Analiz: Hayati Ünlü / AA
Yeni Vatandaşlık Yasası Hindistan'ın Geleceğini Tehlikeye Atıyor
Hindistan’da vatandaşların önemli bir bölümü Modi yönetiminin getirdiği Yeni Vatandaşlık Yasası’na karşı son iki haftadır sokaklarda. Komşu ülkelerden zulüm gördüğü için gelen azınlıklara Hindistan vatandaşlığı vermeyi düzenleyen Vatandaşlık Yasası Değişikliği, Müslümanları kapsam dışında tutarak onların saf dışı edilmesinin bir yolu olarak görülüyor. Vatandaşlığa dini kriterler ekleyen değişikliğin ardından gündeme getirilmesi planlanan ve Müslümanları soylarının Hindistan’a dayandığını kanıtlamaya zorlayacak olan Ulusal Vatandaşlık Kaydı meselesinin ülkede milyonlarca Müslüman’ı “vatansız” statüsüne düşüreceğinin görülmesiyle, ülkenin 10 eyaletinde büyük bir protesto dalgası başlatıldı.
Önce Kuzey Doğu Hindistan’dan başlayan hareket, ardından Delhi’den Uttar Pradeş’e Maharaştra’dan Kerala ve Tami Nadu’ya kadar ülkenin birçok yerine yayıldı. Başbakan Modi’nin Carkand seçim mitinginde “protestocuların kıyafetlerinden tanınabileceğini” söyleyerek Müslümanları açık hedef göstermesinin ardından, protestoların karakter değiştirdiği ve farklı bir boyut kazandığı söylenebilir. Öyle ki artık Modi’ye tepki olarak, Müslüman olmayan her kimlikten insan protestolara katılmaya başladı. Mesele Müslümanların kimlik meselesi olmaktan çıktı ve Hindistan’ın geleceği meselesi haline geldi.
Gelinen noktada Modi’nin geri adım atmasına rağmen protestolar bir taraftan devam ederken, diğer taraftan da protestoların ülkede ne anlama geldiği tartışılmaya devam ediyor. Peki, kimdi bu sokağa çıkan insanlar ve hedefleri neydi? Hindutva gündeminin Keşmir ayağında karşılaşılan zulümlere Hindistan toplumundan ses çıkmamışken, şimdi neden bir sosyal hareket ortaya çıkıyordu? Bu hareketler bundan sonraki Hindistan siyaseti için neler doğuracaktı?
Bu yazıda Hindistan protestoları “moral ekonomi” kavramı üzerinden değerlendirilmeye çalışılacak. E. P. Thompson ve J. C. Scott gibi isimler tarafından literatürde tartışılan moral ekonomi, genel toplumsal konsensüsü yansıtan ve meşruluğunu geleneğe dayalı eski düzenden alınmaya çalışılan Hindistan’daki son protesto dalgasını anlama noktasında en açıklayıcı kavramlardan birine karşılık gelebilir. Hindistan toplumunu her geçen gün biraz daha parçalayan Hindutva değerlerine karşı, Gandici fikirler gibi geleneksel değerlere atfedilerek yükseltilmeye çalışılan yeni siyaset, yeni davranış kalıplarını belirlerken, belki de çağdaş moral ekonomik davranış tartışmalarını açabilecektir.
Keşmir krizinden Vatandaşlık Yasası’na
Aslına bakılırsa, Modi’nin partisi BJP’nin hiçbir zaman saklamadığı, Hindu milliyetçiliği Hindutva’dan ilham alan belli gündemleri vardı. 2019 genel seçimlerinde yeniden iktidara gelirken, başta Keşmir’in statüsünün değiştirilmesi olmak üzere, bugün gündemde olan Vatandaşlık Yasası Değişikliği’ne kadar pek çok değişikliği vaat etmişlerdi. Ağustos ayında Keşmir’in statüsünü ilgilendiren anayasanın 370. maddesini değiştirmişler ve Keşmir’in özerkliğini elinden alarak arzu ettikleri demografik değişimin ilk adımını atmışlardı. Keşmir’de bugün gelinen noktada sert güvenlik tedbirleri devam etmekte ve Hindular maddi destekle bölgeye yerleştirilmek istenmektedir.
Keşmir’den sonra Hindutva gündeminde yer alan madde ise Ulusal Vatandaşlık Kaydı meselesiydi. Assam’da pilot bir uygulamayla işleme konulan vatandaşlık kayıtlarının güncellenmesi, 1,9 milyon insanı aniden vatansız bırakıyordu. Bangladeş’ten bölgeye göç eden Müslümanları hedefleyen düzenlemede istenilen hedefe ulaşılamamıştı, çünkü vatansız kalan nüfusun çoğunluğunu Hindular oluşturuyordu. Hindistan’ın (Modi’den sonra gelen) iki numarası İçişleri Bakanı Amit Şah’ın Hinduların vatandaşlığını garanti eden açıklamalarına rağmen, konu BJP’nin diğer gündemi olan Hindistan genelinde bir Ulusal Vatandaşlık Kaydı beklentilerini arttırmıştı. Ülke genelinde soyu Hindistan’da bulunmayan herkesi vatansız ilan etmeyi hedefleyen bu düzenleme de şu an gündemde olan Vatandaşlık Yasası Değişikliği ile gündeme gelmiş oldu.
Vatandaşlık Yasası Değişikliği Pakistan, Afganistan ve Bangladeş gibi ülkelerde inancından dolayı zulme uğrayan Hindu, Hıristiyan, Sih, Caynist, Zerdüşt ve Budistlere Hindistan vatandaşlığını vaat ediyordu ve Müslümanlar kapsam dışı bırakılmıştı. Gerilimi artıran tartışma ise söz konusu değişiklikle ülke genelinde uygulamaya konulacak bir Pan-Hindistan Vatandaşlık Kaydı uygulamasının birbiriyle bağlantılı olduğuydu. BJP’li yetkililer bunu her fırsatta tüm platformlarda dile getiriyordu. Buna tepki olarak Müslümanlar önce ülkenin Kuzeydoğu bölgesinde sokağa döküldüler, ardından da eylemler Delhi ve Aligarh’daki üniversitelere yayıldı. Gençlerin mobilize oluşlarından sonra ise protestolar ülkenin 10 farklı eyaletinde milyonlarca insanın desteğiyle kitlesel bir boyuta ulaştı.
Müslümanların kimlik mücadeleleri
Protestolar ilk etapta tamamen Müslümanların demokratik sivil mücadelelerini ifade etti. Aslına bakılırsa Müslümanların ötekileştirilmesi, saldırıya uğrama korkusu ve bunun sonucunda ortaya çıkan politik senaryo yeni bir fenomen değildi. Özellikle dar bölge seçim sisteminden dolayı, ülke genelinde büyük bir temsil sorunu yaşıyorlardı. Bu temsil sorununa liderlik boşluğu, ortak gündem eksikliği, ekonomik baskı ve Hindu milliyetçilerinin ötekileştirme siyaseti de eklenince iyice köşeye sıkışmışlardı. Ulusal Vatandaşlık Kaydı uygulamasıyla “vatansız” kalma tehdidi, Müslümanlara uzun süredir sahip olamadıkları “ortak gündem” fırsatını sunarak tetikleyici bir rol oynadı; Müslümanların Modi yönetimine karşı canlanarak net bir kimlik duruşu sergilemelerini sağladı. Assam’ın merkezde olduğu Kuzeydoğu Hindistan’da ilk olarak sokağa çıkıp tepkilerini şiddetsiz bir şekilde dile getirdiler. Ardından tüm ülke çapında geniş bir kitlesel destek bulabildiler. Fakat burada akıllarda soru işaret doğuran şey, aynı desteğin bugüne kadar neden Keşmir meselesinde verilmediğiydi.
Keşmir’de verilmeyen desteğin Vatandaşlık Yasası Değişikliği tartışmalarında verilmesinin birkaç nedeni sayılabilir. Her şeyden önce Keşmir değişiklikleri çok hızlı gerçekleşmiş, çok az kişi harekete geçebilmiş ve hükümet hâkim söylemi belirleyebilmişti. Ancak daha da önemlisi, Hindistan siyasetinin gerçek eşitsiz ve anti-demokratik karakterini yansıtan boyutuyla ilgiliydi: Keşmir’in Müslüman çoğunlukta olması ve Pakistan’ın komşusu olması. Bu durum Keşmirlilerin Pakistan destekli bir toplum olarak sosyal açıdan dışlanması sonucunu doğurmuştu. Bu sosyal mühendisliğin bir neticesi olarak, Keşmir meselesine sahip çıkmak ve desteklemek politikası Hindistan genelinde epey zayıf kalmıştı. Son olarak, Vatandaşlık Yasası Hindistan siyasetinin gerçek kırılgan fay hatlarına dokunmuştu. Çünkü sadece Müslümanlar değil, ülkenin sosyal düzeninin en önemli unsuru olan kast sisteminin mağdurları Dalitler (Paryalar) de şiddete maruz kalıyorlardı. Assam’da vatansız kalan 1,9 milyon insanın çoğunluğunu, Hindu bile olsalar kast sisteminin dışında kalan Dalitlerin teşkil ettiği ortaya çıkmıştı. Bu durum, bu düzenlemenin bir manada karanlık yüzünü ortaya koyuyordu.
Sıradan insanın yükselişi
Protestoların ilk haftasının hikâyesi sokak eylemleriyken, ikinci haftanın gündemi daha çok polis şiddetine kaydı. Söz konusu şiddet ise farklı kimlikten insanların gösterilere dahil oluşunun ilk nedenini teşkil etti. Polis şiddetine ek olarak, Modi’nin Müslüman kimliğini açık hedef haline getirmesi, farklı kimliklerden insanların Müslümanlara destek vermesinin önünü açtı. Artık sorun “Müslümanların ülkedeki geleceği” sorununu aşmış, Hindistan’ın varlık sebebi olan “farklı kimlikleri bir arada tutan Hindistan” fikrinin geleceği sorunuydu. Modi yönetiminin Müslümanları ve Dalitleri sistemin dışına atma girişimleri Assam’da sadece Müslümanları sokağa dökmemiş, bölgesel milliyetçiliği de körükleyerek Assam milliyetçilerinin yeni toprak yasasıyla Assamlı olmayanların bölgeden toprak alamama kararını kendi meclislerinden geçirmesiyle sonuçlanmıştı. Benzer şekilde, süreç içinde BJP’nin sosyal medya hesaplarından Güney Hindistan’daki Dravidi milliyetçiliğinin sembol isimlerinden biri olan Periyar’a dil uzatılması, Tamil Nadu’da da bölgesel bir başkaldırının ortaya çıkmasına neden oldu. Akabinde Delhi, Kerala, Batı Bengal, Uttar Pradeş, Maharaştra derken, protestolar tüm ülke geneline yayılmış ve Hindutva gündeminin ülkeyi parçalama noktasına getirdiği tartışılmaya başlanmıştı.
Buradaki kritik soru, protestolara hangi sosyal kesimlerin destek verdiğiydi. Müslümanlardan Dalitlere, sosyal bir darvinizme maruz bırakılan kesimlerin dışında, protestoların Modi yönetimine geri adım attırmasındaki kritik kesimi gençler olmuştur. Gençliğin desteği, tüm sosyal hareket literatüründe büyük önem arz eden “free-rider” (kaytarma) sorununun Hindistan örneğinde aşılmasını sağlamıştır. Öyle ki gençliğin sokağı doldurması, protestolara katılmanın kendileri için bir maliyet doğuracağını hesaplayan tüm kesimleri cesaretlendirmiş ve katılımı kitleselleştirmiştir. Böylece Vatandaşlık Yasası karşıtı bazı mitinglerde belli siyasi liderlerin ön plana çıktığı görülse de, protestolar büyük ölçüde gençlerden profesyonellere her yaştan insanı kapsayan, “Aam Aadmi” olarak ifade edilen sıradan insanın yükselişine aracılık etmiştir. Bu sıradan insanın desteği Hindistan siyaseti için kritik olmakla birlikte, 10 eyalet yönetiminin olası bir Ulusal Vatandaşlık Kaydı uygulamasına kendi eyaletlerinde izin vermeyecekleri açıklamasını doğurmuştur. Kerala ve Batı Bengal yönetimleri ise Vatandaşlık Yasası Değişikliği’nin bile eyaletlerinde uygulanmayacağını açıklamışlardır. Gelinen noktada BJP’nin kendi bölgesel ittifakları bile yasa karşıtı bir pozisyona girmişlerdir.
Yeni moral ekonomik davranış
Modi yönetimine geri adım attıran protestolar, bugüne kadar en sert demeçleri veren İçişleri Bakanı Amit Şah’a bile ulusal bir düzenlemenin olmayacağı garantisini verdirmiştir. Dolayısıyla, iktidara geri adım attıran protestoların motivasyonunun ne olduğu sorusu büyük bir meraka yol açmıştır. Bu açıdan en işlevsel açıklama, protestocuların moral ekonomik bir davranış sergiledikleri olabilir. E. P. Thompson halkın ihtiyaçlarının tedarikine dayalı moral ekonomi çözüldükçe yiyecek isyanlarının nasıl patladığını analiz etmeye çalışmıştır. Yani sıradan insanlar piyasaya müdahale etmişlerdir.
Bugün Hindistan’da da benzer bir süreç Vatandaşlık Yasası karşıtı protestolarla ortaya çıkmıştır. Büyük bir seçim zaferiyle ikinci defa iktidar koltuğuna oturan Modi’nin partisi BJP’nin bugüne kadar en fazla destek görmesinin nedenlerinden biri de “Eski Hindistan”ın işlevsizleşen çürümüş kurumlarını dizayn etme iddiasıydı. Bu açıdan yeni bir ekonomi modelinden yeni toplumsal düzene, yeni bir anayasadan yeni bir seçim sistemine kadar, mevcut sosyal ve politik tüm kurumları değiştirmek, partinin oyları mobilize ettiği önemli bir alana karşılık geliyordu. Fakat BJP ülkede sosyo-politik düzeni değiştirdikçe, rahatsızlığı artan kesimlerin, yıllarca değişmesini istedikleri sistemi savundukları bir durum ortaya çıkmıştır. Gandici fikirler gibi geleneksel değerler üzerinden, bozulan sisteme karşı, “kötünün iyisini” tercih eder bir pozisyona geçmişlerdir. Yıllarca eleştiriye tabi tutulan anayasa şimdi “Anayasa’yı Koruyun” sloganlarıyla arzu edilen düzenin sembolü olarak savunuluyor. Eski moral ekonomik tartışmalardan çok daha siyasi karakterli olan bugünün tartışmaları, belki de çağdaş moral ekonomik davranışın kalıplarını teşkil edecek bir boyut sunuyor.
[İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde araştırma görevlisi olan Hayati Ünlü aynı zamanda Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (GASAM) çalışmalarını sürdürmektedir]