Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nden 252 numaralı Ermeni soykırımı tasarısının kabul edilmesinden sonra, şimdi kararın Genel Kurul’a gelip gelmeyeceği merak ediliyor. 24 Nisan’da Obama’nın soykırım sözcüğünü telaffuz etmesi dışında, bu tarihe kadar Senato’da bekleyen bir diğer soykırım kararının bu kararla birleştirilip yasalaşması olasılığı da Demokles’in Kılıcı gibi Türkiye’nin tepesinde sallanıyor.
Türkiye’de herkesin ortak arzusu, her yıl yaşanan bu gerginliğe artık kesin bir çare bulmak yönünde...
Ermeni açılımı “bu işi bitirmenin” önemli bir yolu olarak görüldü. Böylelikle, biraz heyecan, biraz da kurnazlık içeren bir siyasetle tüm aktörleri ve konuları aynı torbanın içine atan bir cevvalliğin her şeye çare olacağı düşünüldü. Şayet açılan kapının önünde bir ayak havada beklenmese olumlu bir etkinin bu soruna yardımcı olacağı umulabilirdi. Nitekim Obama geçen 24 Nisan’ı bu nedenle pas geçmiş, Türkiye’ye koca bir yıl kazanmıştı.
Ama hükümet, açılımı Karabağ sorununa endeksleyerek limitini ortaya koydu. Stratejisi olmadığı için süreyi heba etti. Bu arada Erivan Türkiye’nin oylamasını bekleme kararından vazgeçti ve protokolleri Meclis alt komisyonuna getirdi, oradan da geçirdi.
Yani 2004’te Annan Planı’nı kabul ederek Yunanistan’ı ters köşeye yatıran Türkiye, Erivan’ın aynı taktiğine göz göre göre yol verdi, moral üstünlüğünü kaybetti.
Tasarının geçmesinden sonra Türkiye’den gelen tepkiler, hiçbir inandırıcılığı olmayan klişelerden ibaret. Ezber bozmuyor, itibarlı, etkili, uygulanabilir değil.
Başbakan’ın “Biz büyük ülkeyiz, bize bir şey olmaz onlar kaybeder” türünden sözlerinin bir karşılığı yok. Bu çözümsüzlükten Ermenistan kadar, Türkiye de, bölge de büyük zarar görmeye devam edecek.
Bu sorunu kestirmeden çözecek öyle sihirli bir değnek de maalesef yok. Soykırım konusu sadece Erivan’ın inisiyatifinde olan bir konu değil. Erivan’la ilişkiler normalleştiğinde de soykırım sorunu bir düğmeye basarcasına birden buharlaşıp yok olmayacak.
Çünkü 1915 sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın unutmayı seçtiği bir trajediydi. Bununla önünde sonunda yüzleşilecek, dünyanın gittiği nokta o.
Hükümetin pragmatik politikasının göremediği, ya da görmezden geldiği gerçek bu. Ermeni açılımını başka aktörlerin müdahil olduğu Karabağ ve soykırım gibi konulara endekslediğiniz müddetçe sonuç almanız ve inandırıcı olmanız mümkün değil. Üstelik inkârcı, defansif siyasetle, sürekli olarak mevzi kaybediyor, sorunda inisiyatif alamıyor Türkiye...
AKP ise Ermeni açılımında istekli olsa da, konu hakkında oldukça bilgisiz. Soykırım meselesini CHP’li Şükrü Elekdağlara teslim etmiş bir bakışın Mavi Kitap restleşmesinde olduğu gibi duvara toslamaması mümkün değil. “Ermeni” bu ülkenin şeytanı olmuş, kimyasında önemli oranda milliyetçilik barındıran her kesim gibi AKP de, boğaz boğaza geldiği CHP ve MHP ile dahi anında sarmaş dolaş oluveriyor.
O alanda bir nebze huzur bulup, ezberlerin uyuşukluğunu yaşıyor. Nitekim Bakan Davutoğlu “TBMM’de temsil edilen muhalefet partileri ile de gerekirse temas kurarız. Bu bizim için bir milli onur meselesi. Dolayısıyla bu konularda görüş farklılıklarını bir kenara bırakarak ortak bir tutum sergilememiz tabiidir.
Bunları değerlendireceğiz. Bunlar aşamalı olarak düşünülecek adımlardır” diyor.
Türkiye 1915’i artık daha ciddiye almalı.
Bu soruna dair temel yaklaşımları, tıpkı askerî vesayet ve Ergenekon’da olduğu gibi değişmeli. Halklar soykırımcı, katliamcı vs. olmazlar. Karar karşısında “Bu bizim için bir onur meselesidir” veya “Kimse Türk halkını, atalarımızı soykırımcılıkla suçlayamaz” gibi abuk subuk laflarla gelinen nokta budur.
Hem eli kanlı İttihatçılar nereden Türklerin atası oluyormuş! Elli sene sonra bugünkü 17 bin faili meçhulün müsebbibi Ergenekoncuları, darbecileri atalarımız olarak mı savunacağız? Tamam, parlamentolar tarih yazmasın da, bu nasıl bir tarih yazımı o zaman?
Bırakalım artık bu çürük zihniyeti!
1915’le yüzleşmek, her şeyden evvel yeni bir ahlaki anlayış gerektiriyor. Bu felaketi “millet” kavramıyla üstlenen reaksiyonun ne kadar tehlikeli olduğunu görmüyor muyuz? Parlamentolara hiç lüzum yok; biz kendi kendimizi soykırımcı ilan ediyoruz zaten. Yazık.
TARAF