Kendi sonunu hazırlayan adam: Beşar Esad

Yavuz Bahadıroğlu

Birkaç ay içinde Arap diktatörler bir bir devrildi.

Direnenler öldü...

Kimisi kaçtı...

Esad ise hâlâ direniyor, hâlâ öldürüyor, kitleler halinde çoluk çocuğu katlediyor.

Hâlbuki benzerleri aynı yolu denemişlerdi...

Özellikle de Kaddafi...

Esad’dan daha güçlüydü üstelik, yıkılacak gibi de gözükmüyordu...

Yıkıldı ve vahşice katledildi.

Oysa defalarca ikaz edilmişti. Dinlemedi. Güç gösterisine kalkıştı. Roketlerin, tankların, uçakların halkı durdurabileceğini zannetti...

Belli ki, o da tarihten ibret almamıştı: Diktatörlerin akıbetine ilişkin gerçekleri kavrayamamıştı.

Yaralı halde yakalandığında aynı akıbete uğradığını anladı, ama çoktan iş işten geçmişti.

Bazen hayretler içinde kalıyorum: İnsan tarihten hiç mi ibret almaz?

Sanıyorum diktatörler kendilerinde insanüstü güçler vehmediyorlar. Buna inandırılıyorlar. Makamlarını-mevkilerini kaybetmekten korkan çevrenin etkisine giriyorlar...

“Bunlar üçbuçuk çapulcu” deniyor, inanıyorlar...

“Birkaç vatan haini” deniyor, kanıyorlar...

Çünkü bu telkinlere inanmak istiyorlar.

En büyük kâbusları koltuklarını kaybetmek...

Koltuklarını korumak için binlerce insanın katledilmesi emrini verebiliyorlar...

Sonra ne oluyor?

Akıbetleri değişmiyor: Ya yakalanıp mahkeme karşısına çıkarılıyorlar (Mübarek gibi) ya da öldürülüyorlar (Kaddafi gibi)...

Esad şimdiki haliyle kendi ölümünü hazırlayan adamdır!

Muhalifler Şam’ın varoşlarını da ele geçirmişler. Haberlere göre karısını ve çocuklarını yurtdışına kaçırmak istemiş, ama havaalanı yolunda muhaliflerin yoğun ateşiyle karşılaşıp tekrar saraya dönmüşler.

Esad’ın günleri artık sayılı...

Yaşama fırsatını kaçırdı maalesef...

Kendi sonunu elleriyle hazırladı.

Kural şudur: Gücünü fark eden halkın karşısında hiçbir diktatör dayanamaz.

Boşu boşuna öldürürler ve akıbet kendileri de ölürler.

Türkiye’deki “gizli diktatörlük” de çok insanın kanına girdi. “Ergenekon Çetesi” çok insan öldürdü. İdeolojik amaçlarına ulaşmak için, yıllar boyu Türkiye’yi karıştırdılar, kan döktüler.

Aslına bakarsanız “ideoloji” bile işin kılıfıydı: Sadece belli makamlarda kendileri oturmak istiyorlardı. Halktan vize alamayacaklarını bildikleri için de böyle iğrenç bir yer altı faaliyetine girilmişti.

Vaktiyle Genelkurmay’ın “yok” dediği “Jitem’in karargâhı” Diyarbakır’da kafatası kusuyor...

Kendileri için “tehdit” ve “tehlike” saydıkları bir sürü insanın ensesine kurşun sıktılar ve topluca çukurlara attılar.

Diktatörler gibi diktatör taslaklarının da en büyük yanılgısı, işlerin plânladıkları gibi gideceğini zannetmeleridir.

Öyle gitmez: Bir yerde “mazlumun ahı” devreye girer ve tüm hesaplar altüst olur...

“Alma mazlumun ahını çıkar âheste âheste” denmesi boşuna değildir.

YENİ AKİT