“Keşke bir daha dünyaya gelsem” der misiniz?..
“Ah bir daha genç olsam!..”
“Reenkarnasyon” (defalarca dünyaya gelme teorisi) denilen saçmalık, sanırım insanın bu tür pişmanlıklarından doğdu.
En iyi ikram-ı İlâhi olan hayatı doğru düzgün yaşayamamamın sonu işte böylesi pişmanlıklardır.
Sonunda hayat hasrete dönüşür ve yakınmalar başlar:
“Keşke bir fırsatım daha, bir şansım daha olsa!..”
Mevcut fırsatları değerlendirmeyenler, kaçan fırsatlara yana yana ölürmüş!
Hâlâ yaşıyorsanız, yakınmaya hiç gerek yok; çünkü her an yeni bir fırsattır! Güneş her sabah “yeni bir şans” olarak doğar...
Bahar “yeni bir fırsat” olarak gelir...
Güller, çiçekler, böcekler fırsat içinde fırsat, şans içinde şanstır.
Unutmayın: Yaşayamadığınız her gün, yarınlarda hasret soluğu olur ve “Keşke bir fırsatım daha olsa” yakınmasına dönüşür.
•
Gecenin sabahında uyandığınızda size Yaratıcı Kudret tarafından büyük bir fırsat daha verildiğini düşünün...
Öyle ya; binlerce kişinin öldüğü bir gecenin sabahında uyanamayabilirdiniz...
Uyandığınıza göre, size bir şans daha verildi demektir.
Bakalım bu şansı nasıl değerlendireceksiniz?
•
Bir tarihte oğlum eve gelmedi...
Hiçbir haber alamadım...
En kötü ihtimaller kafamda belirmeye başladı...
Arkadaşlarına sordum, hastaneleri, karakolları taradım, hiçbir yerde yoktu.
Birden onu çok özlediğimi hissettim. Müthiş bir sarılma duygusu yüreğimi kavurmaya başladı...
Ne çare ki yanımda değildi. Sarılamazdım...
Ellerim böğrümde kaldı...
Oysa yıllar yılı yanımda, yanı başımda yaşamıştı oğlum. Hiç bu kadar sarılmak istememiştim. Bu derece derinden de hiç sarılmamıştım.
Derken, hasretim endişeye dönüştü: Acaba başına ne gelmiş olabilirdi?
Bir taraftan başına gelebilecek ihtimalleri değerlendiriyor, bir taraftan da oğlumu ufak-tefek hatalarından dolayı kırdığım, üzdüğüm için pişmanlık duyuyordum.
Çıkıp gelse bir daha asla üzmeyecektim...
Kırmayacak, incitmeyecektim...
Sonuçta o benim oğlumdu ve onu çok seviyordum.
Fakat bunu ona çok seyrek söylemiştim.
“Keşke şimdi yanımda olsaydı” diye düşündüm, “sarılır ve onu çok sevdiğimi söylerdim.”
Ufak tefek hatalarını tebessümle karşılardım...
Yüreğini kırıp dökmemeye daha çok özen gösterirdim...
•
Nihayet oğlum çıka geldi...
Ve dostlar, maalesef hiçbir şey değişmedi.
Her şey, “eski hamam eski tas” deyişinde olduğu gibi kaldı!
Çünkü kendi yaşadıklarımızdan bile ders almayı bilmiyoruz.
YENİ AKİT