Keşmir Krizinde İkinci Perde

Keşmir krizi tüm yoğunluğuyla devam ederken, atmosferin devamlı olarak değişmesi ve yeni gelişmelerin oluşması ile birlikte, ikinci bir sürece girildiğini söyleyen Şen, geçmişten günümüze Keşmir sorununu analiz ediyor.

Açık Görüş/ Umut Berhan Şen

Keşmir krizinde ikinci perde

Keşmir Krizi tüm hızıyla ve oldukça gergin bir atmosferde devam ediyor. Süreç sürekli olarak değişiyor ve yeni gelişmeler oluyor. Dolayısıyla Keşmir krizi, deyim yerindeyse ‘ikinci perdeye’ geçmişken, sağlıklı ve somut analiz yapabilmek için biraz geçmişe gitmemiz gerekiyor. Hatırlayın; İngilizler, 1947 yılında Hindistan’dan çekilirken prenslikle yönetilen Keşmir’i Hindistan ya da Pakistan ile birleşme konusunda serbest bıraktı. Nüfusunun yüzde 95’i Müslüman olan Keşmir halkı, 1947’de Pakistan’a katılmaktan yana tutum takınsa da devrin prensi, Hindistan ile birleşmeye karar verdi. Karara, Keşmir halkı karşı çıktı. Pakistan ve Hindistan’ın bölgeye asker göndermesiyle taraflar, 1947’de ilk kez savaştı. İki ülke arasında aynı nedenle 1965 ve 1999’da da savaş çıktı. Yüzde 45’i Hindistan’ın, yüzde 35’i Pakistan’ın kontrolünde olan Keşmir’in yüzde 20’si ise Çin’in hakimiyetinde bulunuyor. Hindistan, ele geçirdiği bölgeleri “Keşmir” eyaleti olarak ilhak etti.  Pakistan ise kendi kontrolündeki Keşmir’e “Azad Keşmir (Bağımsız Keşmir)” ve “Gilgit Baltistan” olarak iki özerk bölge statüsü verdi. BMGK, 1948’den itibaren aldığı kararlarla Keşmir’in askerden arındırılmasını ve geleceğinin halkoyuyla belirlenmesini öngördü. Hindistan, halk oylamasına sıcak bakmazken, Pakistan ise BMGK kararlarının uygulanmasını istiyor. 

Yüksek yoğunluklu protestolar  

Hindistan, yarım asırdan uzun süredir Keşmir’e ayrıcalık tanıyan Anayasa’nın 370. maddesini  19 Ağustos’da iptal ederek, bölgenin özel statülü yapısını ortadan kaldırdı ve bölgede telefon ve internet erişimini de engelledi. Hindistan’da Keşmir’i iki birlik toprağına ayıran “Keşmir’in Yeniden Yapılandırılması Teklifi”, önce federal parlamentonun üst kanadı Rajya Sabha’da (Eyaletler Meclisi) daha sonra da federal parlamentonun alt kanadı Lok Sabha’da (Halk Meclisi) kabul edilmişti. Bu noktadan sonra ise, Keşmir’de geniş çaplı protesto gösterileri başlayacaktır. Son derece yüksek yoğunluklu ve kanlı çatışmaların yaşanacağı bir sürece girilme ihtimali de çok yüksek. 

Yeniden Asya 

Şu tarihsel gerçeği Türkiye olarak gözardı etmememiz lazım; Pakistan kurulduğu günden bugüne, daima Türkiye’nin kara gün dostu olmuştur. Geçtiğimiz ay, Dışişleri Bakanımız Sn. Mevlüt Çavuşoğlu’nun, ‘Yeniden Asya’ açılımını ilan etmesinin ardından, Pakistan gibi, Asya’nın mihenk taşı olan, değerli bir dost-müttefik ülkenin, Keşmir’de kriz yaşaması, bizim açımızdan da riskli bir durumdur. Çünkü, yeni kademeli havza politikasını Asya üzerine kurgulayan devletimiz açısından Pakistan ve Kazakistan devletleri özel bir jeopolitik öneme sahiptir. (Tıpkı Azerbaycan başta olmak üzere diğer Orta Asya Türk Cumhuriyetleri gibi.)   Bu iki ülkenin güvenlik sorunu yaşaması demek, bizim yeni havza politikamızın da çıkmaza girmesi demektir. Kazakistan’ın iki ülke arasındaki askeri ve siyasi durum nedeniyle endişe duyduğu belirtip, açık, yapıcı siyasi ve diplomatik diyaloğun mevcut krizden çıkmanın tek etkili ve kabul edilir yolu olduğunu vurgulaması da, Keşmir krizinin çözümü açısından çok önemli ve sağlıklı bir yaklaşım içeriyor. Zira, bölgedeki diğer kadim dostumuz olan Kazak devleti, öncelikle bölgesel ve küresel güvenliğin temel çıkarlarından yola çıkarak, durumun daha da tırmanmasının engellenmesi amacıyla tarafları sağduyulu olmaya ve uluslararası hukuk normlarına uymaya çağırıyor. 

Bugünlerde, Pakistan ordusu yüksek seviyede alarma geçmişken, Hindistan’ın yapacağı en ufak bir tahrik veya kışkırtma, tahmin edilenden daha feci bir sonuca neden olabilir. Dolayısıyla, Pasifik’te çok tehlikeli ve yıkıcı bir çatışma başlar. İşte bu yüksek yoğunluklu çatışma Avrasya’nın geneline sıçrayabilir. Sonuçta kaybeden yine Avrasya coğrafyası olacaktır. Asya kıtası olacaktır.   

Pekin’in tavrı 

Keşmir krizine kısmen de olsa aklıselim tavırla yaklaşan Pekin yönetimi ve Çin Dışişleri Bakanlığı, yaptığı açıklamada Hindistan’ı kınarken, Yeni Delhi yönetiminin yapacağı en mantıklı hareket, Keşmir’de hak iddiası bulunmaktan vazgeçmek, bu bölgenin tamamen Pakistan’a ait olduğunu kabul etmektir.

Ezelden beri dostumuz, kardeşimiz, müttefikimiz olan Pakistan Asya’da bir enerji koridoru durumundadır. Bu sayede, önümüzdeki yeni dönemde bölge dışı güçlerin söz konusu sorunları maniple etmelerinin önüne geçilmesi önemlidir. Dolayısıyla, Pakistan öz dinamiklerini yakalayabilir ve arzu edilen istikrara kavuşursa, ABD veya Çin’e yanaşmak zorunda kalmayacaktır. Bir diğer ifadeyle, bir dış güçten tehdit algılamayacak derecede güçlü olacağından dolayı, algıladıkları tehditler için ne ABD ne de Çin’i bir dengeleme aracı olarak kullanmasına gerek kalacaktır. Geçtiğimiz hafta, Pakistan’ın Demiryolları Bakanı Raşid Ahmed, iki ülke arasında çıkması muhtemel “tam kapsamlı bir savaşın ekim ya da kasım ayında” gerçekleşebileceğini belirtti. Bu açıklamadan anlaşılması gereken şudur: Pakistan yönetimi, BM’nin Keşmir krizi konusunda sorunu çözmeye niyetleri olmadığının farkına varmıştır. Dolayısıyla, Pakistan devleti sonuna kadar Keşmir halkının yanında duracak ve Pakistan ordusu muhtemelen Ekim sonu veya Kasım başı gibi, Keşmir’e yönelik bir barış operasyonu gerçekleştirecektir. Ne yazık ki, askeri çözüm dışında da bir çözüm yolu görünmemektedir. 

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm