TSK unsurları İdlib’e girmeden çok önce medya askeri operasyonu başlatmak üzere kendi içinde bir yarışa girmişti bile. Kerkük için MHP lideri Devlet Bahçeli’nin hazır olduğunu ifade ettiği 5 bin ülkücü sayısı az gelmiş olmalı ki Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz rakamı “samimiyetle hazır ve nazır 500 bin ülkücü”ye çıkarmıştı bile. Tuhaf ama Kerkük ve Musul için hazırlanan plakaları hangisinin takip edeceği merak edilirken, Amerika desteğiyle inşa edilen PKK-PYD’nin terör koridoru ve ‘ikinci İsrail’ hançerini söküp atacak stratejik planlar ekranlarda enine boyuna tartışılırken geldi İdlip operasyonu.
İdlib’te Türkiye’yi tehdit eden hangi örgüt var? İdlib’ten Türkiye’ye yönelik nasıl bir saldırı yapıldı veya yapılma ihtimali var? Hikâyeyi daha önceki yazılarımızda birkaç kez özetlemiştik ama bir kez daha vurgulamak gerekiyor anlaşılan. Amerika’nın PKK-PYD’ye silah yardımlarını yoğunlaştırdığı bir vasatta IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’ün Türkiye’yi El Kaide ve IŞİD unsurlarını sınırında koruyup büyüttüğüne ilişkin ithamları yansımıştı kamuoyuna. Türkiye, PKK-PYD’ye 2 bine yakın tır dolusu silahların hesabını sormakta ısrarcı olmak yerine savunma refleksiyle IŞİD ve El Kaide unsurlarıyla hiçbir ilişkisinin olmadığını ispata soyundu maalesef.
Gözümüze İdlib’i mi Kestirdik?
Türkiye’nin bu telaşesini Rusya ve İran da kullanmakta gecikmediler elbette. Astana görüşmelerinde İdlib’i Halep’ten beter bir yıkım ve katliamla vuracakları tehdidi Türkiye’yi üç ülkenin askeri gözlemci göndermesine ikna eden şeydi. İdlib’e yönelik her türlü saldırıyı Heyetü Tahrir-üş Şam’ı El Kaide veya IŞİD olarak lanse ederek hızlandırmak ve meşrulaştırmak hiç zor değildi. Görüldüğü kadarıyla “madem selefi-cihadist tüm unsurlara yönelik bir ‘mıntıka temizliği’ yapılacak o halde bunu neden Türkiye ve desteklediği Özgür Suriye Ordusu yapmasın?” söylemi siyaseti ve medyayı kolaylıkla ikna etmiş. İkinci Halep faciasını hiç kimse istemez. Ancak İdlib’i Rusya ve İran’la beraber kontrol etme yönünde tezahür eden kararın Suriye direnişinde olumlu bir karşılığı olabilir mi?
Rusya ve İran’ın Türkiye’den talep ve beklentisi HTŞ ve diğer diğer direniş örgütlerine karşı askeri harekât düzenleyip Esed rejiminin hükümranlığını tesise yardımcı olmasıdır. Karşılığında Afrin’e yönelik tarihi, içeriği ve derinliği belirsiz bir vaadden başka bir şey gözükmüyor. Oysa Türkiye’nin HTŞ, Nusra, Ahrar veya başka bir direniş unsuruyla çatışması, çekişmesi veya gerilim yaşaması bölgeden kendini tamamen tecrit etmesi demektir. Böylesi bir misyona iteklenen Türkiye için ortaya çıkacak tablo büyüyen PKK-PYD tehdidi kadar riskli hatta ölümcül bir pozisyona rıza göstermek demektir.
Afrin’i İdlib’ten kuşatmaya ne hacet var? İdlib mevcut pozisyonu itibariyle zaten Afrin’i Türkiye lehine kuşatmış durumdadır. Sadece Amerika tarafından değil Rusya, İran ve Esed rejimi tarafından da desteklenen PKK-PYD unsurlarıyla en yoğun bir biçimde çatışan İslami direniş grupları değil miydi? “Terör koridoru” olarak çizilen kuşatma hattı ilk elde bölgedeki İslami direniş gruplarını tehcir ve imhaya yönelerek inşa edildi. Rusya’nın PKK-PYD’ye dair stratejik değil olsa olsa taktik kimi hamleleri olabilir ki onlarda PKK-PYD kartını büsbütün Amerika’ya kaptırmamakla alakadardır sadece. Amerika’ya karşı duyulan güvensizlik ve meşru tepkileri Rusya-İran bloğuna aşırı bir güven ve mecburi işbirliği nitelemesiyle takdim etmek bu dönemin geçici sıkışmışlığıyla bir oranda izah edilebilir belki. Fakat Türkiye bölgenin her şeyiyle asli bir unsurudur. Ne Rusya gibi dini ve etnik ne de İran gibi mezhebi ve etnik açıdan yabancıdır, düşmandır.
Öncelikler de Yerli ve Milli mi?
Sınır kapılarında ara vermeksizin çalınan İstiklal Marşı, ekranlarda hız kesemeyen Mehter Marşı ve kahramanlık türküleri bizim Türkiye ve Suriye halkı adına bazı soruları sormamıza engel olmamalı. Bugün sormazsak, eksik ve yanlış gördüklerimizi eleştirmezsek yarınlarda ortaya çıkacak sıkıntı ve kayıplardan bizler de pay sahibi oluruz. Mesela İdlib’e yönelik askeri operasyon için Türkiye neden Rusya’nın hava desteğine mahkûm olsun? Karada güvenilir bir müttefik olan Türkiye havada güvenilir sayılmıyor mu yoksa? Emperyalist literatürde sıkça kullanılan “cihadist-selefi” savaşçılara yönelik askeri bir harekâtta, bölgeye İran, Irak, Afganistan ve Lübnan’dan getirilen Şii milislere yönelik de bir mıntıka temizliği en azından temenni edilse, şikâyetler dile getirilse fena mı olur?
İslami direniş unsurlarını parçalamaya, birbirleriyle çatıştırmaya veya lejyoner meşrepli kimi oluşumlara yaslanarak Suriye’de iş görmeye itekleyenler Türkiye’yi kendi doğal mecrasından söküp atmayı planlıyorlar. Fonda Kerkük ve Musul’a ait görseller eşliğinde çalınan kahramanlık türküleri yoğunlaştıkça Kerkük ve Musul daha bir uzağa düşüyor lakin sun’i bir İdlib tehdidi büyütülerek iyice yakınlaştırılıyor. PKK-PYD’nin tahkim edildiği düşman mevzilerine değil Türkiye’nin dostu müttefiki kurtarılmış bölgelere doğru yangını, yıkımı taşıma gayretleri hız kazanıyor.
Türkiye’nin önceliği, hassasiyetle üzerine titreyeceği stratejisi Heyeti Tahrir-üş Şam gibi, Ahrar-uş Şam gibi, Feylak-uş Şam gibi, Nureddin Zengi gibi direniş unsurlarının hiç biriyle çatışmadan, uzun erimli uzlaşmalar yaparak ve imkânlar nispetinde direniş unsurlarını donatıp destekleyecek bir İdlib harekâtını icra etmesidir. Çatışarak, çatıştırarak Türkiye’nin alacağı bir mesafe yoktur. Suriye direnişiyle anlaşarak, uzlaştırarak ve destekleyerek elde edeceği stratejik avantaj kesinlikle Amerika ve Rusya’ya güvenerek elde edeceği avantajdan çok daha sağlam ve kalıcı olacaktır.
Yeni Akit