Geçtiğimiz Temmuz ayında, Diyarbakır’da düzenlediğimiz Kürt Sorunu Forumunda, Müslümanların konuyla ilişkileri bağlamında iki önemli zaaf rahatsız edici boyutta göze batıyordu. Bunlardan birisi Müslümanlar arası istişare eksikliği, diğeri de kullanılan dildeki sekülerleşme eğilimi idi.
İstişare eksikliği; ortak strateji yokluğunun, söylem ve düşünce düzeyinde savrulmanın, ortak tavır ve yöntem zaafının da temel nedeni. Daha sağlıklı sonuçlara ulaşmanın, anlayış ve tahammülün, ortak bir söylem kurabilmenin yolu, istişareden geçiyor. Müslümanların temel sorunlarını tartışmaları için, vahdetin gerçekleşmesini beklemeye gerek olmadığı izahtan varestedir. Kur’an’da da mü’minlerin işlerini şura ile yapmaları gerektiğinin altı çiziliyor. İstişaredeki zaaf, maalesef Müslümanların Kürt sorununa yaklaşımdaki zaaflarını derinleştiriyor.
Diğer önemli bir sorun da, söylem düzeyinde kendini gösteren dil problemi. Kürt sorununun sekülerleştirici bir etkisi hep olagelmiştir. Bunun temel nedeni Müslümanların kendi kimliklerini şahitliklerinde baskın hale getiremeyişleridir. Bu sekülerleşmenin ilk tezahür ettiği alan, dil ve söylemdir. Böylece liberal insan hakları söylemi, liberal milliyetçi söylem ve bunlara ait kavramlar bu dil ve söyleme hâkim oluyor ve liberalizmden milliyetçiliğe geniş bir yelpazede dilde sekülerleşme yaşanıyor.
Bunun tarihsel nedenlerinden biri, 90’lardan beri derdimizi liberallere söyletmemiz. Her işimizde yanımıza mutlaka liberallerden, soldan, burjuvadan birilerini katma gayretkeşliği de cabası.
İlkesiz ilişkiler zamanla İslami dili kullanmaktan çekinen/kaçınan, hâkim dili kullanmayı refere edilebilmenin gereği sayan bir eğilim ortaya çıkardı. Bu da İslami söylemin daha kendini bile gerçekleştiremeden sahadan çekilmesine yol açtı. Söylemine bakıldığında Müslümanların yaptığı belli olmayan bir tarzın benimsenmesi; hem Müslümanların Kürt sorunuyla ilgilenmediği şeklindeki eleştirileri zımnen besliyor, hem de hitap ettiğimiz toplumsal zemine yabancılaşmaya neden oluyor.
Öte yandan Müslümanlar, daha ayakları yere basan bir dil ve söylem geliştirememişken, Kürdistan’da seküler temelde bir reorganizasyon süreci yaşanıyor. Aktörleri bu topraklara yabancı fikirlerin taşıyıcıları olan bu yeniden inşa sürecini Müslümanların hem görebilmesi hem de tartışarak bir tavır geliştirebilmesi gerekiyor. Ancak görsek bile seküler temelli reorganizasyon sürecine, bahsettiğimiz söylem ve yöntem zaafları ile örgütsel dağınıklıkla müdahil olmamız, değişim denkleminde yer almamız şu an itibariyle mümkün değil.
Kürt sorunu çalıştayı, bu vasatın doğurduğu bir ihtiyaç olarak ve bu sorunların öncelikli olarak ele alınacağı bir istişare zemini oluşturmak amacıyla gerçekleştirildi. Şayet ortak bir kaygı etrafında, ortak bir irade belirebilirse; hem sağlıklı bir istişari zeminin ilk adımı atılmış olacak hem de sözünü ettiğimiz zaaflarımıza çareler aranabilecekti.
Şurası bir gerçek ki Kürdistan’da güçlü bir İslami potansiyel var. Bu potansiyel, örgütsel bir dağınıklık yaşadığından dinamizme dönüşemiyor. Bu gerçeklik bize gerçekleştirilebilecek bir istişari zemin üzerinden İslami potansiyeli, hem Kürt sorunu konusunda hem de Müslümanları ilgilendiren diğer alanlarda dinamik hale getirebilme ufku kazandırıyor. Kürdistan açısından önemli bir ufuk: İslami dinamizmi Kürt sorunu konusunda harekete geçirmek.
Çalıştay veya daha doğru bir tanımlama ile istişare toplantısı bu açıdan bir “besmele” hükmünde gerçekleştirildi; mütevazı bir besmele.
Toplantıda başlangıç olarak kaygılarda ortaklaşma ve çözüm iradesinde birleşme konusunda mesafe alındı denebilir. Bu hedefleri gözeten ve oldukça anlamlı bir isim taşıyan Kardeşlik İçin Adalet Platformunun (KİAP) kurulması bunun ilk somut göstergesi.
Platformun birçok benzeri gibi akamete uğramaması için, ciddi bir yol haritası ve kararlı bir çalışma grubuna ihtiyacı var. Bu şekilde bölge denkleminde önemli bir yer edinebilme ihtimali taşıyacaktır. Buna inanmak için nedenlerimiz yok değil. Kısaca şunları söyleyebiliriz:
- Müslümanlar artık eskiye göre daha güçlü, daha örgütlü ve tabanlarını harekete geçirme kabiliyetine daha fazla sahip.
- Yine Müslümanlar lokal da olsa eskiye oranla birbirleriyle daha fazla irtibatlılar. Ayrıca iletişim kanallarına da daha fazla hâkimler. Topluma açılabilecek internet sitesi, dergi, gazete, radyo ve televizyon gibi araçları var.
- Son yıllarda sosyal sorunlar karşısında daha fazla duyarlılar, yer yer bu konularda önemli çalışmalar da yapıyorlar.
- Bu güne dek çeşitli lokal inisiyatif, platform, girişim gibi çatılar kurarak bu alanı tecrübe ettiler. Bu inisiyatifler, genellikle konu bazlı birliktelikler olduğundan genel anlamda nitelikli istişari bir zemine dönüşemedi; ancak bunun dahi tecrübe edilmiş olması önemlidir.
- En önemlisi, çalıştayda “İslami kimlikli bir sosyal şahitlik” konusunda genel bir mutabakat ortaya çıkması, sözünü ettiğimiz dil ve söylem sorununu aşma konusunda bir irade gerçekleşti.
- Son olarak da Kürdistanlı Müslümanlar özeleştiri temelli bir yakınmayı bırakıp harekete geçme konusunda bir kararlılık rotasına girdiler.
Kuşkusuz İslami kesim bu olumlu tablo yanında çeşitli zaafları da bünyesinde barındırıyor. Ancak bu zaaflar sözünü ettiğimiz inancı zedeleyecek türden değil, bilakis bu yapılanmayla beraber bu zaaflar da ortadan kalkacaktır.
Türkiye’de son yıllarda çözüm çalışmalarına ilk kez PKK ve devlet dışından bu denli güçlü bir sivil katılım görülüyor. Umut verici bu gelişmenin Kürdistan toplumsal yapısının reorganizasyonunda nasıl izler bırakacağı önemli bir konu. Sonuçta bu katkıların arkasında, ideolojik bir dayanak olduğu görmezden gelinemez. Bu nedenle KİAP, bu sivil katkıya İslami kesimin özgün katılımını bu gerçeği dikkate alarak sağlayacaktır/sağlamalıdır. KİAP aynı zamanda Kürt sorununun diğer tüm muhataplarıyla da belirli bir usul çerçevesinde diyalog geliştirebilir, hatta bunun bizatihi zemini olabilir. Ancak bunu; İslami kimlikli bir yapı olma niteliğini kaybettirecek şekilde, içine İslam’ı referans almayan kurumları katarak yapmamalıdır. İlkeli bir diyalog KİAP’ın da diğer tüm kurumlarımızın da ortak çerçevesi olmak durumundadır.
Bu tarz platformlarda, sistem içi çözüm alternatiflerimizin “özgün” olması kaygısını aşmamız gerekir. Bu kaygı çoğu kez hiçbir şey yapmamaya ve sunulan önerileri de küçümsemeye; dolayısıyla ya tavırsızlığa ya da başkalarına eklemlenmeye yol açıyor. Gök kubbenin altında bu konuda söylenmemiş söz kalmamıştır. Beşeri tecrübeler bellidir ve önemlidir. Bunlardan İslam’a uygun olanları İslami söylem ve ölçüyle dile getirmekte beis olmadığı gibi, bilakis bunu yapmak gereklidir. Bunu yaparken İslam’ın sistem dışı özgün yaklaşımları da ortaya konmalıdır. Nitekim İslam’ın sistem dışı önerileri, genel bütünden koparılarak uygulanamamaktadır. Bu tarz öneriler sistem dışıdır ve ancak İslam yönetime hâkim kılındığında faydalı ve anlamlı olur. Bu nedenle sistemiçi-sistemdışı ayrımı yapmak gereklidir.
Diğer yandan, bu tarz çalışmaların kalıcı ve etkili olabilmesi doğru temeller ve sahici bir fıkıh üzerine kurulmaları durumunda ancak geçerli olacaktır. Nitekim daha önce kurulan lokal birliktelikler çeşitli nedenlerle ama daha temelde bu iki husustaki zaaflardan kaynaklanan sebeplerle dağıldı ya da atıl duruma düştüler.
Öncelikle bu yapıların sürekliliği için, mutlaka bir anlayış birlikteliğinin sağlanması gerekmektedir. Hakeza birlikte iş yapma kültürü oluşturulmalı, buna dair bir fıkıh kurulmalıdır. İstişare ortamları, platform toplantıları dışında da diyaloglarla, yardımlaşmalarla devam etmeli, yapısal çıkarların bu yapılar üzerinden kollanmasına müsaade edilmemelidir.
İslam’ın muhteşem “adalet” anlayışını yansıtması gereken İslami dinamizmin sürecin dışında kalmasının ağır faturasını, Kürdistan toplumu her türlü ödüyor. Sekülerleşme de bu faturanın bir parçası.
Toplumların değişimi ve yönlendirilmesi anlamında kılavuz olarak belirlenen “söylemlerin” vahiyden beslenmesi durumunda; Kürt sorununun çözümü ile birlikte, kuşatıcı bir söylemi besleyen vahiy, sosyal yapıyı da adalet temelli bir dinamik mücadele sahasına sürükler. Neticede uzun vadede sorunların çözümü için, KiAP’ın toplumsal yapıda cereyan eden yozlaşmaya da teşhis koyması ve tedavi önermesi gerekir.
İslami kesim, adalet, kardeşlik, ümmet gibi İslami söylemin vahiyden aldığı diriltici gücünü kullanarak, Kürdistan halkının özgürlük ve adalet arayışına destek vermelidir. Sistemin, PKK’nin ve muhafazakârlığın içini boşalttığı kardeşlik, ümmet ve adalet gibi İslami kavramlarımızı ihya etmeliyiz. Eğer bu kavramlarımızı istismardan korumak istiyorsak, bu kavramların şahitliğini hakkıyla yapmalıyız. İslam’ın ve Müslümanların Kürdistan’daki geleceği, ancak Kürt sorununa İslami kimlikli bir yönelim ve şahitlikle mümkün olacaktır.
Tüm bu yönleriyle Kürt Sorunu Çalıştayında kurulan KİAP’ın hayırlara vesile olacağını umut ediyorum.