Ali Osman Aydın / Yeni Akit
Çürüme
İnsan karmaşık, güvenilmez, hırslı, acımasız, çıkarına düşkün ve sıklıkla içgüdüleriyle hareket eden bir canlı. İnsanın böyle olduğunu biliyoruz ama tanık olduğumuz şeyler karşısında yine de istemsizce şaşırıyoruz.
Bir organizasyonda bir şahsa yer vermeden önce onunla yaptığımız telefon konuşmalarını hatırlıyorum. “Affedersiniz, sizi çok rahatsız ettiğimi biliyorum” diye konuşmaya başlıyordu telefonu her açışında. Sezen Cumhur Önal kadar nazik bu beyefendinin iş bitiminde yani menfaat sona erdiğinde Barbar Conan’a dönüşmesini seyretmiştim hayretler içinde.
****
Bir başka örnek… İstediği iş için yeterli olmadığını adama söylüyorsunuz. Köpürüyor. Size saldırmaya, sizi suçlamaya, yargılamaya hatta tehdit etmeye başlıyor. Elinden gelen her şeyi yapacağını söyleyerek telefonu kapatıyor. Az sonra telefonunuz çalıyor. Bir bakıyorsunuz o kişi bürokrasi içinden nasıl olduysa birilerini bulmuş, onları haklı olduğuna inandırmış ve sizi arattırıyor. Kendinizi hiç tanımadığınız o kişiye açıklama yaparken buluyorsunuz. Esneklik sağlamadığınızda işinizle ilgili pürüzler yaşayacağınızı anlıyorsunuz. Böyle bir telefona muhatap olmaktan, değmez insanlara gösterilen bu iltimastan doğan öfke açığa çıkmak için yol arıyor o an. Realiteye dönüp, kendinizi tutuyorsunuz. Bir yol ayrımında olduğunuzu görüyorsunuz. Berbat bir yol ayrımı…
Bir diğerine sırf iyi niyetinizden, destek olmak amacıyla meşru sınırlar içinde bir imkan tanıyorsunuz. Hoşnut oluyor. Fakat siz, insana dair tecrübenizle o adamın gözlerinin ardında görünen akrebin sizi ne zaman sokacağını düşünüyorsunuz. Ve o an geliyor! Sizin imkan tanıdığınız o kişi karşınıza hakkı olmayan bir taleple geliyor. Doğal olarak “hayır” diyorsunuz. O kişi birden, daha önce hiç aranızda ünsiyet oluşmamış, kendisine hiç yardımınız dokunmamış gibi saldırganlaşmaya başlıyor. Çıkarından başka bir şey tanımaz hale geliyor. Size hakkını gasp etmiş biri gibi bakıyor. Yetmiyor, sizin işinizi engellemek için her kapıyı çalmaya başlıyor.
İki lafından biri yalan olanları, iki yüzlüleri, iftiracıları, torpil yapanları, söylediğiniz şeyleri işine geldiği gibi anlayıp ortalığı fitneye boğanları, hısım akrabacılık ayağıyla nüfuz oluşturanları saymıyorum bile. Günlük hayatımız gerçekten çok kötü kişilik özelliklerine sahip insanlarla bir arada geçiyor.
Organizasyon işleri yapan benim gibiler için piyasa, edebiyat kitaplarını aratmayacak çeşitlilikte karakterlerle dolu. O karakterleri harekete geçiren iç kanunların neler olduğunu anlamaya çalışmak büyük bir ders anlayan için. Bu dersin içinde gerçek hayat var. Maskeler ve yüzler var. Söylenenler ve yapılanlar arasındaki büyük tezat var. Var oğlu var… Oturun ve izleyin. Tepki vermeyin, sadece anlamaya çalışın. İnsanı, onun çelişkilerini anlamaya çalışın. Tabii eğer mideniz kaldırıyorsa…
Bu insanlara sorsanız, size toplumumuzun en büyük problemleriyle ilgili saatlerce konuşurlar muhtemelen. İnsanların güvenilmez, acımasız ve çıkarcı olduğundan hayıflanarak bahsederler. İktidarı ya da muhalefeti eleştirirler. İşlerini düzgün yapmadıklarından, dürüst olmadıklarından, şahsi çıkar elde etmeye çalıştıklarından yakınırlar. Şunlar hırsız, bunlar düzenbaz, diğerleri kolpacının önde gidenidir bu abilere göre.
Bu karakterlerin giderek daha da kirli hale gelen silüetlerini izledikçe kendi kendinize şöyle düşünüyorsunuz. Dünyanın en harikulade kanunlarını da koysanız faydasız. İnsan “insan” olmadıktan sonra en insancıl kanunlar bile işe yaramaz hale geliyor. Bu bozuk, çürümüş insani temel üzerine hangi bina inşa edilir, bilmiyorum. İnsan kendi hakkına razı olmalı önce. Kendi hakkına razı, diğerinin hakkına saygılı…
Cehennemi sadece öte dünyada aramamak gerek. İnsanın ahlakı boş verilebilecek bir şey olarak gördüğü her yer cehennem. Sözlerin tutulmadığı, dalkavukluğun, ihanetin, adam kayırmacılığın, kalleşliğin kabul gördüğü; her türlü kural ve kaidenin küçük görüldüğü, kimsenin kimseye güvenmediği bir toplum cehennemin lobisidir. El birliğiyle meydana getirdiğimiz bu cehennemi söndürmeden bize huzur yok! Ne bu dünyada ne de öbür dünyada!