“Kerbela’dan Suriye’ye Ümmet Nereye?”

Hedef Platformu'nun pazartesi akşamları gerçekleştirdiği “Urvetü’l Vuska’nın Gölgesinde Dönüşüm Dersleri” üst başlıklı panellerinin ikincisi Özgür-Der ile beraber yapıldı.

Mehmet Ali Kaçmaz / Haksöz Haber

“Kerbela’dan Suriye’ye Ümmet Nereye?” alt başlıklı panelde Selahaddin Eş Çakırgil, Emir Eş ve Rıdvan Kaya’nın sunumları oldu.

Üsküdar Bağlarbaşı Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen panele Kur'ân tilaveti ile başlandı. Programın sunuculuğunu yapan Habib Kavak’ın selâmlama ve giriş konuşmasının ardından ilk konuşmayı ilahiyatçı/yazar Emir Eş aldı.

Günümüz Yezidleri ve Hüseyinleri

Hedef Platformu Başkanı Emir Eş, Kerbela hadisesinin tarihte bir ilk olmadığını, buna benzer birçok vakanın tarihimizde olduğunu vurgulayarak konuşmasına başladı. Eş ev sahibi olması sebebiyle gerçekleştirdiği kısa konuşmasında şunları dile getirdi:

“Tarihte ilk defa zulümle öldürülen, su kenarında su içmeden ilk defa şehit edilen Hz. Hüseyin ve arkadaşları değildir. Bu sebeple bugünleri ağıt günleri olarak değil, bu ve benzeri şehadetleri hayatımızın tümüne yayarak anlama gayreti içinde olmalıyız. Meseleyi kısaca şöyle açıklayabiliriz: Yezidin amacı dini devletin tekeline almaktı. Hz. Hüseyin’in karşı çıktığı ve bu uğurda şehit olduğu olay buydu. Benzeri olayı yakın tarihimizde Kenan Evren de denemişti. Darbe döneminde dini devletin tekeline alma amacıyla 'köşkün (cumhurbaşkanlığı makamının) din görüşü' diye bildiriler yayınlardı. Burada bildirilenin dışında bir yargı söz konusu olamaz, gerçek olan din budur şeklinde bir ortam oluşturulmak istenirdi.

Tabî ki, Hz. Hüseyin Kerbela’da 70 küsur kişi ile birkaç bin kişilik Yezid ordusuna karşı gelemeyeceğini çok net biliyordu. Fakat bunu bir görev olarak gördü. Bu görev çok önemliydi. Kendisi bu önemli görevi yerine getirmeseydi, Yezid’in haklı olduğu ve hâliyle Yezid’den sonra yaşanacak olan benzer olayların olumlu olmasına sebep olacaktı. 'Hz. Hüseyin bile bu duruma karşı çıkmamışken siz hangi hakla karşı çıkarsınız?' şeklindeki çıkışlar söz konusu olacaktı. Bu şehadet sayesinde bu ve benzeri çıkışlar söz konusu olmamaktadır. Bu şehadet bugün Yezidleri ve Hüseyinleri tanımamız için önemli bir durumdur. Bugünün Yezid'i Amerika’da Obama’dır, Suriye’de Esed, İran’da Hamaney, Rusya’da Putin, Lübnan’da Nasrallah ve benzerleridir. Tabî bunların karşısında tarih boyunca olduğu gibi bugün de Hüseyinler bulunmaktadır.”.

Kerbelaya Giden Yol

İkinci konuşmacı olarak söz alan Haksöz Dergisi yazarı Selahaddin Eş Çakırgil, tarihî bir olay olan Kerbela’nın arka planını dinleyicilerle paylaştı. Çakırgil özetle şunları söyledi:

“Hayat zıtların dünyasıdır. Bu sebeple Yezidler ve Hüseyinler tarih boyunca hep oldu ve olacaktır. Kerbela’nın arka planı Hz. Peygamber'in vefatına, hatta söylediği bir söze kadar uzanır. Bir rivayette Hz. Peygamber'in, 'Ben kimin velisi isem Ali de onun velisidir. Her kim Ali’ye düşman ise bana da düşmandır.' dediği aktarılır. Buradaki veli dost mu, velayet mi, sorusu Kerbela’nın arka planının ilk adımıdır. Yine rivayetlerde bu hadisten sonra Hz. Ali'nin tebrik edildiği aktarılır.

İkinci olay Hz Muhammed’in ölümü sonrası halife seçimi olayıdır. Bilindiği gibi Hz. Ali Hz. Peygamber'in defin işlemleriyle uğraşırken, Benu Sakife’de Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in de aralarında bulunduğu bir grup muhacir ve ensar arasında seçim yapılır ve Hz. Ebubekir ilk halife olarak seçilir. Hz. Ebubekir’in halifeliğine, Hz. Ali kırgınlık ile başlangıçta biat etmez ama yaklaşık altı ay sonra biat eder. Bu seçimden sonra 10 yıl Hz. Ömer, 12 yıl Hz. Osman halifelik yapar. Hz. Ömer ve Hz. Osman ile birlikte farklı bir gelenek de baş göstermeye başlar. Buna 'halife öldürme geleneği' diyebiliriz.

Hz Ali de halifeliğinin 4. yılında Abdurrahman ibni Mülcem tarafından öldürülür. Bu da Kerbelaya giden yolun 3. sebebidir. Bu şahıs gece namazlarını kaçırmayan dindar biri, hatta daha çok sevap kazanayım diye Hz. Ali’yi Kadir Gecesi'nde öldürür. Bugün de bu tip insanlar var. Bu olayın arka planında Cemel Vakası vardır. Hz. Ali’nin Mısır valiliğinden azlettiği Amr bin As’ın Kur'ân sahifelerini ızrakların ucuna taktırıp sonrasında hile ile Muaviye’yi halife ilan etmesi sonucu bir grup Hz. Ali’den ayrılır. Bunlara bugün Haricîler denir. Bunlar 'Bizim hilafete ihtiyacımız yok, kendimiz Kur’ân okur ve amel ederiz.' derler. Sonrasında Hz. Ali ile Haricîler arasında Nehrevan’da savaş olur ve binlerce kişi ölür. İşte ibni Mülcem de Haricîlere dâhil bir insandır ve Hz Ali’ye olan düşmanlığı bu savaştan kalmıştır.

Bir diğer olay ise Hz. Ali’den sonra Muaviye ile Hz. Hasan arasında yapılan anlaşmadır. Anlaşmada Muaviye’nin kendinden sonra kimseyi halife tayin etmeyeceği hükmü geçer. Ama Muaviye peşi sıra oğlu Yezid'i halife olarak atar.

Kerbela, aktarmaya çalıştığım bu ve benzeri durumların sonucudur. Hz. Hüseyin yola çıkarken birçok kentten kendisine destek mektupları alıyor. Her ne kadar destek mektupları gelse de, dönemin şairi Ferezdek’in Hz Hüseyin'e söylediği şu sözler daha gerçekçidir: 'Onların (Kûfelilerin) kalpleri seninle kılıçları ise Yezid'den yana.' Hz. Hüseyin kendisine son anda biat eden Yezid’in Hür adlı subayıyla beraber yetmiş küsur kişi oluyor. Bu küçük grup ile binlerce kişiden müteşekkil tam teşekküllü orduyla karşı karşıya geliyor. Ve sonuç Kerbela oluyor.".

Bir Yerde Mücadele Edenler Varsa Orada Umut Vardır 

Son konuşmacı olarak söz alan Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, Çakırgil’in tarihî arka planını anlattığı Kerbela’nın bir benzerinin yaşandığı Suriye’nin bugünkü durumunu özetle şu şekilde aktardı:

“Allah’a hamd olsun Hz. Hüseyin’in misyonu o günden bugünlere kadar gelmiştir. Başkaları tarafından 'Suriye meselesi', 'Suriye çıkmazı', 'Suriye sorunu' vb. şekilde isimlendirmeler söz konusu iken bizler bu olayı 'Suriye cihadı' olarak isimlendirmekte ve bu gözle bakmaktayız. Bu cihadın diğer Arap Baharı ayaklanmalarından bir farkı yokken kimi çevreler tarafından Arap Baharı'nın diğer ayaklarının tümü olumlanırken, Suriye olumsuzlanmaktadır. Her kim için olursa olsun bu tutarlı bir durum değildir.

Suriye’deki eylemler Libya-Tunus intifadalarına destek eylemleri olarak başladı. Konsolosluklar önünde yapılan bu destek eylemleri sonrasında sistemin değişmesini talep eden silahsız eylemlere dönüştü. Yaklaşık altı ay süren silahsız eylemlerin tümünde rejim ölüm saçtı ve halkı kutuplaştırdı. Bu süre içinde emre itaatsizlik edip halka silah sıkmayan askerler rejimden koptu ve belli bir süre sonra rejimin saldırılarına silahlı cevap vermeye başladı. Ve bu şekilde silahlı mücadele başlamış oldu.

Silahlı mücadele ile 14 asır boyunca Kerbela deyip ağıt yakanların, bir anda Şam’ın kapıkulu olduğunu gördük. Bu tutarsız grup generallerini, albaylarını, topunu tüfeğini zillete boyun eğmeyen Suriyeli mücahidlerin üzerine Kerbela ağıtları ile yolluyor. Dün Irak’ta 8 yıl boyunca Katil Baas rejimine karşı savaştığını söyleyenler, bugün Esed rejiminin düşmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Bakın, Suriye rejimi çökmedi, diyorlar. Yezidi’in Hz. Hüseyin’in yerdeki başını göstererek 'Bakın, kim haklı, görün.' dediği gibi bir durum söz konusu.

Sen kalkıp 14 asır boyunca Kerbela için ağlayacaksın, 70 küsur kişinin binlerce kişiye karşı savaşını methedeceksin, sonra Suriye’de tüm emperyalist güçlerin birleşip saldırdığı mücahidlerin karşısında duracaksın. Antiemperyalist olarak geçinenler bugün Rusya’nın, ABD’nin işgallerini övüne övüne anlatıyorlar. Bu en basit tanımıyla tutarsızlıktır, zulümdür!

Bugün bizler Hz. Hüseyin’in şehadetinden gücün değil hakkın hâkim olması için mücadele etmek gerektiğini öğrenmekteyiz. Unutmayalım ki bir yerde mücadele edenler varsa orada umut vardır. Bu mücadelelerde dünyevî anlamda bir kazanım şartı yoktur. Bunu resûllerin örneklerinde açıkça görebiliriz. Bu bağlamda bazılarının Allah için cihad eden insanlara zilleti tavsiye etmeleri alçaklıktır.".

Zalimlere Meyletmeyin!

"Bugün Filistin’de Siyonistlere bıçaklarla direneneler var. Hiç kimse Hamas’ın ne gücü var, demiyor ama Suriye’de izzetleri ile mücadele edenlere bu tarz karşı çıkışlar söz konusu. Âl-i İmran 156’da geçtiği gibi bizi yaşatan da öldüren de Allah’tır. Muhakkak ki ölüm bir yerden gelecektir ama bu zilletle olmamalıdır.  Buradaki ölçü Allah rızasını gözetip ölmektir. Bu ölçü zulme karşı çıkıp adaletten yana olma ölçüsüdür. Rabbimiz bizleri uyarırken zalimlere meyletmememizi istiyor. Bırakın onlarla birlikte olmayı, meyletmeyi bile yasaklıyor ve meyledenleri ateş ile tehdit ediyor, Allah’ın yardımlarından uzak kalacaklarını söylüyor. Bu sebeple bizler Müslümanlar olarak her fırsatta zalimlerin karşısında, mücahidlerin yanında olduğumuzu göstermeliyiz.”.

Program soru ve cevapların ardından sona erdi.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi