"Sivil darbe" mantıksız bir söz. "Darbe" adı üzerinde "darp" kelimesinden geliyor. Bildiğiniz fizikî şiddeti kullanmadan veya elinizde silah, tehditle iktidarı alaşağı etmeden "darbe" olmaz. "Darbe"nin yani "vuruş"un olması için şiddetin mutlaka devrede olması lâzım.
Böyle bir şiddetin sivil şekli nasıl olur? Yani "sivil darbe". Kitleler ayaklanır ve önüne çıkan her şeyi sel gibi yıkar-geçer. Hükümet alaşağı olur. Ancak buna da "sivil darbe" değil, "devrim" veya "ihtilâl" adı veriliyor.
Askerî darbe tehdidi veya tehlikesine karşı, hükümetin aldığı tedbirler "sivil darbe" sözüyle ifade ediliyorsa, bu daha uçuk bir saçmalık. Zaten iktidarda olanlar neden ve kime karşı darbe yapacak?
Türkiye'nin sandıktan çıkmış bir hükümeti var. Bu hükümeti beğenmeme ve eleştirme hakkımız demokrasilerde o sandık kadar vazgeçilmez. Ama durduğunuz denge noktasını sandıktan çıkmış hükümet ile askerî dikta arasına yerleştirdiğiniz zaman, sizin her şeyinize kuşku ile bakmak gerekir. Demokratik bir hükümetin tek alternatifi, zamanı gelince halkın önüne konulacak sandıktan zaferle çıkacak olan muhalefettir. Sandıktan çıkmış bir hükümetin karşısına askerî diktayı yerleştirmek ve ikisi arasında mukayeseye girişmek düpedüz demokrasi hazımsızlığı. Veya demokrasi kültürü veya inancı eksikliğinden kaynaklanan bir tür sapkınlık hali.
"Askerî faşizme karşıyım, ama sivil faşizme de karşıyım" sözünün de pek fazla bir farkı yok. Niye mi? Bir yönetim eğer "faşist" bir yönetim ise, doğası gereği zaten askerîdir. Hangi faşist yönetim askerî bir nitelik taşımadan var olabilir ve sürebilir? Diyelim ki var oldu. Sandıktan gelen iktidar, halkına ihanet edip faşist olmaya karar verdi. Hani nerede? Kim ırkçılık yapıyor ve bu ırkçılığı totaliter bir ideoloji olarak topluma dayatıyor? "Demokratik açılım" yapan hükümet mi? Bugün Türkiye'de bırakın sivilini "faşizm" lafını kullanabilmek için, solcu olmayan herkesi "faşist" olarak karalayan marjinallerden olmak lâzım.
Bu karşılaştırmanın uygunsuzluğu "askerî vesayete karşıyım, ama sivil vesayete de karşıyım" cümlesinde daha açık. "Askerî vesayet" veya "silahlı vesayet" ne demekti? Asker, düşmana karşı koyması için eline verilen silahı halka çeviriyor. Sonra, silah tehdidi ile benim adıma karar veriyor, beni yönetiyor. Peki "sivil vesayet" ne anlama geliyor? Biz sivil siyasetçileri bizi yönetsin, bizim adımıza karar versin diye seçmiyor muyuz? Demokrasi zaten seçimle, yani temsil mekanizması ile işleyen bir tür "sivil vesayet" düzeni değil mi?
Saçmalama özgürlüğü demokrasilerin en vazgeçilmez parçası. Ancak birinin bir saçmalık yumurtlaması, başkalarının da koro halinde bu saçmalığı tekrar etmesi, ciddiye almamız için yeterli değil. Demokrasiye, demokrasinin kurumlarına karşı iseniz, lafı eğip bükmeden dosdoğru söyleyin. Sandıktan çıkmış bir hükümet ile bir askerî diktayı, birbirine denk ve mukayese edilebilir iki alternatif olarak yan yana getiren kişinin demokrasi dairesi içinde yeri olabilir mi?
Bütün bu mugalatanın sebebi ölçüsüzlük ve ilkesizlikten başka bir şey değil. Kıran kırana iktidar mücadelesinde ayağınızı bastığınız yer demokrasinin ilkeleri, ahlâk veya vicdan değil sadece hassas denge noktaları. Bu adamlar bir güç hesabının peşinde. Hesap da denge noktasını ölçüp oraya yerleşmeye dayanıyor. Tam bu denge noktasına yerleşip, kendinizde vehmettiğiniz gücü iki tarafa gösteriyorsunuz. İktidar mücadelesi partiler arasında değil, askerle seçilmiş hükümet arasında ise, siz de ikisi arasında hüküm verecek pozisyonu alıyorsunuz. Neymiş? Her ikisine de karşıymış. Ne güzel değil mi? Peki niye? Egosantrizm dışında var mı bir cevabı?
Varsa bize darbenin veya faşizmin sivilinin nasıl olduğunu, "sivil vesayet"e neden karşı çıktıklarını uygulamalı olarak anlatsınlar, biz de dinleyelim.
ZAMAN