Kendi Dizayn Ettiği Medya ve Siyaset İle Yalnızlaştırıldığını Fark Edemedi: Adnan Menderes

Mehmed Mazlum Çelik, Independent Türkçe için Adnan Menderesi yazdı:

Celal Bayar 1950 seçimlerinden hemen sonra Cumhurbaşkanı seçilmişti. Bu kritik eşiğin aşılmasıyla beraber yeni tartışmalar da beraberinde başlatmıştı: Başbakan kim olacak?

O gün Bayar, Çankaya’daki ofisinde çalıştığı sırada İstanbul mebusu Adnan Menderes’in kendisini ziyarete geldiği haber verildi. Cumhurbaşkanı Bayar, konuğunu büyük bir misafirperverlikle karşıladı. Bayar yerine oturdu ve Menderes’e karşısındaki sandalyeyi göstererek oturmasını rica etti. Fakat konuğu oturmayacağını belirtti, oldukça mahcup bir tavırla ayakta daha rahat olduğunu söyleyen Menderes; Cumhurbaşkanından gözlerini kaçırıyor, ellerini ovuşturuyor ve söze bir türlü giremiyordu. Durum karşısında şaşkınlık yaşayan Cumhurbaşkanı Celal Bayar o gün yaşananları şöyle anlatmıştır:

“'-Buyurun, oturun Adnan Bey' dedim. Yine oturmadı. O nazik gülümsemesi içinde yumuşak bir sesle:
'-Sizden, bir ricada bulunmaya geldim, Beyefendi' dedi. 'Beni mazur görmenizi rica ederim.'
'-Buyurun, söyleyin öyle ise' dedim, 'sizi dinliyorum.'
-Arkadaşlarımızdan birini nasıl olsa hükümet kurmağa memur edeceksiniz. Mahzur görmezseniz, Fuat Köprülü arkadaşımızı tavsiye edecektim.”

Cumhurbaşkanı Celal Bayar (sağda) ve Başbakan Adnan Menderes'in (solda) birlikte izledi​​​ği Gazi Koşusundan bir kare, 11 Haziran 1950 / Fotoğraf: Başbakanlık

Cumhurbaşkanı Celal Bayar karşısındaki mahcup adamı ilk kez böyle görmemişti. Yıllar önce kendisinin bir devlet memuru Adnan Menderes'in ise bir lise öğrencisi olduğu dönemde, ilk tanışmaları da hemen hemen buna benzer bir sahne ile gerçekleşmişti. Genç lise talebesi Adnan Menderes yanında bulunan bir sınıf arkadaşıyla beraber İttihat ve Terakki mesul kâtibi olan Celal Bayar’ı ziyarete gelmiş ve İzmir Amerikan Koleji'nde rahiplerin birçok arkadaşına yönelik misyonerlik faaliyetleri yürüttüğünü ve bazılarının dinden döndüğünü büyük bir mahcubiyetle Bayar’a şikâyet etmişti.

O genç adam şimdi Cumhurbaşkanının huzurunda elinin tersiyle Başbakanlık makamını itmek için bulunuyordu.

Celal Bayar sonrasında yaşananları şöyle anlatıyor:

“Oturmadı. Ayakta duruyor, ellerini ovuşturarak yere bakıyordu. Benden bir karşılık beklediği belli idi.
'-Başvekil sizsiniz Adnan Bey' dedim. Şaşırdı. Böyle bir şey beklemiyordu. Biraz da sanırım telaşlanıyor gibi oldu. 
-Bendeniz, Fuat Köprülü arkadaşım için ricaya gelmiştim.
Ben sözümü teyit ve tekrar ettim: 
-Başvekil sizsiniz, Adnan Bey. Fuat Köprülü arkadaşımız da değerli bir insandır. Bilim adamıdır, tecrübelidir, dil bilir. Kendisine kabinenizde uygun bir görev verebilirsiniz. Dışişleri Bakanlığına uygun bir formasyonu vardır, sanıyorum. Tabiî, bu sizin bileceğiniz bir iştir. Kabinede, herhangi bir şekilde beraber çalışabilirsiniz.
Hâlâ, oturmuyor, ayakta duruyor, yüzüme bakıp gülüyordu. Ne diyeceğini kestirememiş bir hali vardı.
'-Sizin başvekil olmanız yetmez' dedim. 'Parti liderliğini de üzerinize alacaksınız. Muvaffakiyetler dilerim'”

Cumhurbaşkanı Celal Bayar (solda), Başbakan Adnan Menderes (ortada) ve Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü (sağda), Kayseri'de, 1 Ocak 1954 / Fotoğraf: Başbakanlık

Bu olaydan sonra 22 Mayıs 1950 yılında Adnan Menderes ilk kabinesini kurdu. Bu hiçbir makama talip olmayan ama önce il başkanı sonra milletvekili ve nihayetinde Başbakanlık makamını kabul etmek zorunda kalan mahcup bir Aydınlının hikayesidir.

Verem hastalığı Menderes’in tüm sevdiklerini elinden aldı

Aydın’da dünyaya gelen Adnan Menderes’in doğum tarihi net değildir, 1899 veya 1900 yılı olduğu tahmin edilmektedir. Menderes’in bir ismi de Ali’dir; ama bu ismi hiç kullanmadığı gibi resmi kayıtlara da işletmemiştir. Babası İbrahim Etem Bey düşük rütbeli bir devlet memuru, annesi Tevhide Hanım ise toprak zengini bir aileye mensuptu. Tevhide Hanım’ın ailesi, İbrahim Etem ile Tevhide Hanım’ın evliliğine karşıydı; çünkü İbrahim Bey hem düşük rütbeli bir memurdu hem de verem hastasıydı. Tevhide Hanım bu karar sonrası İbrahim Etem’e kaçarak onunla evlendi. Aile kısa bir süre sonra yumuşadı ve bu evlilik benimsendi.

Adnan Menderes henüz hatırlamayacak kadar küçük bir çocukken verem önce annesi Tevhide Hanım’ı hayattan kopardı. Kısa bir süre sonra ise babası İbrahim Etem Bey de veremden öldü. Adnan Menderes bu iki ölümü hatırlamayacak kadar küçüktü; ama kendisinden iki yaş büyük ablası Hatice Melek’in de veremden ölmesi Adnan Menderes’i derinden yaraladı ve Menderes bu olayı yıllar sonra şöyle anlatacaktı:

“Melike’nin ölebileceğini hiç düşünmemiştim. Onunla canımız, kanımız bir gibiydi. Sanki yekpâre bir gövde idik. Ve ben onda yaşıyordum. Melike’yi çok küçük olmasına rağmen anne gibi seviyordum, onu minik yaşı içinde bütün sıcaklığı ile babaannemden daha yakın hissediyordum.”

Bu ölümle beraber bütün çekirdek ailesini kaybeden Adnan Menderes’i hayata bağlayacak ve ona bildiği her şeyi öğretecek kişi Babaannesi Fatma Fıtnat Hanım olacaktı.

Cumhurbaşkanı Celal Bayar (sol arkada) ve Başbakan Adnan Menderes Konya'da.. Başbakan Menderes Konya'da halka hitap ederken, 1956 / Fotoğraf: Başbakanlık

Kurtuluş Savaşı kahramanı çiftliğine döner

Adnan Menderes büyük acılar yaşadığı Aydın’dan babaannesi Fıtnat Hanım ile beraber ayrılmış ve İzmir’e yerleşmişti. Burada İzmir Amerikan Lisesi'nde son sınıfta bulunduğu bir sırada Dünya Savaşı başlamış ve yedek subay olarak askerliğe çağrılmıştı. Askerlik görevini İstanbul’da sürdürdüğü bir sırada kendisini ziyaret etmeye gelen babaannesi Fıtnat Hanım kaldığı otelde hayatını kaybetmişti.

Dünya Savaşı boyunca cephe gerisinde mücadele eden Menderes, Kurtuluş Savaşı’nda ise ön cephede çarpışmıştı. Adnan Menderes, Mondros Mütarekesi sonrasında memleketine dönmüş ve arkadaşlarıyla beraber Ay Yıldız isimli bir direniş örgütü kurmuştu. Bu örgüt Yunanlılara karşı mücadeleye başladı, kısa bir süre sonra düzenli ordunun kurulmasıyla beraber Menderes ve arkadaşları Ankara hükümetine katıldılar. Menderes, Büyük Taruz Savaşı’nda da ön cephede yer almıştı. Bu kahramanlıkları sebebiyle 26 Ocak 1931 yılında kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmişti.

Menderes savaş bittiğinde çiftliğine geri döndü. Adnan Menderes’in topraklarının bir kısmına konmuş köylüler toprak ağasının döndüğünü işitince Menderes’i görmeye geldiler. Menderes savaş yorgunu ve 40 kiloya kadar düşmüş, konuşmakta dahi zorlanan bir genç olarak karşılarına çıkmıştı. Kısa süre sonra kendisini toparlayan Menderes bu toprakların önemli bir bölümünü kendisini kaygıyla ziyaret eden köylülere bağışlayacaktı.

Millet caddesinin Topkapı çıkışındaki Bizans surlarına ait iki büyük kulesinin (burç) restorasyonu ile alakalı ülkemizin ilk kadın restoratör mimarı Cahide Tamer (solda), Celal Bayar (ortada) ve Adnan Menderes (sağda) görüşmesinden bir kare, 1956 / Fotoğraf: Başbakanlık

Serbest Cumhuriyet Fırkası Genel Başkanı Fethi Bey Menderes’i keşfeder

Adnan Menderes 1928 yılında Fatma Berin Hanım ile evlenmişti. Berin Hanım İttihatçıların önemli ismi Doktor Nazım’ın uzaktan akrabasıydı. İzmir Suikastı sonrası Doktor Nazım tutuklanmış ve idam edilmişti. Bu idamla yaşanan birçok acıyı da yakinen bilen Fatma Berin Hanım, Adnan Menderes’in ne pahasına olursa olsun siyasetten uzak durmasını istiyordu. Fakat bu temenni Serbest Cumhuriyet Fırkası Genel Başkanı Fethi Bey’in Aydın ziyareti sebebiyle asla gerçekleşmemişti.

Berin Menderes ve Adnan Menderes / Fotoğraf: Wikipedia

Fethi Bey, Aydın’a geldiğinde Aydın’da partisinin İl Başkanlığını kuracak birini arıyordu. Bölge Milletvekili Reşit Bey bunun için en uygun ismin Adnan Menderes olacağını söyledi. Menderes, henüz 30 yaşlarında çiftliği ile uğraşan yerli halkın sevdiği bir gençti. Bir araba Menderes’in evine gelerek Fethi Bey’in kendisi ile görüşmek istediğini söyledi. Menderes siyasetten uzak duruyordu; ama CHP Aydın İl teşkilatı ve ileri gelenlerinden hiç hoşlanmıyordu. Fethi Bey’in davetini kabul ederek görüşmeye gitti. Sonrasında yaşanan gelişmeleri Adnan Menderes şöyle anlatacaktı:

“Fethi Bey İzmir’de esas (5 Eylül 1930) konuşmasını yaptıktan sonra, konuşma yapmak, halkla tanışmak ve Serbest Fırka'nın örgütünü kurmam üzere Aydın’a doğru giderken, yanındaki arkadaşları, il başkanlığı için, tanınmış bir aileden gelen, sevimli ve kabiliyetli bir arkadaştan kendisine bahsettiler ve beni il başkanı olarak tavsiye etmişler.

Çiftliğe gelenler Aydın’da, beni Fethi Beyin beklediğini söyleyince arabaya binip yanına gittim. Beni, samimi bir tarzda karşıladı, ülkenin hayatını değiştirecek olan yeni fırkanın programından bahsetti ve Aydın’da Serbest Fırka'nın başkanı olmamı teklif etti.

Ben, yeni partiye sempati ile bakıyor, başarılı olmasını arzu ediyordum. Ancak, bağlı bulunduğum çiftlikten ayrılmak istemiyor ve doğrusu politikaya atılmaktan çekiniyordum. Bu düşüncelerimi ifade ederek, Fethi Beye teşekkür ettim ve kendisinden özür diledim.

Cevabı, hiçbir mazeret kabul etmeyeceğini ve ülkenin kıymetli evlatlarının hizmetten kaçamayacaklarını, açılan yeni ufuklara beraberce yürüyeceğimiz, şeklinde oldu. Konuşmamız gecenin geç vakitlerine kadar heyecanlı bir hava içinde sürdü, nihayet ikna oldum ve Serbest Fırka'yı Aydın’da kurmayı kabul ettim.”

Adnan Menderes süratle SCF Aydın İl Başkanlığını kurmuş, belediye seçimlerinde birçok hileye rağmen önemli neticeler elde etmişti. Sonrasında SCF’nin kapatılması üzerine siyasetten ayrılmış; ama gençliğinden beri tanıdığı Celal Bayar’ın Başbakan olması üzerine tekrar ikna edilerek CHP Aydın il Başkanlığı görevine getirilmişti.

Menderes, 1957 seçimlerinde oyunu kullanıyor / Fotoğraf: Başbakanlık

Atatürk Türk Siyasetine Adnan Menderes’i hediye ediyor

Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kapanmasından sonra Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal büyük bir yurt gezisine çıkmaya karar verdi. Rotasında Aydın da bulunuyordu. Aydın’a geldiğinde Atatürk’e Aydın CHP İl Başkanı Menderes’in Serbest Cumhuriyet Fırkası'ndan görev aldığını ve kendisine muhalif bir isim olduğu söylenmişti. Bu yüzden Mustafa Kemal İl binasına uğramak istemiyordu. İl binasında ise genç Menderes ve arkadaşları gergin bir bekleyiş içindeydi.

Yoğun ısrarlar sonucu Mustafa Kemal CHP İl binasını ziyaret etmeye ikna edildi. Cumhurbaşkanı asık bir suratla gelmiş, kimsenin yüzüne bakmıyordu. Yanındakilere sürekli olarak fazla zamanı olmadığını ve bir an önce ayrılmaları gerektiğini söylüyordu. Hatta sigara ve kahveye düşkünlüğü ile bilen Mustafa Kemal, Menderes’in sigara ve kahve teklifini reddetmişti. Sonrasını Menderes şöyle anlatıyor:

“(Atatürk) Aydın’a geldiler. Ben, Halk Partisi Reisi idim. Bütün Serbest Fırka mevcutlarının Halk Partisi’nin kademelerine girmiş oldukları kendilerine jurnal edilmiş olduğu için, Aydın’da birçok ziyaretlerini yaptıkları halde, Halk Partisi’ne gelmeyi arzu etmediler. Nihayet, Vasıf Çınar ve arkadaşlarının ısrarları üzerine ve eminim ki, istemeyerek, sırf usûl zaruretiyle yaptıkları bu ziyaretin uzamamasını, mümkünse beş dakikada bitirilmesini arzu ediyorlardı. Nitekim teşriflerinden sonra, ikram ettiğimiz sigarayı dahi almak istemediği gibi, kahve emredip etmediklerini sordum, onu da istemediler.”

Tam bu noktadan sonra Adnan Menderes hitabet gücü ve zekâsı ile Mustafa Kemal Paşayı tesiri altına almayı başarır:

“Başladığımız sohbette, o zamanki isimleri ile Gazi Hazretlerinin son derece alakalandıkları aşikâr görünüyordu. Orada İl İdare Kurulundan 7 aza ve İlçe İdare Kurulundan 7 aza hazırdılar. Fakat iltifat buyurdular. Sohbet Atatürk’le, hemen hemen aramızda geçti.

İlk defa teklif ettiğim sigarayı almayan ve kahve istemeyen Büyük Gazi’nin, memleket meseleleri üstünde sohbet derinleştikçe, kendilerine zaman zaman takdim ettiğim bir paket Gazi sigarasını içip bitirmiş olduklarını, dönüşlerinde müşahede ettim. Ve ayrıca dört kahve emir buyurdukları da bugünkü gibi hatırımdadır.

Programlarında da aksaklık oldu. Çünkü, birkaç dakikalık bir ziyaret için teşrif buyurdukları orada tam dört saat kaldılar.”

Bu ziyaretten bir yıl sonrası Adnan Menderes çiftliğinde işleriyle ilgilenirken dostları kendisini tebrik etmek için evine akın etti. Menderes aday olmadığı halde Mustafa Kemal Paşa tarafından milletvekili adayı gösterilmişti. Adnan Menderes’in Ankara macerası da böylece başlamış oluyordu.

Adnan Menderes Mecliste evvela rüşvete savaş açar

Fotoğraf: AA

Menderes’in Ankara siyasetindeki ilk yılları daha çok kendisini geliştirmek üzerinedir. Bunun için Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydını yaptırır. Okulu tamamlar ve hükümetin tarım politikaları ile yakından ilgilenir. Mecliste yaptığı ilk konuşma ise gümrük memurlarının bahşiş adı altında aldığı rüşvettir:

“Efendim, bendeniz bahşiş hakkında gelen bu kanun tasarısı münasebetiyle bir iki kelime arz etmek istiyorum. Şimdiye kadar bahşiş, rüşvet gibi, cezaî yaptırım altında bulundurulmamış bir haldir. Gümrükte birçok tecrübelerle bahşişin salgın bir halde olduğu görülmüş ve memurların haysiyetini kıracak, memurluk görevlerini suiistimale sevk edecek bir mahiyet almıştır.

İnhisar (Tekel) Bakanlığı gerçi inhisar, gümrük memurlarını bahşiş almalarından dolayı cezalandıracak bu kanun tasarısını huzurunuza getirmiş oluyor, ancak bahşiş Hükümet memurlarının haysiyetini kıracak ve onlara görevlerini suiistimal ettirecek bir mahiyet aldıktan sonra, bunun yalnız gümrük ve inhisarlarda değil, bütün devlet dairelerinde uygulanmasını çok doğru buluyorum.

Hiçbir zaman iddia edilemez ki bu, yalnız gümrük ve inhisarlar memurlarına özgü bir haldir. Bundan başka, biz böyle söylemekle, bahşiş, gümrük idarelerinde alınacak olursa suçtur; gümrük idarelerinden başka bir yerde alınacak olursa mubahtır gibi mahzura, yanlış bir ifadeye de düşmüş oluruz.”

Vatandaşı Topraklandırma Kanunu ve Menderes

Mustafa Kemal toprak reformu ile Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki çiftçiye yönelik bazı tedbirler almak istemişti; ama ömrü bu düzenlemeyi gerçekleştirmeye yetmedi ve 1938 yılında hayatını kaybetti. İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olduktan sonra benzer bir teşebbüs girişti; ama bu kez İkinci Dünya Savaşı buna engel oldu.

Savaştan hemen sonra Şükrü Saraçoğlu Başbakanlığında bu kanunun hayata geçirilmesine hız verildi ve bir komisyon kuruldu. Adnan Menderes bu komisyonun sözcüsüydü, yaklaşık 3 ay süren çalışmalar sonucu bir tasarı hazırlandı. 

Başbakan komisyonu dinlemek üzere toplantıya gelir, ama komisyonun her kelimesi üzerine günlerce tartışarak vardığı birçok kararı Başbakan süratle değiştirir. Menderes bu duruma çok kızar ve dosyanın altına birçok maddeye karşı olduğu şerhini düşer. 

Bu şerh Türk siyasetinde büyük bir kırılmaya sebep olacak olaylar dizisinin ilk halkasıdır.

1959 yılına gelindiğinde Adnan Menderes hala ilk günkü heyecanla şehir şehir gezip vatandaşla olan bağlarını güçlü tutmaya çalışıyordu; ama partisi artık iktidar yorgunuydu.

Birlikte yola çıktığı, hatta aralarında Demokrat Parti’nin dört kurucusundan biri olan Fuat Köprülü gibi özgül ağırlığı bulunan, bazı isimler Menderes’le yollarını ayırmış, daha önce CHP adına itibar suikastlığı yapmakla meşhur bazı gazeteci ve siyasetçiler artık Demokrat Parti’nin halka açılan yüzü olmuştu.

Demokrat Parti kurulurken ‘Dörtlü Takriri’ yayınlayanları “vatan haini” olmak gibi abes ifadelerle itham eden Falih Rıfkı Atay’ın dahi kalemi Demokrat Parti’nin İstanbul’da inşa ettiği yeni medya ile karşılaştırılınca mazbut kalıyordu.

Ülke ise ittifaklarla ikiye bölünmüş durumdaydı. Muhalefet ‘Milli Cephe’ adını verdiği ittifakla birleşirken Adnan Menderes ise ‘Vatan Cephesi’ girişimleriyle iktidar cephesini güçlü kılmaya çalışıyordu.

Ülkede neredeyse her konu ifrat ve tefrit arasında tartışılıyordu, muhalefet bu durumda mecliste politika üretmenin bir faydası olmadığına karar vererek yurt gezilerine çıkmaya karar verdi.

‘Milli Cephe’ sayesinde halkla olan ilişkiler geliştirilecek ve böylelikle Menderes Hükümetinin halkta oluşturduğu heyecanı kaybetmesi umuluyordu.

Bu gezilerin ilki içinse İnönü ve Kurtuluş Savaşı için ayrı bir önemi bulunan Uşak seçilmişti. 

Tarihin cilvesi, bundan yıllar önce Serbest Cumhuriyet Fırkası Genel Başkanı Ali Fethi Okyar yurt gezilerine karar verdiğinde İsmet İnönü Başbakan, Adnan Menderes ise SCF Aydın kurucu il başkanıydı.

Fethi Bey İzmir’e geldiğinde CHP’li vali ve parti yöneticileri bu seyahatten rahatsız olmuş ve provokatif birtakım eylemlere girişmişti.

Aradan yaklaşık 28 yıl geçmişti bu kez muhalefet lideri olan İsmet İnönü bir yurt gezisine çıkmış, ama yaptığı seyahatten şehir valisi ve iktidar partisi yetkilileri rahatsız olmuştu.

İstenmeyen olaylar İnönü’nün daha tren garına varmasıyla başladı.

30 Nisan 1959 yılında İsmet İnönü ilk saldırıya tren garına ulaştığı bir sırada uğradı.

İnönü’yü karşılamak için tren garına gelen kalabalık polisin müdahalesiyle karşılaştı ve arbede yaşandı.

İnönü şehir merkezine girdiğinde ise Uşak Demokrat Parti İl Başkanı Eşref Öğün elindeki çay bardağını eski Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye fırlattı.

Bardak İnönü’yü sıyırarak yanında bulunan gazetecinin göğsüne değdi.

İnönü’nün yanında bulunanlar bu kez Demokrat Parti il binasına saldırdı; ancak olaylar çok büyümeden o gün için yatıştı.

Ertesi gün ise kızılca kıyamet kopmak üzeriydi. Bir önceki gün yaşanan olaylardan sonra organize olan Demokrat Partililer büyük kalabalıklar halinde şehrin çevre yollarını tuttu.

İsmet İnönü dört bir koldan çevrelenmişti, bu sırada olayları yatıştırmakla sorumlu olan valinin İsmet İnönü’ye kalabalık içinde bağırması ve hakaret etmesi büyük bir infial yarattı.

Kalabalık içinde korkunç bir dedikodu hızla yayıldı:

“Vali İsmet İnönü’nün vurulması için emir verdi.”

Olayların daha da büyümesinden endişe eden İnönü hızla trene giderken kafasından ciddi bir biçimde darbe aldı ve yaralandı.

Bu olay sonrası siyasetin yalnızca mecliste değil, halk içinde de artık yapılamayacağı fikri ortaya atıldı.

Bu elim vaka Adnan Menderes için sona doğru giden bir yolun başlangıcıydı.

Ülke kutuplaşmıştı, partisi zayıflamış, Menderes politika üretmede yalnız kalmıştı, ekonomide çanlar çalıyordu ve dış politikada Türkiye parıltısını kaybetmeye başlamıştı.

Oysa Adnan Menderes’in öyküsü “Yeter söz milletindir!” diyerek büyük bir ümitle başlamıştı.

Menderes Başbakanlık koltuğuna oturduktan 3 gün sonra darbe teşebbüsüne maruz kaldı 

Adnan Menderes, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın teklif etmesi üzerine Başbakanlık görevini üzerine almayı kabul etti.

2 Haziran 1950 yılında meclisin güven oyu için toplanması oldukça ilginç görüntülere sahne oldu.

Hükümetin programı oylanırken CHP milletvekillerinin tamamı, Demokrat Parti’den ise 126 milletvekili mecliste yapılan oylamaya katılmamıştı.

Demokrat Partililerin meclise katılmamasının en önemli nedeni Başbakanlığın Adnan Menderes’e tevdi edilmiş olmasıydı. 

Demokrat Parti Hükümeti programı mecliste 286 oyla kabul edildi ve Adnan Menderes Hükümeti 2 Haziran 1950 yılında resmen kuruldu.

Hükümet programında anti-demokratik yasaları değiştirme, özel girişime ağırlık verme, işkence ve partizanca hareket eden memurların tasfiye edilmesi, ırkçılık, gericilik ve Komünizm ile mücadele edilmesi, toprak dağıtımının devlete ait arazilerden yapılması ve Batı dünyası ile ilişkilere ağırlık verilmesi gibi konulara ağırlık verilmişti.

Cumhurbaşkanı Celal Bayar (sol arkada) ve Başbakan Adnan Menderes / Fotoğraf: Başbakanlık Arşivi

Hükümetin kurulmasından 3 gün sonra Başbakan Adnan Menderes’in sıra dışı bir misafiri vardı.

Telaş içinde bir Albay, Adnan Menderes’e gelerek hemen harekete geçmezse 8 Haziran gecesi kendisine darbe yapılması için ordu içinde bir hareketlenme olduğunu ihbar etti.

Bu haberi alan Adnan Menderes tüm programlarını iptal ederek Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile bir araya geldi.

Yapılan tahkikat sonucu ihbarın doğru olduğu ortaya çıktı ve hızlıca harekete geçen Menderes hükümeti orduda büyük bir tasfiye hareket başlattı. 

Ordunun üst kademesinin tamamı ordudan ya emekli edildi ya da tayin edildi.

Bu isimler şöyleydi;

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Abdurrahman Nafiz Gürmen’in yerine Orgeneral Nuri Yamut, ikinci başkan İzzet Aksalur’un yerine Korgeneral Şahap Gürler tayin edildi.

Orgeneral Salih Omur Tok, Kazım Orbay ve Hakkı Oğuz ise emekliye ayrıldılar.

Birinci Ordu Kumandanı Asım Tınaztepe, İkinci Ordu Kumandanı Muzaffer Tuğsavul ve Üçüncü Ordu Kumandanı Mahmut Berköy Askeri Şuraya tayin edildiler.

Deniz Kuvvetleri Kumandanı Mehmet Ali Ülgen ile Hava Kuvvetleri Kumandanı Zeki Doğan ise merkeze alındılar.

15 general ve 150 albay da süratle emekliliğe sevk edildi.

Çıkartılan ilk torba yasanın içinde “Arapça Ezan” kanunu da vardı

Adnan Menderes’in halkta büyük bir teveccüh bulmasını sağlayan gelişmelerin başında Arapça Ezanın tekrar okunmasını yasalaştıran kanunun TBMM’den geçmesini sağlamak geliyordu.

Yasa onaylanmadan önce başta “Zafer Gazetesi” olmak üzere birçok gazeteye demeç veren Menderes, gericilik ve irtica tehlikesinin artık ortadan kalktığını ilan etti ve kamuoyunda büyük bir sempati kazandı.

Toplumda Arapça Ezana karşı oluşan olumlu havayı gözlemleyen CHP yaklaşmakta olan yerel seçimleri de göz önüne alarak herhangi bir muhalefette bulunmadığı gibi yasayı da onayladı; ama Arapça Ezan Yasağı çıkartılırken olumlu yönde oylamış da olan CHP Genel Başkanı İnönü, Cemal Reşit Eyüboğlu, Cevdet Kerim İncedayı, Yusuf Ziya Ortaç ve Hasan Reşit Tankut gibi önemli isimler bu yasağın kaldırılmasını öngören yasa görüşülürken meclis oturumuna katılmadılar.

Menderes bunlarla da yetinmedi. Yerel seçimlerden önce CHP döneminde hüküm giymiş tüm siyasi suçluları affetti ki bunların içinde Nazım Hikmet ve Kemal Tahir gibi önemli isimler de bulunuyordu.

Ardından neredeyse her CHP’li isme tahsis edilen araçları israf olduğu gerekçesiyle ellerinden aldı, İsmet İnönü’nün Beyaz Treni ve Savarona Yatı halkın kullanımına açıldı.

Ayrıca devlet dairelerinde İsmet İnönü’nün izlerini sildirerek yalnızca Mustafa Kemal Atatürk’ün portrelerinin asılmasına dair genelge çıkarttı.

Başlangıçta düşük profilli bir Başbakan olduğu için eleştirilen Adnan Menderes kısa sürede halkın gözünde büyük bir kahramana dönüşmüştü.

Halk Menderes’in Kore kararını benimsemedi ama yine de destekledi

Adnan Menderes’in Başbakanlığı döneminde yaptığı en kritik hamlelerden biri meclise danışmadan yalnızca Bakanlar Kurulu’nda alınan kararla Kore’ye asker göndermesiydi.

Halk nezdinde bu karar çok hoş karşılanmadı ve muhtarlık seçimlerinde alınan sonuç sonrası CHP toparlanır gibi oldu; ama Adnan Menderes elitleşmiş bürokratik CHP kadrolarının halka inememesini fırsat bildi ve hızlıca halka giderek Demokrat Parti’nin imajını tekrar düzeltti.

Bunun sonucunca belediye seçimleri CHP için tam bir kabusa dönüştü.

Zafer sonrası Adnan Menderes ‘balkon’ konuşmasında şu ifadeleri kullandı;

“Türk Milleti Halk Partisini 14 Mayıs’ta iktidardan tasfiye etmişti, 3 Eylül’de de muhalefetten tasfiye etti.”

Ticani Tarikatı ve Atatürk’ü koruma kanunu

Menderes iktidarının ilk yıllarında birçok önemli iş başarmıştı. Komünizmi yaydığı gerekçesiyle halk evlerini kapatması CHP’nin halkla temasını kesmişti, ayrıca dış politikada özellikle ABD ile kurulan iyi ilişkiler sayesinde ekonomi iyice rahatlamıştı.

CHP mallarına el koyan yasa tasarıları ile 3 yıl içinde muhalefet partisinin tek parti döneminde elde ettiği malların büyük bölümü devlete geçmişti.

İş Bankası gibi önemli bir kuruluşa ise Atatürk’ün kişisel servet ve vasiyeti olduğu için tepki toplamamak adına dokunulmamıştı. 

CHP’ye karşı bu sert tutum, halk içinde olumlu anlamda büyük bir karşılık buluyordu; ama Ticani Tarikatı isimli bir yapı işleri zora sokmaya başlamıştı.

Bu tarikatın mensupları Mustafa Kemal Atatürk’e ait büst ve heykelleri kırıyor, fotoğrafları ise yakıyordu.

Bu durum hem Demokrat Parti içindeki Kemalistleri hem de ordu içindeki grupları rahatsız ediyordu.

Olayların istenmeyen bir yere varmasını engellemek adına Adnan Menderes harekete geçti.

Fotoğraf: Başbakanlık Arşivi

“Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Yasa Tasarısı” hazırlandı ve hızlıca meclisten geçirildi buna göre;

“Atatürk’ün anısına açıkça hakaret eden veya söven bir kimsenin, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile heykel, büst ve anıtlarına veyahut mezarına zarar veren, kıran, bozan veya kirleten kişilerin, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırmaları...” öngörülüyordu.

Bu yasa sonraları, başta Demokrat Parti olmak üzere birçok siyasi parti ve aydının aleyhine politik amaçlarla kullanılması tartışmalara neden olmuştu.

Menderes kendisinden kopan kimselere merhamet göstermedi

1955 yılı sonrası ekonomi de işler kötü gitmeye ve CHP eski alışkanlıklarından kurtularak halka temas etmeye başladı.

Önceleri daha özgürlükçü bir parti programı benimseyen Menderes oy kaymasını görünce tedbir almaya karar verdi.

Menderes’e beklenen fırsatı Kıbrıs’ta yaşanan hadiseler verdi. Burada yaşayan Türkler ENOSİS ideali taşıyan Rumlar tarafından saldırıya uğramış ve konu uluslararası bir meseleye dönüşmüştü.

Kıbrıs hadiseleriyle Menderes’in hükümeti daha milliyetçi bir çizgiye kaydı, milliyetçi söylem, sonunda 6-7 Eylül Olaylarının yaşanmasına sebep olmuş; ama Demokrat Parti'yi yine de bu çizgiden alıkoymamıştı.

Demokrat Partili vekiller artık CHP’yi eleştirirken “Soyları sopları belli değil” veya “Hangi kandan olduklarını bilmek isteriz” gibi söylemler kullanıyordu.

Muhalefete yönelik sert söylemler artarken Demokrat Parti’den de kopmalar başladı.

İlk ayrılan grup, Kurtuluş Savaşı karamanı Fevzi Çakmak Paşa’nın da içlerinde bulunduğu bir ekiple Millet Partisi’ni kurdu.

Bu partinin içinde Hikmet Bayur, Enis Akaygen, Kenan Öner, Mustafa Kentli, Osman Bölükbaşı, Osman Nuri Köni ve Sadık Aldoğan gibi önemli isimler bulunuyordu; fakat Menderes bu kopuşu davaya büyük bir ihanet kabul etti ve gericilik iddiasıyla MP’ye kapatma davası açıldı.

Bu davanın sonucunda MP kapatılarak siyasi arenanın dışına itildi.

Adnan Menderes ile yollarını ayran bir diğer önemli isimse Demokrat Parti’nin ağır toplarından ve ağabeyi olarak görülen Fuat Köprülü olmuştu.

Köprülü, Menderes ile yollarını ayırdıktan sonra ciddi savrulmalar yaşamış ve bir ara eski partisi CHP ile de yakınlaşmıştı.

1960 Darbesi sonrası Yassıada Mahkemelerinde 6-7 Eylül Olaylarından dolayı yargılanmış ve 1961 yılında Yeni Demokrat Parti ismiyle bir parti kurmuşsa da başarılı olamamıştı.

Menderes ve Fuat Köprülü siyaseten yollarını ayırdıktan sonra bir daha birbirlerini asla affedememiş hatta Yassıada Mahkemelerinde Köprülü’nün sözleri Menderes’in aleyhine delil olarak kullanılmıştı.

Türkiye 27 Mayıs 1960 yılında askeri darbe ile tanışıyor

1955 yılından sonra Menderes yaşanan her şeye rağmen halk desteğini kaybetmeden korumayı başarmıştı.

1957 yılında girilen seçimlerde kendisine karşı kurulan ittifaka rağmen Demokrat Partiyi sandıktan tek başına iktidar olarak çıkarmayı başarmıştı.

Seçimlerden hemen sonra ülkenin dış borçlarını erteletmeyi başaran Menderes, IMF ile de masaya oturmuştu.

Yapılan anlaşmalar sonrası ülke ekonomisi rahatlamaya başlamıştı; ama ülke içinde huzursuzluk had safhadaydı.

Bürokrasi, ordu, talebeler ve muhalefet Adnan Menderes’e karşı tek vücut olmuştu.

Hükümet içindeki popülizm, kifayetsiz politikacıların Demokrat Parti’de hızla yükselmesi, kurucuların politik olarak oyun dışında bırakılması gibi sebepler korkunç olaylara sebep oluyordu. 

Demokrat Parti’nin siyaseti iyi bilen nezaket sahibi bölge vekilleri yerini mahalle ağzıyla konuşan kavgacı vekillere bırakmıştı, medyada ise Demokrat Parti’yi destekleyen seviyeli gazeteciler yerlerini provokatörlere bırakmıştı.

Bunun sonucu olarak meclis kürsüsünden Kurtuluş Savaşı kahramanı İsmet İnönü asker kaçağı olmakla suçlanabildiği gibi Kırşehir’in il yapılması gibi komik kanunlar yasalaşabiliyordu. 

Bütün bunlar evvela öğrenci hareketlerinin artmasına neden oldu.

Adnan Menderes’in en büyük hatası siyaset ve medyada dizayn ettiği yeni sistemin kendisini yalnızlaştırdığını fark edememesiydi.

Hatta Ankara’da kendisine karşı eylem yapan bir grup üniversite öğrencisinin toplandığı eyleme giderek neden bu kadar öfkeli olduklarını sormak ihtiyacı duydu.

Kalabalığın içindeki öfkeli genç -ki bu gencin daha sonra CHP Genel Başkanlığı da yapacak Deniz Baykal olduğu söylenir ve kendisi de bu durumu inkâr etmemişti- Başbakan Menderes’in yakasını tutarak “Özgürlük istiyoruz!” diye bağırır.

Menderes cevaben şöyle der;

“Bir Başbakanın yakasına yapışarak 'Özgürlük istiyorum' diye bağırıyorsun.”

Bundan daha büyük bir hürriyet olabilir mi?

Elbette bu hikâyenin gerçekliği tartışmaya açık; ama yine de Menderes’in bir şeyleri artık görmekten uzaklaşmaya başladığını göstermesi açısından önemli bir örnek.

Tüm hadiselerin sonunda 27 Mayıs 1960 günü emir komuta zincirini kıran bir grup genç subay Demokrat Parti’yi askeri darbe ile devirdi.

Yassıada Mahkemelerinden bir kare / Fotoğraf: Başbakanlık Arşivi

Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil olmak üzere önemli tüm isimler tutuklandı.

Yassıada’da yapılan duruşmalar sonucu 4 isme idam cezası verildi.

Bu isimler; Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idi.

Celal Bayar’ın ilerlemiş yaşından dolayı cezası ömür boyu hepse çevrildi.

Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’a verilen cezalar ise uygulandı.

Adnan Menderes’in yaklaşık 10 yıllık Başbakanlık ve Demokrat Parti Genel Başkanlığı görevi 27 Mayıs 1960’ta sona erdi ve 17 Eylül 1961 yılında idam edilerek öldürüldü.

Sonraları siyasi itibarı iade edilen Menderes’in kabri dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın refakatinde devlet töreniyle Menderes’in icraatı olan Vatan Caddesi’nin hemen üst kısmında bulunan Topkapı Anıt Mezarlığına defnedildi.

Biyografiler Haberleri

Muslih bildiklerimizden Şeyho Duman ve mirası
"Afiye Sıddıki'ye yönelik Amerikan zulmü sürüyor"
İşgal rejimi Gazze kuzeyinde 20 günde 770 kişiyi katletti
Türkiye Yazarlar Birliği Kurucu Başkanı Mehmet Doğan vefat etti
İşgalci İsrail’in kabusu Yahya Sinvar kimdir?