek de verdi. Çünki ordu Irak’a girmek istemiyordu.. Ordu Irak’a girerse, merkezde bir zaafiyet olabilir, bazı istenmeyen durumlarla karşılaşılabilir, hatta infazlar gerçekleştirilebilirdi..
Zaten Gül’ün, tezkere konusunda parti içinde kabul yönünde etkili bir çaba göstermemesi sonucu ABD, Gül’ü defterden sildi.. Gül’ün Cumhurbaşkanlığı konusundaki direnci, bir yönü ile buradan, diğer yönü ile asker Özden Örnek raporunun Gül’ün masasında olduğunu bildiği için, ‘Kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle’ kabilinden ve kendinden sonra gelecek olanın gözünün kirişini kırmak adına sergileniyordu..
Gül siyaseten tasfiye edilmeli idi. Zaten Erdoğan’ın gelmesi hukuken mümkün değildi.. Gül’ü buna rağmen Çankaya’ya taşıyan süreç, hatırlarsanız Arınç’ın restidir. Yoksa askerlerin defterinde “Baykal”ın Çankaya’ya taşınması vardı. Olmadı “Albullatif Şener” formülü masadaydı... Hatta Baykal, Cumhurbaşkanı olsaydı, halkın desteğini almak için başörtüsü ve İmam Hatip meselesini çözmesi konusu bile gündeme geldi..
Alın bir iddia daha. Aslında asker tasfiye yerine, daha küçük ve rafine bir derin yapıya zaman içinde dönmeyi ve sorunlu kişileri kendi içinde hallederek, askerin yeniden itibar kazanması için demokratikleşmenin lokomotifi olması için bir plan bile gündeme geldi. Bu plan Başbuğ’un planı idi ama başarılamadı. Aslında temelde bir değişiklik olmayacak, derin güçler arasında bir mutabakat olacak, yumuşak bir geçiş sağlanacak bazı tavizler verilecek ama esas yapı korunacaktı. Artık bu da mümkün değil.
Ama ne oldu ise oldu, bir mutabakat sonucu, Erdoğan’ın önündeki yasal engel kaldırıldı ve Erdoğan önce Meclis’e girdi, sonra da Başbakan oldu..
Erdoğan’ın önüne de kondu, Özden Örnek raporu.. Erdoğan da bir işlem yapmadı ve zaten bu işin muhtevasını biliyordu.. Ne zaman ki tartışmalı MGK toplantısında Büyükanıt, Erdoğan’ın önüne irtica raporu ve AK Partili belediyeler, milletvekillerinin durumları ile ilgili bir dosya koydu, işte o zaman Erdoğan da dosyayı incelemek için alıp daha sonra Dolmabahçe’ye davet ettiği Büyükanıt’ın önüne Özden Örnek raporunu koydu..
Büyükanıt’ın Erdoğan’ın önüne koyduğu dosyada ne olduğunu görmek isteyenler, Balyoz iddianamesindeki AK Parti ile ilgili belgelere bir göz atsınlar..
Darbeciler Büyükanıt’tan kararlı ve sert bir duruş bekliyordu. Ama Erdoğan’ın resti karşısında geri adım attı.. Aslında daha sonra ortaya çıkan Danıştay suikastı filan, birilerinin harekete geçmek için bir emrivakisinden başka bir şey değildi. Ama tutturamadılar, deşifre oldular.. Halkı sokağa çekme işi tutmadı. Dernek Kürt Ergenekonu da deşifre olmaya başladı..
Aslında AK Parti, Örnek raporunun üzerine gitmek istemiyordu. Bu zor bir hadise idi. Adana Cumhuriyet Savcısı Kayasu ve Şemdinli vakasında Savcı Ferhat Sarıkaya’nın başına gelenler, bunun açık bir örneği. HSYK bu süreçte tam bir kurşun asker gibi hareket etti..
Bu şartlarda Büyükanıt da AK Parti’nin ve Erdoğan’ın üzerine gidemedi.. Ama derin devlet Büyükanıt’ı affetmedi.. Kendinden bekleneni yapmadığı için Büyükanıt’ı cezalandırma yoluna gittiler.. Ailesi ile ilgili belgeleri basına servis ettiler.. Aynı şekilde “İyi çocuklar” meselesini gündemde tuttular.. Büyükanıt’ı harekete geçmeye mecbur bırakmak içinde daha önce bir plan tatbikatı sebebi ile hazırlanan muhtırayı, yeniden gözden geçirip geceyarısı Genelkurmay’ın internet sitesinden yayınladılar.. Bunun adı da “e- muhtıra” oldu..
Benim anladığım kadarı ile Dolmabahçe’de bu konu da konuşuldu. Atatürk’ün vasiyetinin konuşulduğunu söyler kimisi, başka iddialar da var..
Sonuçta derin devlet yapılanmasının üzerine yine gidilmemiş oldu..
Süreci hatırlayalım.. Bu konunun yargıya intikali için Rapor Alper Görmüş tarafından Nokta dergisinde yayınlandı.. Rapor hakkında askerlere değil, raporu açıklayan gazeteciye dava açıldı.. Dosya ortada kaldı ve kimse kabul etmek istemedi. Nokta dergisi günlerce arandı ve arkasından kapandı..
Ancak Şemdinli’deki patlama ve ardından Ümraniye’deki el bombaları ele geçince, dava açılabildi.. O günden bugüne Özden Örnek davası daha yeni görülmeye başladı..
Aslında istenen şuydu, ABD’nin örgütlediği (İçinde, NATO, İngiltere ve İsrail’in de olduğu) derin devlet yapılanmasında kontrol dışına çıkan unsurların tasfiyesi gerekiyor. Daha rafine bir örgütlenmeye ihtiyaç duyuluyor. Ayrıca asker, sol alevi, Kemalist unsurlar seyreltilerek, dindar, Sünni kesimden yeni isimlerin, liberal demokrat, STK’lardan gelen yeni isimlerin sisteme dahil edilmesi gerekiyor. Eski kadrolar buna direniyor.. ABD daha küçük ve etkin bir yapı istiyor.. Sonuçta bu konuda bir uzlaşma sağlanamadı.. Derin devlet içinde bir iç hesaplaşma yaşanıyor aslında.. Bu arada İsrail tasfiye edilmek istenen kadroları yanına alarak iktidara karşı baskı kurmaya çalışıyor.
Mutlak bir tasfiye yok. Operasyon, örgüt gibi dış kaynaklı.. Bunu görelim.. Tasfiye edilen kanat uzlaşsaydı, bu tasfiye daha sessiz bir şekilde olabilirdi. Hatta birileri, silahlarını bırakıp resmi-sivil bir kadrodan emekli olabilirdi. Ama vuruşmayı seçtiler. Çünki Media, Mafia, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi ve STK içindeki bu unsurlar, önemli silah gücüne, maddi kaynağa sahipler, arkalarında cinayetler bırakmışlar.. Uyuşturucu işine bulaşmışlar. Farklı ülkelerin istihbaratları ile ortaklığa girmişler. Onlar bunu isteseler bile, başarılması kolay olmayan bir durum söz konusu..
Sonunda iş bu bu noktaya geldi ve artık geri dönüşü de yok..
Şimdi onbinlerce tutukluya hazır olmak gerek. Çünki Balyoz’da ele geçen belgelerde, darbe yapılması halinde, kendileri ile görüşülen, işbirliği yapılan ve yeni yapılandırmada görev verilecek, darbecilere yardım ve yataklık eden onbinlerce isimden oluşan isimler var..
Kılıçdaroğlu açıklamadan tatmin olur mu acaba.. Tatmin olmadı ise kurcalamaya devam etsin.. Haydi birkaç adım daha at Kılıçdaroğlu.. Haydi at da kapalı kapılar aralansın ve karanlık odada neler döndüğünü görelim. Hani belki, biri çıkar bildiğini söyler ve biz de orada ne dolaplar döndüğünü öğreniriz.. Selam ve dua ile..
VAKİT