Keramet imajlarıyla donanan fasıkları nasıl temizleyeceğiz?

KENAN ALPAY

Arı duru bir itikat, güzel ahlak ve salih amel üzerine kurulan sade bir hayat insanların çoğuna yetersiz geliyor. Bu durumda bireysel ve toplumsal sapma genel olarak iki yönlü zuhur ediyor: Sekülerizm/ dünyevileşme ve mistisizm/ruhbanlık. Tabii ki hiç kimse kendisini doğru yoldan sapmış, günaha saplanmış olarak görmüyor. Her durumda en doğru yolu, en güzel hayat tarzını, en harika cemaati/cemiyeti bizzat kendileri temsil ediyor. Bu hususta ölümcül bir rekabet sürüyor neredeyse.

İslam kâmil bir din, Kur’an son ilahi vahiy, Hz. Muhammed âlemlere rahmet olarak gönderilen son resul. Allah ve Resülüne iman ederek “insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet” olacağımız vaad ediliyor. Ne var ki ümmet, hassaten son dönemde, değil insanlığa kendine bile hayrı dokunmaya mecal bulamayacak bir görüntü arz ediyor. Bu mecalsizlik halinde küfrün, zulmün, sömürgeciliğin, despotik yönetimlerin büyük payı olmakla beraber kendi içimizde yaşadığımız itikadi ve ahlaki sorunlar, siyasi ve iktisadi krizler esas sebepleri teşkil ediyor. İçeriden kaynaklanan sorunları zamanında ve isabetle tespit ve teşhis edemediğimiz durumlar geriye büyük pişmanlıklar, zayi olan umutlar ve çürüyüp enkaza dönüşen nesiller bırakıyor.

Sanal Kerametler, Gerçek Edepsizlikler

Şekilcilik, taklitçilik, özenti gibi iğreti tutumlar kişilik zaafının, karakter sorunun kendini en kolay ve en yaygın biçimde gösterdiği alanlar. Modernlik de gelenek de şekilcilikten, taklitçilikten kendini kurtaramıyor. Şapka ve heykel ile modernlik, sarık ve cübbeyle gelenek inşa edilecek sanılıyor. Modern Batı müziği eşliğinde dans pistlerinden aydınlanmış ve ilerici bir toplum oluşturma planlarının karşısına tekkelerde cehri zikirle devran dönüp kendinden geçenlerin sayısını arttırıp İslam ümmetini yeniden ihya edeceği hayallerini kuranlar çıkıyor. Gelenek ve modernlik arasındaki sarkaç seçili ama özsüz sembollerin savaşından ileriye geçmiyor bir türlü.

Kur’an-ı Kerim’in bütün bir insanlık için “apaçık bir öğüt, hidayet rehberi, kalplerin şifası, furkan ve rahmet” olduğuna dair yüzlerce ayet okuyoruz. Ama ne gereğince öğüt alıyoruz ne adam gibi hidayete tabi oluyoruz. Bu sebeplerle ne kalplerimiz doğru düzgün mutmain oluyor ne de hakkı batıldan ayırt edecek basiret gösterebiliyoruz. Kitabından ve Resulünden yüz çevirenlere Allah-u Teâla neden rahmet etsin ki? Açık hükümleri, hikmet dolu öğütleri, namazdan infaka, yetimlere sahip çıkmaktan Allah yolunda cihada değin bize şeref ve zafer kazandıracak bütün salih amelleri bir kenara bırakıp tepeden tırnağa riyakârlıktan ibaret söylem ve gösterilerinin peşine koşanlar elbette zillet bataklığına yuvarlanırlar.

Yeşil sarıkta, havalı cübbede, akik taşlı yüzüklerde, uzun sakalda keramet vehmeden ne kadar çok insan var. Hele ki adının önüne şeyh, seyyid, şerif, hocaefendi, hazret, gavs, kutub gibi sıfatlar da ekliyorsa. Ama bütün bunların etkisini büyüleyici hale sokan keramet bildiren, velayet müjdeleyen rüyalar oluyor elbette. Rüyalarda büyük evliyalardan el alanlar, Hz Muhammed Mustafa’yla istişare edenler, Allah-u Teala’dan işaret alanlar piyasa şartlarına uygun olarak kitleleri hidayete erdirmek, kabir azabından emin kılmak, kıyamet gününün dehşetinden korumak, kitleler halinde cennete sokmak gibi garantiler bile veriyorlar. Kim uğraşacak 23 yıl boyunca merhale merhale inzal olan ayetleri okuyup anlamakla? Güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilen Hz. Muhammed Mustafa’nın takva ve tevazuunu, cihad ve infakını sabır ve azimle hayata taşımaya hiç hacet duymadan birkaç küçük adımla Anadolu Ereni, Türkistan Evliyası olunuyor zaten!

Cinsel veya Siyasi Sapmalar İtikadi Sapmaların Parçasıdır

Bırakalım geniş bir fıkıh tahsil etmeyi ilmihal düzeyinde olsun bir itikat ve salih amel çerçevesi edinmeye tenezzül etmeyen kitlelerin günahını da es geçmeyelim sakın. “Dünyada en güzel Müslümanlık Türkiye’de yaşanıyor” palavrasıyla kibir abidesine dönen kitleler aldanmakta, aldatılmakta sınır tanımıyorlar hala. Mevlana ve Hacı Bektaş Müslümanlığı, Yunus Emre aşkı, İbn-i Arabi müdanasızlığı gibi sloganik, şematik ve folklorik bir din anlayışının ne bu dünyayı ne de ahireti mamur etme imkânı yok ancak popülaritesi çok yüksek. Kur’an-ı Kerim’in ayetleri ve tefsiri üzerine konuşmak, Hz. Muhammed Mustafa’nın sünneti, siyeri ve hadislerini mütalaa etmek, raşid halifeler ve müçtehid imamların küfre ve zulme karşı mücadelesini işlemek ya çok sıradan geliyor ya da çok radikal addediliyor bu sebeple. Kur’an ve sünnete alenen aykırı kerametler de akıl ve mantık dışı hedef ve kıyaslar da bu sebeple çok müşteri topluyor.

Adını, sıfatını, şeklini şemalini çarpıcı bir biçimde kitlelere takdim edenlerin önünde sadece kitleler değil bürokratlar, sanatçılar, siyasetçiler de hizaya geçiyor. Allah’a yalan isnat edenlere, Resulullah’ı nefsani çıkarlarına malzeme yapanlara medya, siyaset, bürokrasi ve toplum nezdinde gösterilen itibar büyük bir çürüme, korkunç bir kokuşma ve nihayet telafisi imkânsız bir yıkım olarak geri dönüyor. Bir kadına sarkıntılık veya bir çocuğa tecavüz edildiği haberlerine kadar bütün itikadi sapmalar mazur görülüyor adeta. Siyaseti ve devleti tehdit etmiyorsa her türlü sapkınlık görmezden geliniyor öteden beri.

Allah’ın dinine sarkıntılık etmek, Allah ve Resulü’nün hükümlerine taciz ve tecavüzde bulunmak pek az mü’min dışında kimseyi ilgilendirmiyor adeta. Paralel din oluşturulabilir, Allah’a şirk koşulabilir ama paralel devlet kurulamaz ve devlete şirk koşulamaz gibi dehşetli bir sapma yaşanıyor. İslam sahipsiz, Kur’an her türlü saldırıya açık bırakılmış, Resulullah adeta yapayalnız. İsrailoğullarının Hz. Musa (a.s.)’a söylediği gibi “sen ve Rabbin gidip o zalimlerle savaşın” inhirafı tekerrür ediyor. Abdulmuttalib tarafından Ebrehe’ye karşı sarf edilen “Ben develerimin sahibiyim onları isterim, Kabe”yi de sahibi korur” mealindeki tutum hiç de makul ve makbul bir tutum değildir. Zalimlere, fasıklara, riyakârlara, münafıklara sadece cinsel taciz, tecavüz, şiddet zuhur ettiği zaman değil itikadi, ahlaki, ameli, siyasi her türlü sapma durumunda karşı çıkmalıyız.

İslam güzel ahlak ve salih ameller üzerine kurulan arı duru bir dindir. Yerli ve milli dindarlık uydurmalarını bir kenara bırakıp “ilah, rab, din ve ibadet” gibi temel kavramları yeniden Kur’an’dan okuyacağız, Hz. Muhammed Mustafa’nın sünnetine tabi olacağız ki kurtuluşa erelim.

Yeni Akit