Dünyada yeni bir merhalenin başladığı, bölgesel güçlerin öne çıktığı, özellikle de Asya’daki güç merkezlerinin etkilerini artırdığı şu dönemde Türkiye ile Hindistan’ın birbirini yeniden keşfetmesi ve işbirliği alanlarını genişletmek için faaliyetler başlatmaları önemli bir gelişmedir.
Bu atak, yeni merhalede ilişkilerin yardımlaşma ve işbirliği temeli üzerine oturtulması açısından da önem taşımaktadır. Fakat böyle bir atak muhatabımızın işgal ve zulüm temelli tahakkümlerini, bu tahakkümlerden kaynaklanan haksız uygulamalarını görmezden gelmemizi de gerektirmez.
Hindistan’ın Keşmir üzerindeki hâkimiyetinin işgal olduğunu dolaylı bir şekilde, konuyla ilgili BM kararları da tescil etmektedir. Çünkü BM kararları bu bölgedeki siyasî hâkimiyetin seçiminin bölge halkına verilmesini ve referandum yapılmasını istediği halde şu ana kadar bu kararların gereği yerine getirilmedi. Hindistan bu kararların gereğinin yerine getirilmesi durumunda bölge halkının kendi hâkimiyetini kabul etmeyeceğini bildiği için şiddet ve zora başvurarak bunu sürdürmektedir. Dolayısıyla Keşmir bölgesi üzerindeki Hindistan siyasî hâkimiyeti meşru bir yönetim değil gayrimeşru bir işgaldir.
Bu yönüyle Doğu Türkistan, Çeçenistan ve Filistin’deki işgal ne ise Keşmir’deki işgal de odur. Yani reddedilmesi gereken bir gayrimeşru işgaldir. İnsanî açıdan da söz konusu işgal bölgelerindeki zulüm ve haksızlığı reddettiğimiz kadar Keşmir’deki zulüm ve haksızlıkları da reddetmemiz; Hindistan yönetiminin bu bölgedeki tahakkümünü sürdürebilmek için başvurduğu resmî şiddet uygulamalarına karşı çıkmamız gerekir. Filistin davasının önceliği işgal edilen mekânların şer’î konumu, tevhit mücadelesindeki yeri, önemli kutsal mabetlerden birini bağrında barındırması ve oradaki işgale karşı sürdürülen mücadelenin stratejik önemi ile ilgilidir.
Keşmir’deki resmî şiddetin çıtasının, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Hindistan ziyaretinden kısa bir süre önce yükselişe geçmesi düşündürücüdür. Bölgedeki son olayların ateşini, Keşmir bölgesinde 16 yaşında Zahid adında bir çocuğa Cuma namazı çıkışında Hint askerleri tarafından saldırılması ve bu çocuğun öldürülmesi olayı oldu. Gelişmeler, saldırının rasgele değil planlı bir şekilde gerçekleştirildiğini gösteriyordu. Bölge halkı cinayete tepki göstererek sokaklara döküldü. Bunun üzerine Hindistan yönetimi bölgeye askerî güç takviyesi yaparak olayları kontrol altına almak amacıyla bazı yerlerde sokağa çıkma yasağı ilan etti. Bu arada tepki için sokaklara dökülen kalabalıklara da işgalci askerler tarafından saldırılar düzenlendi. Silahlı saldırılar yüzünden hayatlarını kaybedenler ve yaralananlar oldu.
Olayların kıvılcımını çakan saldırı planlı olsa da bu olayın Abdullah Gül’ün Hindistan ziyaretinin hemen öncesine denk gelmesi tesadüfî olabilir. Fakat bu kötü bir tesadüf ve Abdullah Gül açısından büyük şanssızlıktır. Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz yılın ortalarında da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Çin’le diplomatik ilişkileri ve ekonomik işbirliğini geliştirmek amacıyla bu ülkeye bir ziyaret düzenlemesinin hemen ardından Doğu Türkistan’da Türk işçilere fabrikada saldırı düzenlenmesiyle patlak veren önemli olaylar yaşanmıştı.
Gerek Doğu Türkistan’da ve gerekse Keşmir’de yaşanan olaylar bize önemli bir hususu hatırlatmaktadır: Siyasi ve ekonomik çıkarlar, mazlum halkları ve onların meşru haklarını görmezden gelmemize gerekçe oluşturamaz. Hindistan’ı yeniden keşfettiğimiz kadar Keşmir’i de yeniden keşfetmek ve oradaki mazlum insanların yaşadığı gerçeklerle tanışmak zorundayız.
Bu vesileyle Saadet Partisi’nin Keşmir’de yaşanan son hadiselere dikkat çekmek ve Hindistan rejiminin bölgede resmî terörü artırmasına karşı gösterdiği tepkiyi dile getirmek amacıyla yayınladığı “Keşmir Deklarasyonu” başlıklı açıklamasını ve meseleyle ilgili bilgilendirme konferansları düzenlemesini takdirle karşıladığımızı da ifade etmek istiyorum. Unutmamak gerekir ki hiçbir menfaat ilişkisi Keşmir’de devam eden zulmü perde arkasında bırakmaya, görmezden gelmeye gerekçe teşkil edemez.
Not: Gündemdeki önceliğine binaen bugün Keşmir konusu üzerinde durmayı tercih ettim. Fakat bugünlerde dikkatten kaçmaması gereken önemli bir gelişme de Siyonist işgal devletinin eli kanlı Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman’ın Azerbaycan’a yaptığı ziyarettir. Müslüman Azerbaycan halkının şiddetle karşı çıktığı ve ülkeleri açısından bir utanç olarak gördüğü bu ziyaretle ilgili olarak bazı Azerbaycan haber sitelerine açıklama yaptım (Bkz. islam-azeri.az ve Deyerler.org). İnşallah gazetemizde de müteakip yazımızda bu konu üzerinde duracağım.
VAKİT